''AKP'li olmadığım halde bir yığın hakarete uğradım. Zengin kocam yok. Tek başına bir kadının acımasızca ezildiğini; fitne iftiranın üzerine salındığını 19. yüzyıl romanlarını okur gibi yaşadım. Sonra da kanser oldum.''
Abone olNevval Sevindi gün ağarana dek süren efsane Siyaset Meydanı programlarının değişmez yüzüydü. Aktüel’e kapak olan o fotoğrafları bugün bile hala hafızalarda. Fethullah Gülen’le röportaj yapan ilk gazeteci oldu. Bu röportaj yüzünden çok eleştirildi; kendi deyimiyle saldırılara, iftiralara uğradı. . Şimdi bu ‘linç sürecinin’ kendisine çok pahalıya patladığını söylüyor, ‘’Öyle derin bir acı yaşadım ki bu bana kanser olarak geri döndü’’ diyor.
Siyasete de atılmıştı Nevval Sevindi; Mehmet Ağar’ın çekildiği dönemde DP’nin genel başkanlığına soyundu. İkinci darbeyi de siyasetten aldı; 11 yıl aradan sonra ikinci kez karşılaştı kanserle. İki memesinden de oldu. Şimdi başından geçenleri anlatırken ‘’Bağımsız bir aydın olmak çok acılı bir şey; Allah bu acıya eşlik etsin diye bana bir de kanser verdi’’ diyor.
Saçları uzamış; sarıya boyamış yine. Vücudu kanserden temizlenmiş. Tırnaklarında pembe ojeleri, pembe ruju ve gülümsemesiyle karşıladı bizi evinde. Televizyonda iki yeni programa başlamış. Anneannesinin adını taşıyan Pembe Hanım Derneği’ni kurmuş; yıllardır köşe bucak gezip sürdürdüğü kanserle mücadele ve hastaların bilinçlençlendirilmesi çabalarını artık burada sürdürüyor. İşte hikayesi…
İkinci kez yakalandığınız kanseri eski bir sevgiliyle karşılaşmak gibi tanımlamışsınız yazınızda… Ne zaman oldu bu karşılaşma? Nasıl öğrendiniz?
11 yıl önce sol mememde kanser bulunmuştu. Radyoterapi; kemoterapi, ameliyatlar… 10. Yılı bitirmek önemliydi. Doktorum ‘’bundan sonra yüzde 1 ihtimal’’ demişti.
11 yıl önceki teşhiste memeniz alınmamıştı değil mi?
O zaman alınması modaydı. Ben bunun için mücadele etmiştim. ‘’Benim kararım önemli, doktorun değil’’ diyerek vermemiştim mememi. 11. yıl olunca biraz da Türk olduğumdan kontrolleri geciktirmiştim. Batın kontrolü gerekti.
6 ayda bir mi kontrole gidiyordunuz?
Yok 5 yıldan sonra yılda 1 . Safrakesemde 4 taş çıktı ‘’hemen alınması gerek’’ dediler. Doktor Sevil Öz var onkolog; çok da iyi arkadaşımdır. Mehmet Öz’ün kuzeni. ‘’Sen bu sene kontrollerini yaptırdın mı’’ dedi. ‘’Ben de yaptırırım daha vakit var’’ dedim. ‘’Nasıl böyle bir şey dersin’’ diye kızarak tuttu beni mamografiye götürdü ve kocaman bir tümörümüz olduğunu gördük. Bu sefer sağ memedeydi. Onkologum Süalp Tansan; hem safrakesesindeki hem memedeki tümörün alınması gerektiğini söyledi. Gen testi yaptırdık. Aynı gene meme ile yumurtalıklar da bağlı. Aynı gen yüzünden kanser oluşuyor. Sonuçta kemoterapi oldum ve iki memeyi aldık. Rekonstrüksiyonda (yeniden meme yapımı) sorun çıktı; sol göğsüm daha önceki radyoterapiler yüzünden reddetti ve patladı.
Memelerinizi kaybetmek bir kadın olarak neler hissettirdi?
Onu kabullenmek; aynada görmek benim için çok travmatik oldu. Ben zaten buna itiraz eden biriydim; bedenimden organların alınmasına karşıydım. Ama Allahın takdiri yapacak bir şey yok. Hiç değilse 11 yıl bana izin verdi; şartları zorlamıştım.
