BIST 9.916
DOLAR 35,23
EURO 36,67
ALTIN 2.962,93
HABER /  POLİTİKA

Asıl sen kimsin Altaylı?

Kim bu Haydar Baş haberine BTP'den sert tepki geldi. Parti "Asıl şöyle sormak lazım: Ya sen kimsin?" diye sordu.

Abone ol

Son zamanlarda ülkemizin varlığı ve birliğine yönelik saldırı ve tehditler kaygı verecek boyutlara ulaşmıştır. Özellikle AKP iktidarı ile hızlanan tavizkar politikalar neticesinde AB’ye üye olmak, ABD ile birlikte hareket etmek, İMF politikalarını uygulamak adına ülke çıkarları için büyük tehditler olabilecek icraatlara imza atılmıştır.

Kıbrıs’ta uygulanan yanlış stratejiler neticesinde yavru vatanın kaybedilmesi noktasına kadar gelinmiştir. ‘Kıbrıs sırtımızda yük’, ‘çözümsüzlük çözüm değil’ diyenlerin ‘Annan Planı’nı dayatmalarının telaşı, bugün ortaya çıkmıştır. 500 milyar dolarlık petrol ve doğalgaz rezervleri Rumlara ve global aktörlere teslim edilmeye çalışılmıştır, çalışılmaktadır.

Uyum yasaları adı altında ülke bütünlüğü için tehlike arz eden yasalar bir bir yürürlüğe girmiştir. Terör azmıştır.

Tapu Kanunu, Köy Kanunu gibi kanunlar değiştirilerek vatan topraklarımız yabancılara pazara çıkarılmış, Hatay, Mardin gibi bazı illerimizdeki satışlar tehdit sınırına ulaşmıştır.

İmar yasasındaki değişiklikle binlerce kilise evi açılmış, emperyalist güçlerin sömürü vasıtası olan misyonerlik faaliyetleri had safhaya ulaşmıştır.

Çıkarılan İkiz Yasalarla ‘self determinasyon’ kabul edilmiş, ülkemizin bölünmesinin önü yasal olarak açılmıştır.

Özelleştirme adı altında stratejik önemi haiz ve yüksek karlı Türk Telekom, Tüpraş gibi kurumlarımız adeta altın tepside yabancılara sunulmuş, bankacılık sektörü yabancıların kontrolüne geçmiştir.

İşlenmemiş haliyle 3 katrilyon dolar değerindeki maden ve yer altı kaynaklarımız yine 5-6 yabancı şirket tarafından kapışılmıştır.

Kaynayan kazan konumunda olan yakın bölgemiz Ortadoğu’da dış siyasetimiz ABD güdümünde şekillenmekte, kırmızı çizgilerimiz git gide silinmektedir.

Irak fiilen bölünmüştür. Nüfus oyunlarıyla özbeöz Türkmen kenti Kerkük elden çıkmaktadır. Sırada bekleyen Suriye ve İran’a karşı siyasi iktidar sahipleri BOP’un taşeronluğuna soyunmuş, bu oluşumun başkentinin Diyarbakır olacağını ilan etmiştir.

Özetle, ateş çemberindeki ülkemizi badirelerden kurtaracak şahsiyetli, basiretli, milli bir politika izlemek şöyle dursun, adeta ateş körüklenmekte, çember daraltılmaktadır.

Üstünde durduğumuz topraklar ayaklarımızın altından kaydırılırken, mütareke basını ve sözde muhalefet ise ‘üç maymunlar’ı oynamakta, ‘canbaza bak’ oyunu ile milletimizin dikkati dağıtılmaktadır.

