Abant toplantısının ikinci gününde de, askerî vesayetle ilgili çarpıcı görüşler dile getirildi.
Abone olAbant Toplantıları'nın ikinci gününde konuşan Doç. Dr. Mustafa Şentop, daha önce ordunun yerine getirdiği işlevi 10 yıldır yargının üstlendiğini belirtti.
Taraf Gazetesi'nden Lale Kemal de bu görüşü bütünleyecek şekilde, HSYK'nın yapısının demokratikleştirilmesini askerî bir reform olarak gördüğünü dile getirdi.
'Demokrasi ve Dış Güvenlik' oturumunda, askerî vesayet konusu farklı açılardan masaya yatırıldı. Askerlik işlerinden kurumsal yapıya, harcamaların denetlenmesinden terörle mücadelede yaşanan zafiyetlerin hesabının sorulmasına kadar bir dizi güncel konuya değinildi.
Ahmet Turan Alkan'ın başkanlığını yaptığı oturumda söz alan Taraf Gazetesi Ankara Temsilcisi Lale Kemal'in çarpıcı tespitleri dikkat çekti. Son dönemde askerin siviller üzerindeki vesayet işlevini yüksek yargının gördüğüne işaret eden Kemal, "Buradan hareketle, HSYK'nın yapısının demokratikleştirilmesini ben askerî bir reform olarak görüyorum." dedi. Parlamento'daki anayasa değişikliği görüşmeleri sırasında askerin tepki vermediğinin altını çizen Kemal, "Çünkü yargı onun yerine tepki vermeye devam ediyordu." diyerek, ortaya koyduğu tezini destekledi.
Oturumda, 'Silahlı Gücün Demokratik Denetimi' konusunu işleyen Lale Kemal, siyasi iradenin, terör olaylarında yaşanan zafiyette bile hesap soramadığına vurgu yaptı. Taraf yazarı şöyle devam etti: "Şemdinli'de sınır birliğinde 11 asker şehit oldu. Tümen komutanı, 'Onları terörist değil, çoban sandım.' dedi. Bu demokratik bir ülkede affedilebilir bir olay değildir. Bu tümen komutanı ve üstleri neden görevden alınmadı? Albay Temizöz ve Saldıray Berk'in açığa alınmaları gerekiyordu. Obama, kendisini anlayışsızlıkla suçlayan Afganistan komutanını görevden aldı. Hesap sormayarak, orduya da kötülük yapıyoruz. Başbakan Erdoğan'ın Yüksek Askeri Şura'da terör zafiyetinin hesabını sorması ve buna sebep olanların terfilerinin engellenmesi gerekiyor."
Kemal, Sayıştay'ın askeri harcamalara yönelik denetim hakkını kullanamamasını da siyaset kurumuna bağladı ve ekledi: "Dünyanın hiçbir yerinde kimse ayrıcalıklarını kendi bırakmaz. Bu reformlar hep dışarıdan gelmiştir." Taraf yazarı, Devlet Bakanı Hayati Yazıcı'nın, "Profesyonel orduyu, ordu içinde istemeyenler var." sözlerini de eleştirerek, "Sen bunu demeyeceksin, gereği neyse onu yapacaksın. Bunu, siyasi otoritenin iradesini içselleştirmiş korkuya bağlıyorum." şeklinde konuştu.