Patlayan memenizi yeniden yaptıracak mısınız?
Biri yapıldı ama kabul etmeyen eksik olan göğsüme yeniden yaptıracağım. Şimdi karnımdan yağ ve deri alarak Kasım başı gibi yapacaklar.
‘SEN İKİNCİYİ DE YENERSİN, GÜÇLÜSÜN’ DEDİKLERİNDE SİNİRİME DOKUNUYOR
Eninde sonunda bu illetle yeniden karşılaşacağınız hissi var mıydı peki?
Yazdığım kitabın adını ‘’Kanserle Yaşıyorum’’ koymuştum. Bitti dense bile vücudunuzun her hücresinde yeniden meydana gelme kabiliyeti olduğunu; kansere bitti gözüyle bakılamayacağını yazmıştım; biliyordum. Ama bunu bilmeniz başka başınıza gelmesi başka. Yani ikinci kez kanser olduğunuzda daha travmatik oluyor. Kendinizi psikolojik olarak daha zorlanmış ve güçsüz hissediyorsunuz. Herkes ‘’sen ikinciyi de yenersin çok güçlüsün’’ diyor ama bunlar hiç tatmin etmiyor hatta sinirinize bile dokunabiliyor. Yeniden 8 ay mücadele etmek; aylarca yatmak; birçok acıya katlanmak; ‘’acaba bu bitmeyen bir çile mi olacak’’, ‘‘üçüncü beşinci de mi olacak’’ diye düşünmek; bunlar hep moral gücünüzü zayıflatıyor. Bu morali de sizden başka ayağa kaldıracak hiç kimse yok.
Çok yakındakiler de mi moral veremiyor?
Onlar da veremiyor. Bu gücü bir kere elinizden kaçırırsanız size denilenler de aksine daha çok canınızı sıkıyor.
Yani yakınlarınızın; sevenlerinizin moral vermek için söylediği onca söz daha mı çok acıtıyor sizi? Bu soruyu özellikle hasta yakınları için soruyorum.
Devamlı olumlu söylemek; ‘sen zaten yaparsın’ demek sizin zaafiyetinizi dikkate almamak demek. ‘’Sen yaparsın’’ cümleleri aksine daha çok canımı sıktı. ‘’Sana bir şey olmaz’’ demek yerine belki ‘’seni anlıyorum çok zor bir şey’’ demek daha doğru. Hasta yakını olarak bizimkiler eğitimli. Annem hala meme kanseri tedavisi görüyor. Babam 6 ay önce oldu; boğazında bir tümör çıkmıştı; onu daha kolay kurtardık. Teyzem geldi 8 ay benim yanımda kaldı bana baktı.
Şu an tam temizlenme oldu mu?
Temizlik yapıldı. Şimdi kanseri durdurduk; herhangi bir sorun görünmüyor.
Toplam kaç ameliyat geçirmiş oldunuz bu dönemde?
2 ameliyat oldum önce. Sonra kemoterapi. Zatürre geçirdim bu arada; 1 ay yattım. Nihayet Nisan’da uygun bulundu vücudum memeleri aldık ve rekonstrüksiyon yaptık. 5. Hafta memelerden biri reddedince yeniden ameliyata girdim; birini tekrar aldılar. 4 ameliyat oldum sonuçta. D vitamini değerim çok düşmüştü. Depresif de olduğum için doktorum güneş ve deniz tedavisi verdi. Deniz yaraları da iyileştiriyor. Bundan sonraki ameliyatım Kasım’da olacak.
BİRİNCİSİNDE PROJE GİBİYDİ BAŞARDIM VE BİTTİ AMA İKİNCİSİ KÖTÜ HİSSETTİRDİ
Peki bırakalım söylenenleri. Tedavi döneminin ardından asıl siz kendinizi nasıl hissediyorsunuz? 11 yıl aradan sonra baktığınızda kendinizi nasıl görüyorsunuz?
Birincide ben meseleyi bireysel olarak almamıştım. Toplumsal bir sorunun parçası olarak görmüştüm. Kanserle ilgili bilgi yoktu. Dernekler azdı. Hasta hakları yasası çıkmamıştı. Hastalar da hiçbir şeyin farkında değildi. Çok yoğun çalışıyordum bir de o zaman. Gazetede yazıyordum. Belgesel çekiyordum. ‘’Başıma geldi; mücadele ederim ve kurtulurum’’ gibi bir projelendirmeydi birincisi. Ve başarıyla bitirmiştim. Fakat ikincisinde kendimi çok daha kötü hissettim. Yeniden önüme gelmesi bir başarısızlık algısı getiriyor insana tabii.