İşte tam bu noktada, bütün tehditlerin altını kalın çizgilerle çizen ve bunları savuşturacak yolları gösteren, devleti-milleti, askeri-sivili, yaşlısı-genci, kadını-erkeği bir ve bütün, tek yumruk yapacak yapı harcının bizzat formülü ve adresi olan, ülkemizi süper güç haline getirecek vizyon ve basirete sahip Genel Başkanımız PROF. DR. HAYDAR BAŞ ve BAĞIMSIZ TÜRKİYE PARTİSİ, iştahı kabarmış, gözü dönmüş global aktörlerin önüne adeta duvar örmüştür.

Prof. Dr. Haydar Baş ve Bağımsız Türkiye Partisi gönüllüleri, insanımıza ülkemizin düşürülmek istendiği uçurumu ve ülkemizi dipten zirveye çıkartacak modeli göstermiştir.

BTP güneşinin karşısında suçüstü yakalanıp paniğe kapılanlar, bu sefer öfkeden ne yapacağını bilmez bir halde, boğa misali gördüğü her kırmızıya saldırmaya başlamıştır. Milletimizi sindirmeye yönelik başlattıkları pskilojik harekatın önünde tek engel olarak gördükleri Prof. Dr. Haydar Baş ve onun şahsiyetinde BTP’yi bu sefer balçıkla sıvamaya kalkmışlardır.

Mütareke basının bazı kalemşörleri ve yazar esnafı da maalesef bu kampanyanın taşeronluğuna soyunmuştur.

Ülkemiz üzerinde oynanan oyunların bir adımı olan ve bu şekilde kullanılmak istenen Hrant Dink cinayeti sonrası yaşanan gelişmeleri iyi analiz etmemiz gerekiyor. Bu menfur cinayet sonrasında, cinayetin arkasındaki güçler bu cinayet ile vatana millete maddi ve manevi değerlere sahip çıkan, bağımsızlığı müdafaa eden, tutarlı ve şahsiyetli iç ve dış politika isteyen anlayış ve düşünceleri töhmet altında bırakmaya çalışmışlardır. Ayrıca gündem değiştirilmek istenmekte milletimizi yakından ilgilendiren bir kısım gelişmeler yüce milletimizin gözünden kaçırılmak istenmektedir.

Bu tam bir hedef saptırmadır

Sonrasında yaşanan gelişmelere baktığımızda; “bu cinayet kimin menfaatine hizmet etmiştir?” sualine cevap bulmak suretiyle, cinayetin kimler tarafından ve niçin işlenmiş olduğunu çözümleyebiliriz.

Bu cinayet AB nin istediği tavizlerin verilmesi için bahane olarak kullanılmaktadır.

Bu cinayet ile Kerkük meselemizin üstü örtülmüştür.

Bu cinayetin gölgesinde alelacele petrollerimizi ecnebilere peşkeş çeken Petrol Yasası çıkartılmıştır.

301. maddeden Türklüğün aşağılanmasını suç sayan düzenlemenin kaldırılması istenmektedir. Hâlbuki 301.madde de ifade özgürlüğü kısıtlanmamakta, eleştirinin suç olmayacağı açıkça belirtilmekte; yalnızca aşağılama suç olarak tanımlanmaktadır. Bu maddeden Türk Milletinin aşağılanmasını suç sayan hükmünün kaldırılmasını isteyenlerin hedefinin Yüce Milletimiz olduğu ortaya çıkmıştır.

Cinayet tam olarak aydınlatılmadan bir kısım medya, devletin bağımsızlığını, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü, maddi ve manevi değerlerini, milletin birlik ve beraberliğini, asker ve sivilin bütünleşmesini savunan, işgal ve sömürüye karşı çıkan, milletimizin kalkınmasını Milli Ekonomi Modeli ile gerçekleştirmek isteyen, devlet politikalarımız bağlamında milli duruşu vazgeçilmez kabul edenleri töhmet altında bırakmaya çalışmıştır.

Topraklarımızın ve madenlerimizin ecnebilere peşkeş çekilmesine asla rıza göstermeyenleri iftiralarla karalamaya çalışmışlardır.

