BIST 9.627
DOLAR 35,25
EURO 36,75
ALTIN 2.968,80
HABER /  GÜNCEL

Atilla İlhan'dan şok açıklamalar

Şair Atilla İlhan Vakit'ten Ahmet Can'a konuştu. Can Yücel'in solcu olmadığını, CHP'nin bursuyla keyif çattığını savunan İlhan'ın açıklamaları günlerce konuşulacak gibi.

Abone ol

Ünlü Şair Atilla İlhan, Vakit Gazetesi'nden Ahmet Can'a çorpıcı açıklamalarda bulundu. İlhan'ın açıklamaları, özellikle solcuları kızdıracak cinsten... Bize solcu diyorsun, sen kimsin oğlum? -Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?.. Şairlik nereden geliyor? Benim hayatım çok erken yaşta politikayla başlar. 16 yaşında cezaevindeydim, 17 yaşında çıktım, 18 yaşında yeniden okuma hakkı aldım. Ben öğrenci olarak şairlerin istisnalarından biriyim. Sanırım şairler genelde tembel olurlar. Ben çok çalışkan bir öğrenciydim. Her şeyde birinciydim. Hukuka girdim hukuk birincisi oldum, burs bağladılar. Çok çalışmazdım ama bilirdim. O zaman şöyle bir karar aldım, ben ne olacağım? Hukuka niye girdim, ben hukuka girmek istemiyordum. Astronomiye çok meraklıyımdır, onun için matematiğim de iyidir benim, o da şairlerde bir istisnadır. -Gazali, matematik ilminin kıyası geliştirdiğini söyler, sizin durduğunuz tarafta kıyası diğerlerinden daha iyi yaptığınız aşikâr... Şimdi benim durduğum taraf meselesi şudur, size onu da açıklayayım. Bizim Türklerin dramı bu. Tanzimatın başımıza sardığı bir beladır bu. Gavur nasıl yapmış ben de öyle yapayım. Bu mantık olduğu sürece Türkiye hiçbir yere gidemez. Bu yüzden Mustafa Kemal bütün kitaplarını yeniden yazmaya kalktı. Ben Fransa’ya gittim, 16 yaşında çocuk 16. yüzyıldaki şairi okuyor, anlıyor. Hadi benimkini okut bakayım, anlıyor mu? Bu olmaz, sen bir kere o tabanın üstüne oturacaksın. Ne istiyor bileceksin. Onlara sahip çıkacaksın. Çünkü onlar küçümsenecek adamlar değil. Size bir misal vereyim; Fransa’dayız, şairler okulunda. Bir genç, ‘Siz nerelisiniz’ dedi, ‘Türk’üz’ dedik. ‘Türk şiiri nasıl bir şiir’ dedi. Biz, ‘Çok modern bir şiir’ dedik. ‘Bir örnek verin’ dedi, biz ‘Size getiririz örneği’ dedik. Bir dahaki sefere Orhan Veli, Oktay onlardan kısa şiirlerden daha iyi Fransızca bilen arkadaşlarla birlikte çevirdik. Bir dahaki sefere götürdük. İşte ne kadar modern şiirler var bizde. Baktı delikanlı, bunlar 19. yüzyılda Fransa’da yazılmış şiirlerin taklitleri, bunların hiçbir önemi yok. Fransız’ın bakışı bu. O zaman, ‘Çocuklar, biz yanlış yaptık’ dedim. ‘Ne yapacağız’ dediler. ‘Biz Divan’dan çevirip götüreceğiz bunlara’ dedim. Daha sonra bir tane Baki, bir tane Nedim, bir tane de Şeyh Galip; kolay anlaşılanlardan çevirdik, götürdük. ‘Biz size yenileri getirmiştik, bakın bunlar bizim klasiklerimiz’ dedik. Allak bullak oldular. Aman aman bunlar nasıl bir muhayyile diye. Şimdi gâvur bunu yapamıyor, söyleyemiyor, bu muhayyile yok onda. O Doğu’ya mahsus. O zaman aptala döndüler. Bizim solumuz da, sağımız da, hatta liberalimiz de kopyacıdır. Biz üretici, yaratıcı değiliz. Dram burdan çıkıyor. Bize solcu diyorsun, sen kimsin oğlum? Ben solcuyum, nesin komünistim? Bana diyorsun ki komünistsin, ama sen Kautsky demişti ki, bırak Kautsky’i diyor. Önemli olan Lenin’dir. Öteki diyor ki, önemli olan Mao’dur. Ben onlara şu soruyu sorduğum zaman, birbirimize girdik. Sen Arnavut komünistisin, sen Yugoslav komünisti, sen bilmem ne komünisti. ‘Yav Türk komünisti yok mu içinizde’ dedim. Birbirlerine girdiler. Komünist bir Rus’la konuştuğunuz zaman, ‘Sizin rejiminiz nedir, idolünüz nedir’ dediğin zaman, Marksizm demez... -Ne der peki? Marksizm Leninizm der. -Bu ne demek? Marksizmin Lenin tarafından Rusya’ya uygulanış biçimidir. Bir Çinliye sorduğun zaman, ‘Senin ideolojin nedir’ diye; ‘Mao düşüncesi’ der. Bu da Marksizmin Çin’e uygulanış biçimidir. -Necip Fazıl’dan sonra şair gibi yaşamış geriye kalan iki isim; yani... Can Yücel ve sizin şair gibi yaşadığınız söyleniyor... Can komünist bile değildir. 