‘’SEN ZATEN AMAZONSUN BIRAK ÖYLE KALSIN’’ DEDİ AMA
Gazeteci eşiniz Kerem Çalışkan’ın bu süreçte size yaklaşımı nasıl oldu?
Çok destek oldu. Meme alımında özellikle eşlerin tavırları önemlidir. Kerem ‘’İstersen yaptırmayabilirsin. Sen gene de güzelsin. Zaten çok Amazon’sun; daha iyi böyle Amazon gibi kalsın. Benim için hiç önemli değil. Ben sana aşığım’’ dedi hep; seviliyor; beğeniliyor olmanız çok önemli tabii. Ben de ‘’Zaten ben kendim için yaptırıyorum’’ dedim. Göğüs ve saç kaybetmek kadınlığa büyük darbe tabii. Hastalar ikiye ayrılıyor; bir kısmı ‘Ne varsa alsınlar yeter ki kurtulayım’ diyor; diğer kısmı da benim gibi ‘’İyi ama güzelliğim ne olacak’’ diye düşünüyor. Ben organ kaybından doğan yas tutma süreci yaşadım aslında.
Kızınız Ulduz bu sürece nasıl yaklaştı? Kanser hikayesi olan bir anne olarak kızınızı nasıl koruyorsunuz?
Allah göstermesin ama anneden kıza geçen bir hikaye olması insanı çok zorluyor. Koruyucu tıpla kontrol ediyoruz. Sevil Öz düzenli kontrollerini; çekimlerini yapıyor. İbrahim Saraçoğlu’nun bitki kürlerini uyguluyoruz. Birincide çok küçüktü. Boşanmış bir anne olduğum için babadan sonra bir de annenin yok olacağını düşünmek onu çok ağır etkiledi. Şimdi o da ‘anne sen yaparsın’ diyor.
ÖYLE BİR GAZETE ÖYLE BİR YÖNETİM ÖYLE BİR EKİP BİR DAHA GELMEDİ
Peki gelelim medya serüveninize?
Yazmak; gazetecilik yapmak çok küçük yaşlardan beri hayalimdi. Selim İleri’nin Argos’unda başladım ilk. Cumhuriyet’in ikinci sayfasında yazılar yazıyordum. Sinema sektörüne girdim. İstanbul’a geldikten 1yıl sonra uzun metrajlı film dalında ödül kazandım. Ama ne yazık ki her konuda olduğu gibi bunda da dünyaya 10 yıl önce gelmişim. Atıf Yılmaz Memduh Ün gibi birçok isimle çalıştım. Sektör çok zayıftı ne yazık ki o dönemde, geri dönüşü yoktu. Cumhuriyet’ten ayrılanlar Yeni Yüzyıl’a geçmişti; ben de orada başladım. Çok liberal bir gazeteydi Yeni Yüzyıl. Öyle bir gazete, yönetim, öyle bir ekip bir daha gelmediği için hala konuşuluyor. Kim gazete çıkarmaya kalksa bugün bile Yeni Yüzyıl gibi olması hedefleniyor. Zaman bile beni ilk çağırdığında öyle dedi.
Neden peki? Yeni Yüzyıl neden hala model alınıyor sizce?
Bir kere sadece tarafların olduğu bir medyada ‘taraflar yok; sadece gazetecilik vardır’ dedi. Şimdi herkesin safları belli. Önyargı yoktu. Refah Partisi ile akademik anlamda bile hiç kimse ilgilenmemişti. Ben Refah kadınlarını dizi yaptığımda ilgi ile karşılandı. Kimse bana sormazken garip kıskançlık var Türkiye’de; ama yurtdışından gelip soran çok oldu.
AKP’Lİ OLMADIĞIM HALDE BİR YIĞIN HAKARETE UĞRADIM, KANSER OLMAMDA ETKENDİR
Siz aynı zamanda Gülen’le röportaj yapan ilk gazetecisiniz. Yaptığınız Gülen yorumları nedeniyle çok tartışıldınız. O dönemde hakaretlerin havada uçuştuğu 32. Gün programı da gündem yaratmış; hafızalara kazınmıştı. Bugün baktığınızda pişmanlık duyduğunuz oldu mu hiç? ‘’O hakaretleri ağzıma almasaydım keşke’’ ya da ‘’kendimi savunamadım ’’ dediniz mi hiç?