Misyonerliğin milli ve dini bütünlüğümüze yönelik bir tehdit olduğunu ifade edenleri, adeta baskı altına ve kıskaca almaya çalışmışlardır.

Halbuki kamuoyunun bugünlerde öğrendiği üzere, cinayetin işleneceği, 17 Şubat 2006 tarihinde Trabzon Emniyeti'nin yazdığı yazılarla ilgili bütün kurumlara bildirilmiştir. Buna rağmen Hükümetin hiçbir tedbir almaması baş sorumlunun hükümet olduğunu göstermektedir. Hal böyle olmasına rağmen, Güneri Civaoğlunun yazısında da belirttiği üzere, Başbakan sorumluluktan kurtulmak, dikkatleri başka tarafa çekmek için derin devlet tartışmasını açmıştır. Nitekim tahkikat esnasında cinayet ile ilgili bazı kişilerin bizzat emniyetçe görevlendirilmiş muhbirler olduğu ortaya çıkmıştır. Bugün bu cinayette parmağı olanların, yarın bizim aramıza da adamlarını sokarak haince töhmet ve iftiralarına zemin hazırlayacakları aldığımız duyumlar arasındadır.

Ne tevafuktur ki aynı anda hükümetin sözcüsü olan bir kısım maaşlı gazeteciler tarafından Genel Başkanımızın derin devletin adamı olduğunu ima eden yazılar yazılmaya başlanmıştır.

ABD ve AB’nin Türkiyeli stratejik ortakları ve medyadaki borazanları dillerinin altındaki baklayı çıkardılar. BTP’yi el altından karalamaya kalkıştılar; tutmayınca, iftiralarına açık adres eklediler.

BTP’ye ve Genel Başkanımız Prof. Dr Haydar Baş’a; “Vatana, millete, sivile-askere, ekonomiye, köylüye-çiftçiye sahip çıkamazsınız; çıkarsanız, iftira ve yalanlarla sizi karalarız” demeye getiriyorlar. Ancak güneş balçıkla sıvanmaz.

Tezgahlanan hunharca cinayetlere ve iftiralara bakıldığında; BTP’nin “devlet-millet ve sivil-asker birliğinin sağlanması kaçınılmazdır, şarttır, zaruridir, bu birlik ve bütünlüğe mecburuz” şeklindeki kanaati ve imanının ne kadar hayati ve ne kadar doğru olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.

İftira sahipleri ve hunharca cinayeti iftira furyasına dönüştürmeye çalışan odaklar; besledikleri medyalarda BTP’yi “devletin partisi, askerin partisi” diye güya halk nezdinde karamaya çalışırlarken, Türk askerine de “Bu adamlar Müslüman, dinci, tarikatçı, illegal faaliyetleri yok ama niyetleri şu… ” gibi mesajlar vererek gönül bulandırmaya çalıştılar, çalışıyorlar.

Bu oyun da tutmadı, tutmaz; BTP’yi “Türkiye’nin kurtuluşu için devlet-millet ve sivil-asker bütünlüğü şart” inancından kimse kopartamaz.

BTP Genel Başkanı, “tarikatçı” ithamlarına hukuk şamarı atmış ve yıllardan beri milyarlarca TL tazminat kazanmıştır.

Hatta Prof. Dr. Baş, Türkiye’de ilk defa TCK. 163. maddeden haksız itham sebebiyle devletten tazminat kazanmış bir hukuk adamıdır.

Hükümetin beslemesi bir medya tetikçisi, “Kim bu Haydar Baş” diye soruyor.

