BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

Artık bunları da konuşma zamanı geldi!..

Tarihler 4 Kasım 1993 yılını gösterdiğinde, Başbakanlık koltuğunda oturan ilk kadın Başbakan Tansu Çiller, PKK terörürünün taaa bugünlere kadar uzanmasına neden olacak kararını gazetecilere şu sözlerle anlatıyordu:

Tarihler 4 Kasım 1993 yılını gösterdiğinde, Başbakanlık koltuğunda oturan ilk kadın Başbakan Tansu Çiller, PKK terörünün taaa bugünlere kadar uzanmasına neden olacak kararını gazetecilere şu sözlerle anlatıyordu:

"Elimizde PKK'ya yardım eden Kürt işadamlarının listesi var. Listede 60 kadar isim bulunuyor. Devlet PKK'yla olduğu gibi, PKK'ya mali destek sağlayanlarla da her biçimde mücadele edecektir."

Çiller'in "Her biçimde" dediği mücadele, sadece "kanlı bir biçimde" gerçekleşti..

Batı kentlerinde, 14 Ocak 1994'te Behçet Cantürk ile başlayıp 25 Şubat'ta avukat Yusuf Ziya Ekinci ile devam eden cinayet dizisinde Savaş Buldan, Hacı Karay, Adnan Yıldırım, Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı Namık Erdoğan, avukat Medet Serhat, DEP'li avukat Faik Candan, Fevzi Arslan, Şahin Arslan ve Ankara'nın Altındağ ilçesinin Yüksekovalı Nüfus Müdürü Mecit Baskın karanlık cinayetlere kurban gittiler.

O dönemin Genelkurmay Başkanı "Çiller tak diye emreder, ben şak diye yaparım" diyen Doğan Güreş Paşa'ydı.. İçişleri Bakanı ise Meral Akşener ve Mehmet Ağar'dı..

Bu sırada Doğu ve Güneydoğu'da ise bambaşka gelişmeler yaşanıyordu.. Terör bir anda minimum seviyeye inmiş, öldürülen teröristlerin sayısında günden güne bir artış yaşanıyordu..

Çok sürmeden gerçek ortaya çıktı..

Sarışın Başbakan'ın Batman"da bazıları koruculardan oluşan ve başlarına İbrahim Şahin, Ayhan Çarkın gibi "Özel Harekatçılar"ın verildiği bir "gizli ordu" kurduğu kamuoyuna yansıdı.. Bu özel ordu için 14 uçak dolusu silah ve mühimmat temin edildiği belgelendi..

Hatırlayın..

Çiller'in o dönem bir bankanın şubesini gece yarısı açtırıp 500 milyar çektirdiği ve örtülü ödenekten bir yerlere gönderdiği ortaya çıkıp da kendisine koalisyonun ortağı Mesut Yılmaz "Bu parayı ne yaptın?" diye sorduğunda, "O paranın nereye gittiğini açıklarsam savaş çıkar, dünya birbirine girer!.." demişti..

O paranın tamamı kurulan o özel orduya gitti.. Bir süre programlanmış robotlar gibi gayet güzel bir şekilde terörle mücadele verdi kurulan o ordunun neferleri..

Ama daha sonra...

O program bozulmuş gibi bir anda namlular masum insanlara dönüverdi.. Kendilerini bölgenin tanrısı gibi gören bu özel yetiştirilmiş ordunun bazı mensuplarının gözünü para hırsı ve şevhet kapladı..

Önceleri, "Siz PKK'lı teröristlere destek veriyorsunuz" diyerek masum köylüleri baskı altına almaya almaya başladılar.. Bir süre sonra iş öylesine çığırından çıkmaya başladı ki, canlarının istediği eve baskın yapıp, PKK'lı diye istediklerini katletmeye, istediklerini başka şekillerde cezalandırmaya başladılar..

Dürst, ilkeli, namuslu ve vatanperver meslektaşlarının yüz karası olan Ayhan Çarkın çıkıp "Çok kişi öldürdük" dedi ve bunun için emir aldıklarını söyledi ya hani geçtiğimiz aylarda.. Keşke biraz daha şerefli davransaydı da sadece cinayet işlemediklerini, kimlerin ırzına namusuna leke sürdüklerini kimleri kirlettiklerini de ekleyiverseydi anlattıklarına..

Gün geldi derede yün yıkayan tertemiz kızları oracıkta iğfal ederek şevhetlerini dindirdiler, gün geldi dağda koyununu otlatan masum köylüyü "PKK'ya erzak götürüyorsun" bahanesiyle delik deşik ettiler..

Bölgedeki PKK'lı avı bir süre sonra sadece genç kız veya insan avına dönüştü..