Cumhuriyet Gazetesi ‘nde Hikmet Çetinkaya benim aleyhime iftira atan yazı yazmıştı. Ben hayatımda bu kadar iftirayı alt alta görmedim. Bütün pişmanlığım onların avukatları Fikret İlkiz’in beni davadan vazgeçirmesidir. Ben davadan vazgeçtim çünkü karşılığında o sayfada ‘’Nasıl Gazeteci olunur’’ başlığıyla bir yazı yazacaktım. Yazıyı gönderdim; Fikret İlkiz ‘’bu ne’’ dedi, koymadı. Bu olay bana yalanı öğretti. Çok aşağılık işler yapıldı gerçekten. Manipüle edildi yayın. Ben 500 kere köpek diyorum mesela o manipüle yayınlarda. Ama önce kim dedi; o yok. AKP’li olmadığım halde bir yığın hakarete ve mahkemelere maruz kaldım. Bireysel olarak çok üzüldüm. Dehşete düştüm. Ondan sonra da kanser oldum zaten. Kanser olmamda etkendir.
BASIN KONSEYİ ‘’SANA FAHİŞE DE DESELER HERKES SUÇSUZDUR’’ DEDİ
Ve beni bir Gülay Göktürk savundu bir de Can Dündar. Başka da savunan bir gazeteci olmadı koca medyada. 20-30 kişi bana hakaret etti; o kadar dava açmam gerekirdi, hepsi ayrı para. Basın Konseyi’ne başvurdum hiç değilse o suçlu bulsun bu insanları diye. Basın Konseyi ise ‘’Sana fahişe de deseler herkes suçsuzdur’’ dedi. Basında gazetecinin ne kadar yalnız olduğunu anladım. Mesleki dayanışmadan yoksunsunuz.
19. YÜZYIL ROMANI OKUR GİBİ TRAJEDİYİ YAŞADIM VE BU BANA KANSER OLARAK DÖNDÜ
Zengin bir kocam yok. Tek başına doğruyu söyleyen bir kadın gazeteci olmanın bir anne olmanın Türkiye’de ne kadar acımasızca ezildiğini; olağanüstü fitne iftiranın üzerinize salındığını 19. Yüzyıl romanı okur gibi yaşadım. O dönem iftira büyük bir kurumdur; hep de kadınların başına gelir. Ben de o trajediyi yüreğimde yaşadım; öyle derin bir acı verdi ki bu bana kanser olarak geri döndü.
Bugün bakınca medyada; siyasette birçok isim var, Fethullah Gülen’le hukuku olan. Ne düşünüyorsunuz?
Hiç kimsenin savunmadığı; saldırdığı yere ben o günlerde bir alan açmıştım. Onlar da artık eskisi gibi çekingen değiller; araçları büyüdü. STV gibi Zaman gazetesi gibi tamamen iktidara yandaş kurumlar gelişti. Beni yerden yere vuran laik kesim de bu konuda nerelere geldi; bugün onları izlemek zaman zaman sinirlendirse de beni bu sürece adım atan biri olmaktan mutluluk da duyuyorum. Bu konuda da 10 yıl önce gelmişim ne yazık ki dünyaya. Onlar şimdi yazabiliyor.
Türkiye’de bağımsız aydın olmak çok acılı bir şey; Allah bana bu acıya eşlik etsin diye bir de kanser verdi
Siyasete de atıldınız siz; genel başkanlık yarışına varana kadar. Nasıl oluştu siyasete girme fikri? Hala DP’ye üye misiniz?
Ben çok gezdim; çok halkla iç içe oldum. Sosyalbilimci gözüyle çok ciddi birikim elde ettim. Bütün bu birikimimi siyasette özgün olarak kullanmak istedim. Yine demek ki 10 yıl erkenmiş. Türkiye özgün olana kuşkuyla yaklaşıyor. Yöneticiler bazında ama. Halk öyle değil. Ben yüzlerce konferans verdim Anadolu’da. Çok farklı fikirlere hitap ettim. Hiçbir zaman bir tarafın adamı olmadım. Bağımsız bir aydın olmak Türkiye’de çok acılı bir şey; her gelen vuruyor her giden vuruyor. Belki de Allah o yüzden bana eşlik etsin diye bir de kanser verdi. ‘’Ruhsal acıyı duymak yetmez bedeni acıyı da duysun’’ dedi.
