BIST 9.916
DOLAR 35,15
EURO 36,59
ALTIN 2.961,48
HABER /  GÜNCEL

Asker, AK Parti hükümetini uyardı

Misyonerlerin Türkiye'deki hedef kitlesi, Kürt ve Alevi vatandaşlar.. Bu durumun farkında olan Türk Silahlı Kuvvetleri, hükümeti uyardı.

Abone ol

TSK Misyonerlik Raporu'nda, misyonerlerin faaliyetlerinin önlenmesi için yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğu belirtiliyor.

Aylık siyasi bir dergide yayınlanan TSK'nın ''Ülkemizde ve Dünyadaki Misyonerlik Faaliyetleri'' başlıklı raporunda, Türkiye'de misyonerlik faaliyetlerini yürütenlerin hedefleri ve alacakları mesafe ortaya konuluyor. TSK, bu raporuyla misyonerlik hadisesinin sadece Türk Milleti'ni Hıristiyanlaştırma çabalarıyla alakalı olmadığını, aynı zamanda Türkiye'nin jeopolitik konumunun misyonerlik faaliyetlerinde etkin bir rol oynadığına dikkat çekiyor. Raporda bu konu, ''Özellikle Irak Savaşı'nın ardından dünya, Ortadoğu ve Asya'nın anahtarının Türkiye olduğunu bir kez daha görmüştür. Kürtlere ve Alevi vatandaşlara yönelik misyonerlik faaliyetleri de dikkat çekicidir'' ifadesiyle açıklanırken, misyonerlerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da şube sayısını artırarak, Türkiye'nin Doğusu'nda kiliseler oluşturmak istediklerine vurgu yapıldı.

Raporda, misyonerlerin 2020'de Türkiye nüfusunun yüzde 10'unu Hıristiyanlaştırmak istediklerine dikkat çekilerek, 2005 yılı sonunda ise 50 bin Müslüman Türk'ün dinini değiştirmeyi hedefledikleri belirtildi. Misyonerlerin hedef kitlesinin öğrenciler, kimsesiz ve yoksul ailelerin çocukları ile işsiz ve reşit olmayan gençler olduğu belirtilen raporda, dini bilgilerden yoksun, sosyal ve ekonomik yaşantıları nedeniyle dini açıdan tereddüde düşmüş ve kendilerini boşlukta hissetmekte olan gençlerin de misyonerlerin yakın markajında olduğu kaydedildi. Raporun bu bölümünde Müslüman Türk gençliğinin Hıristiyanlaştırılarak Türkiye'nin geleceği üzerinde oynanan sinsi hipotezler karşısında uyanık olunması mesajı veriliyor. TSK'nın raporunda ayrıca misyonerlerin hedefleri şu şekilde belirtiliyor:

''Etkin ya da kültürel açıdan azınlık statüsünde görünenler veya kendilerini böyle tanımlayanlar (Kürt-Alevi), iç çatışma ve terör ortamında yaşayanlar ve deprem, sel felaketi gibi doğal afetlere maruz kalan insanların misyonerlerin hedef kitlesi içinde yer almaktadır.'' Raporda, misyonerlerin özellikle kendilerini Doğu ve Güneydoğu insanını dava edinmesi düşündürücü bir yaklaşım olarak değerlendirildi. TSK misyonerlik faaliyetlerinin bir nüfus etme aracı olarak kullanıldığını ileri sürüyor. Raporda, söz konusu iddianın şematik gelişimi şu şekilde anlatılıyor: ''Bir misyonerin yapacağı ilk iş, kendisini dinleyecek insanlar bulmaktır. Bu insanlar basılı malzemeyle ve sözlü olarak yoğun bir ideolojik bombardımana tabi tutulurlar. Bu aşamada çeviri, kitap basımı ve dağıtım gibi işler çok önemlidir. İlk temas sağlandıktan sonra bu kişilerin çocuklarının eğitim safhası başlamaktadır. Bu arada bir Kilise kurularak bir cemaat oluşturulur. Bu cemaatin en azından İncil'i okuyabilecek kadar eğitilmesi zorunludur. Bu nedenle kiliselerde ilk zamanlarda halk eğitimi türünden çalışmalar yapılır. Daha sonra ise yetişkinler için pazar okulları, çocuklar için de ilkokullar faaliyete geçirilir. Bu aşamadan sonra ilahiyat okulları, yatılı/gündüzlü liseler, kolejler kurulur. Misyonerler faaliyeti kendi iddiasının aksine yalnızca dinsel bir olgu değildir. Dinsel boyutları çok aşan ekonomik, sosyal, kültürel boyutları olan bir tür nüfuz etme aracıdır.''

