Çözüm süreci, ateşkes ve gündeme dair açıklamalarda bulunan Murat Karayılan, HDP'nin siyasetini yetersiz gördüğünü söyledi. İşte Karayılan'dan çarpıcı yorumlar...
Abone olPKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, 7 Haziran seçim sonuçları itibariyle 'çözüm süreci'nin belirsizliği, hükümet kurma çalışmaları, PKK'nın silah bırakma durumu, Abdullah Öcalan, IŞİD ve Ortadoğu'daki son gelişmeler üzerine mesajlar verdi.
İMCTV'den Ayşegül Doğan'ın soruları cevaplayan Karayılan, PKK'nın geri çekilme kararı için; "Kendileri bir şey yapmadılar çözüm süreci bu yüzden sekteye uğradı ve biz geri çekilmeyi buna rağmen durdurmadık, Eylül’de durdurduk ve aslında bu da bizim saflığımızdı. Onun özeleştirisini veriyoruz. O bizim bir saflığımızdı" dedi.
HDP'nin siyasetini yetersiz gören Karayılan'ın seçim sonrası için yorumu ise "Seçim zaferi kazanan bir parti fırtına gibi olmalıydı. Daha aktif olmalıydı. Daha hızlı olmalıydı" şeklinde oldu.
"AKP'NİN TAVRI DEĞİŞMEZSE BU SAVAŞ HÜKÜMETİ OLUR"
İşte Murat Karayılan'dan çarpıcı açıklamalar
7 Haziran seçimleri ardından Türkiye'nin bir bütün olarak yeni ve önemli bir sürece girdiğini düşünüyorum. 7 Haziran seçimlerinin sonucu eğer doğru okunursa, Türkiye toplumu bu sorunun çözümünü istiyor. Türkiye'deki mevcut belli düzeyde var olan ateşkes koşulları, istikrar durumu yine seçimlerin bu koşullarda yapılmış olması, aslında Önder Apo'nun yoğun bir çaba ve emekle geliştirdiği bir sürecin sonucu olarak mümkün olabilmiştir. Buna rağmen şu anda kendisi üç ayı aşkın bir zamandır tecrit altındadır, kendisinden haber bile yoktur. Bana göre Türkiye'nin en önemli sorunu budur aslında.
AKP'nin şu an var olan yaklaşımı değişmezse kiminle kurarsa kursun bu bir savaş hükümeti olacaktır. Çünkü AKP'nin şu andaki üslubu, tarzı, yaklaşımı çözümü değil, çözümsüzlüğü esas alıyor. Bir de eğer seçime gidecekse MHP'ye giden oyları çekmek için sertlik siyasetini esas alacağı görülüyor.
"SÜREÇ ERDOĞAN'IN MÜDAHALESİYLE ORTADAN KALDIRILDI"
Çözüm süreci esas olarak sizin de çok iyi bildiğiniz gibi çünkü kamuoyu önünde açıkça yürütülen bir süreç Erdoğan'ın müdahalesiyle ortadan kaldırıldı. İlk önce Kürt sorunu diye bir sorun yoktur dedi, daha sonra izleme heyetine katılmıyorum doğru değildir, İmralı'nın itibarını artırır dedi. Daha sonra Dolmabahçe Sarayı'ndaki açıklama da doğru değildir dedi. Daha sonra da masa filan ortada yok dedi, yani her şeyi yok saydı. Oysa 22 yıllık bir emek var yani bu 93'te başlayan bir süreçti. Bu sürecin geldiği bir düzey var. Dolmabahçe Sarayı'nda yapılan 10 maddelik açıklama düzeyi var. Her iki tarafın mutabık olduğu belge ilk kez kamuoyu önünde açıklandı. Şimdi tüm bunların yerle bir edilmesi ne anlama gelir? Çözümün bitirilmesi anlamına gelir, çözüm dolayısıyla bitmiştir, çözüm yoktur. Süreç nedir o zaman diye sorulabilir.
KURULACAK HÜKÜMETE GÖRE YOLUMUZU BELİRLEYECEĞİZ
Koalisyon hükümetinin kurulma süreci gündemde. Kurulacak hükümetin rengine bakıp biz de kendi yolumuzu belirleyeceğiz artık. Ortadoğu'da yaşanan süreç var, yine Kürdistan'da yaşananlar var. Bizim bekleme gibi bir durumumuz söz konusu olamaz.
Yani hükümet bir savaş hükümeti mi olacak yoksa gerçekten Türkiye'nin sorunlarını çözmeye çalışan bir hükümet mi olacak? Ama ağırlıklı olarak görülen o ki aslında bir seçim hükümeti olacak. Sertliğe endeksli bir seçim hükümeti olasılığı daha yüksek, daha ön planda. Çünkü Erdoğan öyle düşünüyor. Erdoğan kaybetti fakat yenilen pehlivan güreşe doymaz misali bir kez daha şansını denemek istiyor benim mevcut vardığım sonuç gelişmelerden budur.
“TECRİT BİR SAVAŞ TUTUMUDUR”
Özellikle önderliğimize yapılan, önderlik şahsında halkımıza hatta seçimde ortaya çıkan iradeye saygısızlıktır, hakarettir. Ne hakla yani şimdi üç ayı aşkın bir zamandır tecrit altındadır? Türkiye Cumhuriyeti Devleti yetkilileri her adım başında: ”Biz bir hukuk devletiyiz” demiyorlar mı? Peki, niye hukuklarını ayaklar altına alıyorlar İmralı'da? Niye önderliğimize dönüp politikalarında hukuk diye bir şey yoktur, her şeyi askıya alınmıştır, yani bu neyin nesidir? Tecrit bir savaş tutumudur. Şimdi önderlik üzerindeki bu tecridi biz böyle anlıyoruz bir. İkincisi siyasal soykırım sürecini yeniden başlattılar. Daha önce süreci zorlayan, bozan şey neydi? KCK operasyonları. Şimdi adına KCK operasyonu denilmeyen ama aynı süreç gündeme konulmuş bulunuyor.