Pınar dehşeti yaşamış tanıklardan biri.. O zamanlar daha 14 yaşında.. 15 yaşına geldiğinde ailesi İstanbul'dan bir akrabayla evlendiriyor.. Biliyorlar ki bir gün sıra ona gelecek. Namusu kirletilmeden, çocuk yaşta gelin ediliyor.. O Pınar bugün benim çok sevdiğim bir dostumun eşi olarak İstanbul'da hayatına devam ediyor.. 3 çocuk annesi olmuş ama unutamıyor:

"İlk oralara geldiklerinde köylüler nasıl da severdi onları.. Bir ayran içirmeden, beraber bir yemek yemeden dağ yoluna göndermezdik.. Öyle bir gün geldi ki, köye sadece evlere baskınlar için gelmeye başladılar.. Özellikle gözüne kestirdikleri genç yaşta kızların gelinlerin evine baskınlar yapılırdı.. "Siz terörist saklıyorsunuz bize ihbar geldi" deniliyordu.. Ayaklarının dibine Kuran atılırdı yeminler edilirdi ama inandıramazdık.. Bir gün bizim evi bastılar yine bir akşam üstü.. Hasta yatağında yatan babamla abimi kapının önüne çıkarıp diz üstü çöktürdüler.. Ellerini ayaklarını bağladılar.. Abim çok konuşunca öldüresiye dövdüler.. İçlerinden biri ablama, "Gel bize evi gezdir bakalım içeride başka kimse var mı?" dedi.. Benimle beraber onu da odaya soktular.. Her şey gözümün önünde oldu.. Biri ablama tecavüz ederken bir diğeri ise bana parmağıyla tecavüz ediyordu..

Öyle bir hale geldi ki köyde kimse kimsenin yüzüne utancından bakamaz hale geldi.. Gece PKK, gündüz onlar.. Hayat cehennem gibiydi. Abim dağa çıkacağını söylediğinde babam hiç bir şey olmamış gibi ayaklarına kapanıp yalvardı.. Öyle bir dağıldık ki, abim kendisini durdurmaya çalışan babama yumruk atacak duruma geldi.."

Pınar bu noktada farkında olmadan hani o "Özel Ordu"nun kurulduğu bölgeye dikkat çekiyor ve diyor ki, "Keşke devlet Batman'daki o kadın intiharlarının ve bölgedeki töre cinayetlerinin neden bu kadar arttığını daha iyi araştırabilseydi.."

Bir başka köyden Hüseyin abi anlatıyor :

"Camiden çıktık cemaat halinde.. Aniden etrafımızı sardılar.. Bu köyde terörist saklanıyor. Kim saklıyorsa itiraf etsin diye bağırdılar.. Ben bir adım öne çıkıp da meramımızı anlatmaya çalıştım. İleriye doğru attığım o bir adım benim kurban seçilmeme yetti.. Kar yarı belimize kadar geliyor.. Çırılçıplak, anadan üryan soydular beni.. Ayaklarımın dibine ateş açarak koş teröristlerin saklandığı evi bize göster yoksa seni vururuz dediler.. O halimle o buz gibi havada tüm köylünün önünde koşturdular.. Girecek bir ev bulamadım çünkü köyde terörist yok.. Yüzüstü yere yatırdılar.. Silahın namlusunu bacaklarımın arasına sokup "Sokayım mı ulan ha sokayım mı?" diye bağırdı tepemdeki.. Köylüler böyle sıra eziyeti çektikten sonra çekip gittiler.. İtibarım şerefim beş paralık edildi. Bırakıp köyümü toprağımı şehire taşındım.. O köy içimde bir yara... Gidesim var ama yüzüm yok ki"

O bölgenin çocuğu olduğum için anlatacağım veya şahit olduğum buna benzer öyle çok dram var ki.. Anlattıkça kabuğu kaldırılan bir yara misali kanayıp duracak.. Adam olana ve anlayana bu iki örnek çok bile..

Yukarıda yazdıklarım dağa çıkanları haklı göstermek için yazılmış şeyler değil.. Bundan önceki yazılarımı okuyanlar bu konudaki fikrimi iyi bilir.. Demem o ki, bölgede eğitimsiz, aç-susuz bırakılan bir halka bir de böylesi hakaretler edildiğinde, terörü bitirmemiş, aksine bir süreliğine bastırmış olursunuz..

Çiller ve akabinde Ecevit'in koalisyonun başı olduğu dönemde terörün minimum seviyeye inmesinin temel nedenlerinden biri budur.. Öcalan'ın yakalanmasıyla ve ardından asılmamasıyla birlikte terörün yeniden azmasının nedeni de budur.. Bölgede yanardağ misali patlamaya hazır bir toplum bırakıldı.. Bölgedeki baskı yok olunca, olağanüstü hal kaldırılınca ve özgürlükler gelince dağa çıkanların sayısının yüz kat artmasının nedeni maalesef Çiller'in, "Bu ülke için kurşun atan da yiyen de şereflidir" diye gurur duyduğu o özel herakatçıların bir bölümüydü anlayacağınız..

"AK Parti 2001 yılında sıfır terör teslim aldı ve yeniden azdırdı" diyenlerin gerçekleri gözardı etmesine itirazım bundandır..

Bir birey olarak söyleyeceğim tek şey var..

Gün, herkesin vicdan kapısının önünü temizleyeceği gündür.. Türkiye Cumhuriyeti Devleti eğer büyük bir devletse, "eline silah almış PKK'lı eşkiyayı işin dışında tutarak" ülkesini gerçekten seven ve sevmeye devam eden, bu bayrağın altında yaşamayı bugün bile onur sayan acı çekmiş gerçek Kürtler'e bir özür borçludur..

Terörü bitirmek için atılacak bundan daha önemli bir adım olamaz..