1949 senesinde biz Nazım Hikmet’i Paris’te kurtarmaya uğraşırken, o CHP’nin bursuyla Londra’da Bülent Ecevit’le keyif çatıyordu. Paris’e geldiği zaman tartışıyorduk, nerdeyse dövecektik onu. Öyle sağcı bir herifti o zaman. -Can Yücel, kapanan “Cuma” dergisindeki bir röportajında, ‘Solcuların hepsi dangalaktır’ diyor... Bakın, siz Can’ın son zamanlarını bilmiyorsunuz. Belirli bir yerden sonra alkolizmin zirvesine çıktı. Sonra hastalandı, ne yaptığını bilmiyordu. Ne söylediğini bilmiyordu, saçmalayıp duruyordu. Fakat İstanbul’da Mederono Sirki’ndeki gibi insanlar olsun istiyorlar. Onlara çok uygun geldi o. Onu ortalıkta öyle dolaştırdılar, ölünceye kadar. Ben acırdım ona. Mesela kız kardeşi vardır Canan; hiç öyle değildir. Taş gibi, kafalı bir kızdır, ama kafan uyar-uymaz o başka. Ama Can öyle değildi. Can zayıftı, şimdi bizim komünist şairlerimiz Can man filan değildir. Ben değil onun komünistliğini, Cemal Süreyya’nınkini bile tartışırım, ki Cemal’i çok severim. İyi bir çocuktu, o da hayatını kullanamadı, mahfoldu gitti. Toplumcu şairler bir defa hayatlarıyla toplumcudurlar. Yani hayatı toplumcu olamıyorsa, öyle yaşayamıyorsa, o toplumcu filan değildir. Türkiye’de Kominist de liberal de yok Toplumcu edebiyata bakarken bir defa yazdıklarına bakacaksınız, sahiden toplumcu mu? Mesela bakın, bizim İkinci Cihan Harbi’nden sonra yazılan birçok şiirimiz vardır ve bu şiirlerden dolayı tahdibat da görmüşüzdür komünist diye. Şimdi o şiirleri okuyun, gülersiniz. O şiirler komünist filan değildir. O şiirlerde ne denir biliyor musun? Dünyada hürriyet kalmadı, savaş oluyor. Faşistler dünyayı zapt ediyor! Aman demokrasi olsun, demokrasi ve hürriyet isteniyor. Onun için bana komünist dediler, hapse girdim. Bu, komünistlik değil. Zaten Türkiye’de komünizmi bilen yok doğru dürüst. Ama şimdi liberalizmi de bilen yok. Birisi geliyor Amerikan liberalizmini uygulamaya kalkıyor, biri geliyor İngiliz liberalizmini, biri geliyor Alman liberalizmini, Türk liberalizmi de yok. Ruslara benziyoruz Her kavmin kendine has özellikleri var. Mesela Ruslara benziyoruz. İkimiz de Asyalıyız. Bunların dibinde yetişmişiz. Bir arkadaşım anlattı, çok güldüm, ama çok hoşuma gitti. Rusya’ya gitmiş. Bilmem ne bakanı onu kabul edecekmiş. Bunlar tüccarlar, bunlar ciddi adamlar, filan komünistlikten kalma birtakım düşünceler var herkesin kafasında. O gün tam saatinde gittim diyor. Gittim baktım kimse yok orda... Bir genç kız oturuyor. Kıza, ben falanım filan dedim diyor. Tamam dedi, bakan sizi içeride bekliyor. Aldı beni içeriye diyor. O hiç beklemiyor, bekletecekler sanıyor. Girdim diyor, adam ceketini çıkarmış iskemleye oturmuş, ayakları sehpanın üstünde, elinde mandalina, mandalina soyuyor. Bizimkiler de böyle laubali, birden kendimi Ankara’da sandım. Gel gel otur demiş bakan, çok güzel mandalina. Soymuş, iki tane de ona vermiş. Bunu bir Fransız bakanını yatırıp kessen yapmaz, bir İtalyan bakanı da yapmaz, bunu bir Alman hele hiç yapmaz, ama bunu bir Rus yapar. -Niye?.. Akli ilimlere geçebilseydi Müslümanlar bu duruma düşmeyecekti.. Asyalı çünkü. Asyalılar dünyaya başka türlü bakıyor. Ölümlü dünya diye bizde bir laf var. Onlarda yok, biz ölümlü dünyada yaşadığımız için, hep bir şeylere biraz hafif bakarız. S..tir et, ne olacak?.. Aslında mü’minlerle reddedenler arasında asıl ciddi ihtilaf, aklî ve naklî ilimlerdir. Müslümanlar maalesef nakilde kaldılar ve bu yüzden de geri kaldılar. Şimdi aklî ilimlere geçebilseydi Müslümanlık bu duruma düşmeyecekti. Bütün mesele bizde neden Protestanlık olmadığı. Çünkü biz kendimizi nakle bağladık, nakle bağlayınca aynî şeyleri tekrarlayıp duruyoruz. Dünya değişince dinin de ona uyması gerekiyor. Avrupalıların şansı bu Hıristiyanlık burjuvaziyle birlikte geldi. -Niye burjuvazi? Çünkü bir yeni istismar sistemi getiriyor. Bu sistemi Allah’a sevimli göstermek lazım. Dini ona göre değiştirdiler. Biz bunu yapamadık, bizde burjuva yok, biz burjuva çıkaramıyoruz.