"O BİZİM BİR SAFLIĞIMIZDI"
Nerde AKP’nin yaptığı yasal ve anayasal düzenlemeler? Hiçbir şey yapmadığı halde kalkıp bizim sanki sözümüzü tutmadığımızı iddia etmek açıkça yalan söylemektir. Gerçeği çarpıtmaktır. Kendileri bir şey yapmadılar çözüm süreci bu yüzden sekteye uğradı ve biz geri çekilmeyi buna rağmen durdurmadık, Eylül’de durdurduk ve aslında bu da bizim saflığımızdı. Onun özeleştirisini veriyoruz. O bizim bir saflığımızdı. Haziran ayında AKP Hükümeti’nin adım atmamasıyla birlikte biz hemen bunun bir oyun olduğunu anlamalıydık. Fakat gerçekten saf davrandık 2 ay sonra ancak fark edip geri çekilme sürecini durdurduk. Devlet, AKP oyun peşindedir. Şimdi bu oyunu bir tarafa bırakacaksa ve samimi, dürüst, iyi niyetle yaklaşım gelişecekse biz çözüme varız. Ama bunu değil de farklı şekilde oyalama veya tasfiyeyi dayatırlarsa artık biz buna gelecek durumda değiliz, bunu yutacak durumda değiliz.
“SİLAHLARI BIRAKSAYDIK IŞİD TÜRKİYE’Yİ DE TEHDİT EDERDİ”
Gerilla Türkiye toplumunun ve Kürdistan halkının özgürlük ve demokrasi güvencesidir. Oynadığı rol budur. Ortadoğu bölgesinde halkların bir savunma gücüdür. En az DAİŞ’e karşı geliştirilen mücadelede bu açık bir biçimde görülmüştür. Eğer gerillanın müdahalesi olmasaydı Ezidi toplumunun büyük katliama uğramış olurdu. Eğer gerillanın bu IŞİD denilen çete yapısına karşı onun anladığı dilden, gerekli performansla cevap vermemiş olsaydı, belki şimdi IŞİD tüm bu Güney Kürdistan’ı, Rojava Kürdistanı’nı işgal edip artık Türkiye’yi tehdit eder hale gelirdi. O zaman IŞİD’in lideri, halifesi, Erdoğan’ın da kendine itaat etmesini isterdi.
“KAMUYOYU ÖCALAN’IN ÖZGÜRLÜĞÜNE HAZIR”
Bence Türkiye kamuoyu hazırdır ama Türkiye siyaseti hazır değil. Eğer Türkiye siyaseti bu konuda yapıcı yaklaşırsa, barış adına halkların kardeşliği -gerçek anlamda kardeşliği onların dediği anlamda kardeşliği değil- eşitliği, özgürlüğünün gelişmesi temelinde Türkiye toplumu, halkı buna açıktır. Zemini biraz daha geliştirmek, yoğunlaştırmak gerekiyor.
“HDP’YE AYAR VERMİYORUZ”
HDP’ye ilişkin konuşmadan önce şunu söyleyeyim. Bazı çevreler hatta dost çevreler Kandil HDP’ye ayar vermesin, bilmem ne yapmasın diyorlarmış… Biz HDP yapılanmasına büyük bir saygı duyuyoruz. Yani ilk kez Kürt halkı en güçlü birliğini HDP çatısı altında kurdu bu seçimlerle. Tarihte ilktir. Başka dönemlerde hiçbir yerde, Ağrı’da Kürt halkı %74 bir araya gelmemiştir ya da Hakkari’de %85 bir araya gelmemiştir ya da Amed’ de veya Dersim’de veya Iğdır’da…
En çok biz HDP’nin Türkiyelileşmesinin taraftarıyız, bunu isteriz. Hiç bir biçimde bu konuda bir kısıtlama önüne geçme gibi bir durum asla olamaz. Projesine dönük bir şeyimiz yoktur, destekliyoruz. Orada yer alan bütün değişik grupları, çevreleri, partileri, hepsini saygıyla karşılıyoruz. İradeleri vardır, önemli bir oluşumdur, ortaya çıkmıştır, başarı kazanmıştır. Bu önemli bir sonuç. Bu ayrı husus.
“HDP FIRTINA GİBİ OLMALIYDI”
Gelelim, siyasetine. Biz siyasetini yetersiz görüyoruz. Neden? Şimdi Haziran seçimleri Türkiye’nin en önemli seçimi değil miydi? Ve bu seçimde kim başarı kazandı, kim zafer kazandı? HDP. Seçim zaferi kazanan bir parti fırtına gibi olmalıydı. Daha aktif olmalıydı. Daha hızlı olmalıydı. Bu meclisin bir kurucu meclis olması için öneri üzerine öneri yapmalıydı. Öncelikle Türkiye toplumunun boynunda bir halka gibi duran anayasaya yönelik girişimleri olmalıydı. Demokratik bir anayasa sürecini hemen gündemleştirmeliydi. Yani bizce HDP daha aktif olabilirdi.