''RESMİ OLMAYAN 69 İBADET YERİ VAR''

Raporda, son günlerde sıkça gündeme gelen apartman katındaki kiliselere de dikkat çekiliyor. Bu kiliselerin beyin yıkamak için kullanıldığı vurgulanan raporda, ''Ülkemizdeki farklı din mensuplarının çoğunluğunu oluşturan Lozan Antlaşması'nda hukuki statüleri belirlenen Ermeni, Rum ve Yahudi azınlıklarıyla diğer yerleşik Hıristiyan vatandaşlarımıza ait resmen ibadete açık 269 adet kilise ve 34 adet havra bulunmaktadır. Bu sayılar dikkate alındığında, gayrimüslim vatandaşlarımızın ibadetlerini ve dini ayinlerini ibadethanelerinde yapmalarında herhangi bir sorun yok. Buna rağmen misyonerlerin tanınmış ibadet yerleri dışında apartman katları, iş yerleri kiralamak ve satın almak yoluyla ibadet, ayin, dini tören ve beyin yakama merkezleri olarak kullandıkları gözlemleniyor'' ifadelerine yer veriliyor.

Türkiye genelinde 47'si Protestanlara, 9'u Bahailere, 13'ü Yehova Şahitlerine ait olmak üzere tespit edilen 69 adet resmi olmayan ibadet yeri bulunduğu ortaya çıktı. Türkiye'de bu tür dini gruplara mensup yabancı uyruklu veya Türk vatandaşı olan şahısların çeşitli illerde yasalara aykırı misyonerlik faaliyetleri ile ilgili olarak 1999-2004 yılları arasında toplam 264 şahıs yakalanarak gözaltına alınmış, ancak hepsi sevk edildikleri adli makamlarca bırakıldı. Bunun dışında 2002 yılında 23, 2003 yılında ise 42 kişi hakkında benzeri eylemleri nedeniyle suç duyurusunda bulunulmuş, ancak bunlar takipsizlik kararı ile sonuçlandı. Raporda, Türkiye'de bu faaliyetleri önleyecek kanunu bir dayanağın olmadığı belirtilerek, AB mevzuatında gayri kanuni sayılan 'Aşırıya Kaçan Misyonerlik'e karşı yasal düzenlemelerin gerçekleştirilmesinin uygun olacağı değerlendirildi.

''5 BİN MÜSLÜMAN DİN DEĞİŞTİRDİ''

Misyonerlik çabaları neticesinde yaklaşık 5 bin vatandaşın İslam dininden Hıristiyanlık dinine ve diğer inanışlara geçtiği tespit edildi. Raporda bu konu resmi olmayan rakamlarla açıklanırken, son 3 yıl itibariyle de resmi rakamlara göre 185 kişinin Hıristiyan dinini, 1 kişinin de Yahudi dinini seçerek din değiştirdiği, Nüfus ve Vatandaşlık İşeri Genel Müdürlüğü'nce tespit edildi. Bunun dışında Türkiye'de 2 bin 300 civarında vatandaşın Bahailiği, 900 kişinin ise Yehova Şahitliği'ni benimsediği de ortaya çıktı. TSK'nın misyonerlik raporunda, misyonerlerin hedefe ulaşmak ie. Raporda, söz konusu iddianın şematik gelişimi şçin belirledikleri hareket tarzları da şöyle sıralandı:

''Türkler'in misyonerlik faaliyetleri için hedef kitle olması nedeniyle, Türk kavimleri kapsamında, Türk Toplumunun Dünyaya Bakış Açısı ve Yaşam Standartları gibi konularda akademik araştırmalar yapılması, ortaya çıkacak sonuçlara göre uygulanacak tebliğ faaliyetlerinin tekamül ettirilmesi; ülkemize yönelik çalışmaların akademik bir zemine oturtmak için önümüzdeki iki-üç yıl içerisinde, gizli bir nitelik taşımayan Teoloji Enstitüsü'nün kurularak, ülkemizde bulunan Proteston din adamlarının eğitim almasının planlanması; ayrıca 2004 yılından itibaren ülkemizin Doğu bölgesinde bulunan üniversitelere her yıl en az 2 kitap stadının kurulması, yabanı misyon teşkilatlarından elde edilerek deniz yoluyla konteynırlarda getirilecek eğitim kitapların üniversitelere girmesinin sağlanması; Misyonerlik faaliyetlerinde kullanılmak üzere kurulan paravan şirketlerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da şube sayısının artırılarak, bu şube ofisleri vasıtasıyla Hıristiyan eserlerinin ve kutsal kitabın dağıtılması, bunun sonunda Türkiye'nin doğusunda da kiliselerin oluşturulması.''