Öyle mi düşünüyorsunuz gerçekten zaman zaman?
Evet kanserle duyduğum ruhsal acı arasında bir ilişki olduğunu düşünüyorum. Çok derin bir acı duydum gerçekten o zaman. Kanser acısı kadar derin bir acı neredeyse. Medyanın ardından siyaset de benim ikinci bir kanser nedenim oldu. Siyaseti bıraktım 6 ay sonra kanser oldum. Yalan dolan iftiralarla dolu bir alanı yaşamak çok derin bir acı veriyor insana. O medya linci sırasında Aktüel’de bir yazı yazmıştım. ‘’Bu nefret tohumlarının ağaçlar haline geleceğini göreceksiniz. Bu yaptığınız bana değil sadece; bireysel olarak alındığım bölüm çok küçük bölüm; nefret yayıyorsunuz; sevgisizlik yayıyorsunuz ve nefret kültürünü yerleştiriyorsunuz’’ demiştim medyadakilere. Yazık ki bugün bu öngörüm ortaya çıktı.
Fethullah Gülen’e danıştınız mı siyasete girerken?
Danışma değil de bir konuşmamız olmuştu. ‘’Siyasette yer almak için her şeyden emin olmak lazım; sonra girmek lazım’’ demişti. Siyasette her şeyin garanti altına alınması gerektiğini çok doğru söylemiş; o zaman ben çok daha romantik bakıyormuşum meseleye.
SİYASET YAPAN, DANIŞMANLIK YAPAN ÇOK İSİM VARKEN BENİM YAZILARIM KESİLDİ
Zaman’dan ayrılışınız nasıl oldu?
Siyasete girerken Ekrem Dumanlı’nın tercihi o yönde oldu. Bir yığın siyaset yapan; yapmakta olan, başkanlara, başbakanlara danışmanlık yapmış olan çok isim var Zaman’da. Ama tercih; diyebilecek bir şey yok. Bağımsız yazılar yazıyordum; hükümetin hoşuna gitmeyen yazılarım da vardı.
ŞİMDİ O KADIN GAZETECİLERİ BACAKLARI HAVADA GÖRDÜĞÜM İÇİN MUTLUYUM
Fethullah Gülen röportajının ardından Aktüel’e verdiğiniz pozlar ki bugün bile hala tartışılıyor. O an ne hissediyordunuz o pozları verirken; şimdi kadınlığınızı öne çıkaran o tür pozları verir misiniz gene?
O zaman bana hakaret eden kadın gazetecileri daha sonra en azından 10-15 dergi kapağında bacakları havada gördüğüm için çok mutluyum. Ki ben röportaj yapan değil röportaj yapılan gazeteciydim. Demek ki herkes çok istiyormuş. ‘’Kadın gazeteci böyle poz verir mi’’ dediler. Askılı elbiseyle poz vermişim, düşünün. O kapak olsun diye verilmiş bir poz değildi. ‘Bitti’ dedikten sonra ayakkabımı çözmek için eğildiğim son kareydi. O beğenilip kapak yapılmış. Medyada ‘’Nevval Sevindi soyundu’’ diye haber oldu. Alev (Er) genel yayın yönetmeniydi ve dedi ki düşünün: ‘’Bu yazılanları görünce dehşete kapıldım; nasıl bir düşmanlıktır bu’’. Sonra ikinci kez yine kapak yapıldım; o saldırıların ardından.
KADINLIĞIMI NE KADAR KULLANACAĞIMA BEN KARAR VERİRİM
Şimdi yine öyle pozlar verir misiniz?
Fotoğraf hayatımın çok içinde. Dergiye kapak olacak gibi hissederim tabii ki yine neden olmasın. (Gülüyor) Fotoğrafçı bana en uygunu seçer zaten. Orada o pozun kullanılmasını istemezdim. Benim iznim olmadan kullanılmasına bugün de olsa itiraz ederim. Gerek estetik olarak gerek kadınlığımı ne kadar kullanacağıma ben karar veririm. Ben o fotoğrafları anlatmak için bir ömür geçirdim.