Yeni Şafak Gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, herkesin cevabını aradığı bu sorulara cevap aradı..
Abone ol
Ahmet Taşgetiren-YENİ ŞAFAK Askerlik meselesi "Bedelli askerlik" konusu TBMM'de bir alt komisyonda ele alınırken, bundan bağımsız olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin askerliği bütün kademelerde kısaltmayı öngören teklifine hükümetin jet onayı kamuoyunda belirgin bir olumlu tavırla karşılandı. Belki de hükümet, birtakım buruklukları önlemek için bu konuda inisiyatifin askerden gelmesini özellikle istedi ve bu sonuca ulaşıldı. Ancak konunun bu yöntemle çözüldüğünü düşünmenin doğru olmadığını ifade etmek istiyorum. Bir kere işleyişe bakılınca bu sonuca, neredeyse sivil katkının hiç olmadığını söylemek mümkün. Hani teşbihte hata olmazsa tak – şak usulü bir onaylama söz konusu olmuştur. Oysa, hükümet ve Meclis, toplumun bu konu ile ilgili sıkıntılarını en iyi gören kurumlar olmalı ve bunu askeri alana taşımayı başarmalıydı. Ortada kamuoyunun cevabını bulamadığı bir yığın soru var: Sıralayalım: -Yurt dışında çalışıp da bedelli kapsamına girenler bir ay askerlik yapıyorlar. Bu bir ayda bir şey öğretiliyor mu, öğretilebiliyorsa bu konu neden diğer askerler için de emsal teşkil etmez? Bir şey öğretilemiyorsa, bu bir aylık askerlik özürlülerde olduği gibi sembolik bir ilişki mi olmuş oluyor? -Üniversite mezunu olup da kısa dönem yapanların askerlik süresi yeni düzenlemeyle 8 aydan 6 aya indirildi. Neden altı da dört değil? Ya da daha önce neden 8 ay idi? Bu iki ay neden indirildi? Acaba 8 ayda bütün zamanları askeri anlamda değerlendiren bir askerlik yapılabiliyor muydu? Şimdi 6 ay sıkı sıkı bir askerlik süresi mi olacak? Daha önce 4 aylık kısa dönem yedek subaylık uygulaması yapıldı. Ben de o statüde akserlik yapanlardan biriyim. Bu dört aylık sürenin askeri standartlar itibariyle dolu dolu geçmediğini dönemin komutanları da sanırım takdir ederler. Bir süredir uygulanmakta olan 8 aylık kısa askerliğin de askeri standartlar itibariyle sağlıklı işlemediği gene askeri çevrelerin kabul edeceği bir gerçekliktir. O zaman bu "kısa süreler" toptan sembolik nitelikte mi addedilmektedir? Eğer böyleyse, yani sonuçta 1 ayla 8 ay askeri verim açısından çok farketmiyorsa, temel eğitimlerin sağlıklı, sıkı sıkı verileceği bir eşit süre neden düşünülmez? -Aynı şey 15 aylık askerlik için de söz konusu. Bu süre, er ve erbaşları kapsayan bir statü. Ordu mevcudumuzun büyük kısmını da bu topluluk oluşturuyor. Burada temel bazı sorular var; mesela: Er ve erbaş statüsünde TSK'da hizmet üstlenen bu topluluk, 15 ay süreyle bütünüyle askeri amaçlar içinde istihdam edilebilmekte midir? Yoksa insan mevcudu ile bağlantılı olan ciddi bir istihdam sorunu var mıdır? Soru iki: 15 ay süreyle askerliğe tabi tuttuğumuz büyük insan varlığı, bugünün şartlarında "ordunun gücü"nü ifade eden bir olgu mudur? Soru üç: Hem 6 aylık kısa dönem hem de 15 aylık dönem sonuç itibariyle er ve erbaş statüsünde askerlik yapmaktadırlar? Süre farkının askeri mantığı nedir? Askerlik bir tehlike anında ülkeyi savunmak içinse, biri diğerinden neden daha az veya daha çok askerlik yapmaktadır? Bu sorular, sürelerin farklılaşması ölçüsünde ister istemez akla gelecektir. Çünkü süre, bir ihtisas çerçevesinde konuyorsa anlamlıdır. Diyelim, 12 ay yedek subaylık, TSK'nın yetişmiş eleman ihtiyacını karşıladığı için, bunun izahı vardır. Ama bir aylık, 6 aylık, dört aylık, 15 aylık sürelerin hepsinde de ana askerlik çerçevesi "temel eğitim"le sınırlı ise, o zaman bu farklılıkların izahı zordur. Dolayısıyla süre azaltmadaki kıstasların hangi mantıktan kaynaklanıyor olduğu merak edilecektir. Hatta daha ötede, kısaltma kararında zaruretlerin değil, kamuoyundaki beklentinin telafisinin öne çıktığı düşünülecektir. Askerlik konusunun çok daha köklü çözümlere ihtiyaç gösterdiği açıktır. Özellikle "güçlü ordu" beklentisi çerçevesinde, yeterli teknolojik donanıma sahip bir ordu nasıl gerçekleşir sorusu, en az askerler kadar sivillerin de gündeminde olmalıdır ve oradan bakılınca "sürelerin tanzimi" işini askere bırakarak işin bittiğini düşünmek mümkün değildir. Eğer öyle bakılırsa, "bedelli askerlik" parası çok olanlara "devletin kıyağı" gibi algılanır. Oysa iş, "modern ordu" ve bunun "finansmanı" çerçevesinde düşünülürse, bedelli askerliğin mantığı değişir. Türkiye, ordunun modernleştirilmesi meselesini, sür'atle gündemine almalıdır. Eğer çağın geldiği noktadan bakarak, yeterli ateş gücüne sahip olmayan "kalabalık ordu"nun stratejik değeri herkes için de şüphe konusu ise, o zaman Türkiye, başını elleri arasına alıp düşünmek durumundadır. Belki de bu konuda sivillerin söyleyeceği çok şey vardır. Görelim hükümeti...