'Dış Güvenlik Reformu'nu masaya yatıran Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne, ciddi bir 'askeri reform'a ihtiyaç olduğunu dile getirdi. Halka dayanan sivil iradenin, askeri vesayet altına alması gerektiğini savunurken, "Eğer bu olmazsa asker onu vesayete alıyor." tespitini yaptı. Türköne, askeri stratejilerin mutlaka bir sivil irade tarafından belirlenmesi gerektiğinin de altını çizdi. Bunun için de sivillerin, askeri konuları, teorik düzeyde askerler kadar iyi bilmesi gerektiğini savundu. Öyle olmayınca, vesayetin de kendiliğinden geldiğine parmak bastı. Zaman Gazetesi yazarı, 'askeri vesayet'in özünde bir bürokrasi olduğunu kaydederek, "Eğer askeri vesayet istemiyorsanız, askeri vesayet altına almalısınız. Savunma işini de ülkenin ihtiyaçlarına göre düzenlemek istiyorsanız askeri reformdan geçirmek durumundasınız. Ancak ciddi bir bürokratik engel var." dedi. Abant'ın tanıdık simalarından biri haline gelen Mümtaz'er Türköne, askeri reformlar arasında özellikle 'dış güvenlik reformu'nun altını çizdi ve şöyle devam etti: "Savunma ve güvenlikle ilgili işler dünyanın her yerinde sivillerce yapılandırılır. Dış güvenlik reformuna el atmak, bunu masaya yatırmak; asker üzerindeki vesayetin en önemli rasyonel gerekçesini oluşturacak."
Prof. Dr. Eser Karakaş da, 'Ordunun Ekonomik Denetimi' başlıklı sunumunda, farklı bir tez ileri sürdü. Askeri vesayet mekanizmalarının AB sürecinde, 10-15 yıl içinde normale çekileceğini söyleyen Karakaş, bununla birlikte riskin devam ettiğini belirtti. Gerekçesini de 'bilgi asimetrisi'ne bağladı. Karakaş, bunu şöyle izah etti: "Askeri konularda, sivillerle asker arasında bilgi asimetrisi var. ABD'de bunlar el kitabı haline getirildi. Bu konuya Türkiye'de hiç girişilmemiş. Ya korkutulmuşlar ya askerin gözetimi ve etkisi doğrultusunda çalışılmış. Böyle sürdüğü müddetçe, istediğiniz kadar anayasayı, ilgili kanunları değiştirin; vesayet sürmeye devam edecek. Profesyonel ordu için ne kadar harcanacak, nasıl eğitilecekler, kaç kişi olacak? Bunun üzerine kafa yoran kimse yok. Bu değişmediği sürece, askeri vesayetin kalkması mümkün değil. Her bilgi asimetrisi, vesayetin ana kaynağıdır."
Karakaş, askeri harcamaların da tam olarak bilinememesini eleştirdi. "Size maliye profesörü olarak rakam veremiyorum, çünkü bilmiyoruz." diyen Karakaş, bir şeyin büyüklüğünü bilmeden denetlenemeyeceğine işaret etti. 2004 Mayıs'ında Anayasa'nın 160. maddesinde yapılan değişiklikle ordu bütçesinin Sayıştay denetimine sokulduğunu; ancak 2005'te komisyona giren kanunun bugün hâlâ Meclis'ten geçmediği için denetimin de yapılmadığını söyleyen Eser Karakaş, "Bunun nedenini bilen varsa bana açıklasın. Türkiye, bir yönetmelikler devleti. Anayasa değişikliği yapılıyor; ama ne kanun ne yönetmelik değişikliği yapılmadığı için fiili denetim yapamıyorsunuz." serzenişinde bulundu.
Anayasa hukukçusu Doç. Dr. Mustafa Şentop, oturumun ardından Cihan Haber Ajansı'na yaptığı değerlendirmede, Lale Kemal'in görüşlerini destekleyecek açıklamalar yaptı. Şentop, şunları söyledi: "Türkiye'de bir dizi vesayet kurumu var. HSYK, MGK ve Anayasa Mahkemesi. 1982 Anayasası en mütekamil manada bir vesayet sistemi getiriyor. Fakat bunları yeniden organize edecek, askeri darbeler yapacak imkânı kalmadı. Dünya ve Türkiye şartları buna müsait değil. 28 Şubat'tan itibaren bu darbeler yüksek yargı eli ile gerçekleştirilmek isteniyor. Burada en önemli tablo bu aslında. Yaklaşık 10 yıldır daha önce ordunun üstlendiği işlevi yargı üstlendi. Yüksek yargının, vesayet sisteminin koruyuculuğunu ve hamiliğini üstlenerek bunu doğallaştırdığını söyleyebiliriz."