Haydar Baş, vatanına, milletine, dinine, devletine, bayrağına, sancağına, medeniyetine, köylüsüne-çiftçisine, amirine-memuruna sahip ve sadık, proje ve çözüm sahibi Bir Türk oğlu Türk’tür. Prof. Dr.Haydar Baş, laik demokratik sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin tam bağımsızlığına, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne hayatını adamış; toplumun milli ve manevi değerleri ile Anayasanın Genel Esaslar kısmında yer alan ilkelere, demokratik kurallara ve kişi haklarına uygun olarak yüce milletimizin birlik ve beraberliği için ilmi, fikri ve fiili mücadele veren, devletinin ve milletinin menfaatlerini öne alan bir yaklaşım ile çözümler üreten bir bilim adamı ve siyasi liderdir. Prof. Dr. Baş bilime, ekonomiye, insan haklarına, dünya barışına ve iletişime bulunduğu katkılardan dolayı şeref ve liyakat ödülleriyle taltif edilen ve tüm dünyaya açık olan seçkin bir şahsiyettir. Aynı zamanda Milli Ekonomi Modeli adlı bilimsel teziyle, ekonomi alanında, sahasının uzmanı ekonomistler tarafından baş tacı edilerek Nobel ödülüne aday gösterilen ve bütün dünyanın kabul ettiği ünlü bir ekonomisttir.

Asıl şöyle sormak lazım: Ya sen kimsin?

Türk oğlu Türk’üm demek yerine, “Türkiyeliyim diyenlerden misin?!
Yoksa Ermeni sopası kaldıranlardan mısın?!
Kim adına siyasi tetikçilik yapıyorsun?

Besleme medyadaki özel maaşlı siyasi tetikçi, “Televizyonlarda yaptığı konuşmalar, normal bir siyasi partinin sonsuza kadar kapatılmasını gerektirecek cinsten…” diyor.

Prof. Dr. Baş’ın hangi cümlesi, hangi ifadesi hukuk dışı… Hukuk dışı bir tek cümlesi dahi yoktur, olmaz, olamaz…

Böylesi bir “hukuk dışı” iftirayı atanlar, iddialarını ispat etmek zorundadırlar.
İspat edemezler ise, insanlıktan uzak ve şereften yoksun bir fiili işlemiş olurlar.

Nazlı Ilıcak, hukuk dışı bir itham ile Prof. Dr. Baş’ı “Fetullah Gülen’in can düşmanı” diye ilan ediyor.

Ilıcak, hangi akla hizmet ederek “hukuk dışı” biçimde halkın arasına kin ve nefret tohumları ekmeye kalkışıyor, Prof. Dr. Baş’ı birilerinin düşmanı göstermeye çalışıyor.

Prof. Dr. Baş, 7’sinden 70’şine akıllısı ile delisiyle bu milletin tamamının sahibidir.

Prof. Dr. Baş’ın düşmanlarından bahis açılacak ise; onun düşmanları, Yüce Türk milleti ve Türk vatanı üzerinde iştah kabartan işgalcilerdir, ecnebilerdir.

Prof. Dr. Baş, söz konusu bu işgalcilerin içerideki taşeronların ayıkmaları için çalışmaktadır, dua etmektedir. Türk milleti de bu noktada, Prof. Dr. Baş ile aynı dua ve aynı kıbleyi paylaşmaktadır.

Sayın Ilıcak, Prof. Dr. Baş’ın karşısına kendince “düşman üreterek ve koyarak” hangi odaklara hizmet etmektedir?!

Prof. Dr. Baş, “misyonerlik ve dinler arası diyalog”un, ecnebi işgaline zemin hazırlayan “sömürge yöntemleri”nden ve Vatikan projelerinden olduğunu ispatlayan bilgi ve belgelere dayanarak, akademik olarak inceleyen ve eserleriyle bunu ortaya koyan bir fikir adamıdır. Hiçbir Türk evladı, Prof. Dr. Baş’ın bu çalışmasından rahatsızlık duymamıştır, duymaz da…

Artık bu oyunlar bozulmuştur, Yüce Türk Milleti bu cinayetin arkasındaki elleri görmektedir. Milletimiz, siyaset alanında BTP’nin Vatanın ve Milletin tek sahibi ve çözümün adresi olduğunu birkez daha fark ederek BTP ile bütünleşmiştir.