Başbakan, memur-işçi, kamu-özel ve işçi sayısı ayrımlarının artık olmyacağını açıkladı.
Abone olBaşbakan Recep Tayyip Erdoğan, İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı'nda memur-işçi, kamu-özel ve işçi sayısı ayrımlarının olmadığını açıkladı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın ev sahipliğinde, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Uluslararası Sosyal Güvenlik Kuruluşları Birliği (ISSA) işbirliğiyle Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen "19. Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi" başladı.
19. Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi'ne Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer, Sosyal Koruma Sektörü İcra Direktörü Assane Diop, Uluslararası Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı Errol Frank Stoove ve TİSK Başkanı IOE temsilcisi Tuğrul Kutadgobilig katıldı.
Kongrede yapılan konuşmalarda sağlıklı, güvenli ve verimli çalışma ortamı sağlanmanın önemine dikkat çekilerek, iş güvenliği ve sağlığının insan hakkı olduğu vurgulandı. 'Sağlıklı ve Güvenli Bir Gelecek İçin Küresel Güvenlik Kültürünü' oluşturalım başlığında düzenlenen kongrede konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dünya genelinde, çalışma sürelerinden emek ücretlerine, iş güvenliğinden sosyal güvenlik uygulamalarına kadar birçok alanda ciddi sorunların bulunduğunun bir gerçek olduğunu belirtti. Erdoğan, "Bu sorunların çözümü, insanlık olarak üzerimizden bir borcu düşüreceği gibi, ülke ekonomilerine de olumlu şekilde yansıyacaktır" dedi.
YAZ OLİMPİYATLARINI HATIRLATTI
Başbakan Erdoğan Türkiye geliştikçe ve dünyadaki itibarını artırdıkça, çok daha fazla sayıda organizasyona ev sahipliği yapacağını dile getirdi. Erdoğan, bugüne kadar Türkiye'nin üstlendiği her türlü organizasyondan alınlarının akıyla çıkmayı başardıklarını ve bütün misafirlerin memnun ayrılmalarını sağladıklarını ifade ederek, "Son yıllarda kazanılan tecrübeyle birlikte İstanbul'un, 2020 yılında yapılacak yaz olimpiyatlarına aday olduğunu da hatırlatmak istiyorum" şeklinde konuştu.
"BİZİM KÜLTÜRÜMÜZDE İNSAN ÇOK DEĞERLİDİR"
Başbakan Erdoğan, "Son yıllarda, dünya ekonomisinin üzerinde kara bulutların dolaştığı bir dönemden geçiyoruz. 2008 yılının sonlarında ortaya çıkan küresel finans krizinin etkilerinin hala belli ölçüde devam ediyor. Bu krizin arka planını incelediğimizde, krizin ekonomik nedenleri kadar, siyasi ve ahlaki boyutunu da nazarı dikkate almamız gerektiğini düşünüyorum. Krizin altyapısında sonu gelmeyen bir tüketim ve kazanma hırsı, israf kültürü, devletlerin halklarından bilgi saklaması gibi gayri ahlaki tutum ve davranışların olduğunu da kabul etmek gerekir" şeklinde konuştu. Erdoğan, "Dünya ekonomisinde yaşanan bu olumsuz gelişmelerin, kapitalizmin geçmişini sorgulamak açısından da önemli bir fırsat oluşturduğuna inanıyorum. Bizim kültürümüzde insan çok değerlidir, kutsal bir varlıktır; ancak bu kutsallık, hiçbir ayrım yapmaksızın tüm insanlara şamildir. 'Bütün insanlar eşittir, ancak bazıları daha eşittir' gibi bir yaklaşımın bizim lügatimizde hiçbir yeri yoktur" dedi.
"İNSANI TEMEL ALAN BİR EKONOMİK SİSTEM İNŞA ETMELİYİZ"
İnsanı temel alan bir ekonomik sistem inşaa etmeliyiz diyen Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti: " Bugün insanlığın, insanı insanın kurdu olarak gören yaklaşımdan ayrılması, insanı insanın dostu ve imkanı olarak gören bir zihniyete kavuşması gerekmektedir. İnsanın önemsenmediği, yaşamın ve sağlığın ihmal edildiği, temel hak ve hürriyetlerin kolayca yedeğe alındığı bir ortamda, huzurdan da refahtan da bahsedilemez. Dünya ülkeleri olarak, insana kıymet veren, insanı temel alan, insanlar arasında ayrım yapmayan, adaletten asla taviz vermeyen bir ekonomik sistem inşa etmeliyiz. İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili konuların gelişimini de böyle bir çerçeveden değerlendirmemiz mümkündür. Batı tarihinde köleliliğin kaldırıldığı doğrudur, ancak emek üzerindeki sömürüye hala tam olarak son verildiğini söylemek mümkün değildir. Dünya genelinde, çalışma sürelerinden emek ücretlerine, iş güvenliğinden sosyal güvenlik uygulamalarına kadar birçok alanda ciddi sorunlar olduğu bir gerçektir. Bu sorunların çözümü, insanlık olarak üzerimizden bir borcu düşüreceği gibi, ülke ekonomilerine de olumlu şekilde yansıyacaktır. Bugünün dünyasında tüketicilerin çevre ve iş güvenliği gibi konulara büyük bir hassasiyet göstermeye başladıklarını hatırlamamız gerekiyor. Geçmişte çevre dostu bir üretim sistemi kurmak veya iş güvenliğini sağlamak için yaptığı yatırımı gereksiz bir maliyet olarak algılayabilen firmaların, bugün bu adımları rekabet gücünün en önemli unsurlarından biri olarak telakki etmesinin icap ediyor. Bu nedenle, ekonomi yönetimlerinin de en önemli görevlerinin başında işverenlerle işçilerin çıkarları arasında bir uyum sağlamak gerekiyor."
"HER YIL 2,3 MİLYON İNSAN, HAYATINI KAYBEDİYOR"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Ülke ekonomilerinde bir yandan istihdam artırıcı politikalar üretirken, diğer yandan istihdam şartlarını iyileştirmek gerekiyor. Uluslararası Çalışma Örgütünün tahminlerine göre, dünyada 1,2 milyarı kadın olmak üzere 3 milyar civarında bir iş gücü bulunuyor. Sadece bu rakam dahi, çalışma hayatında yapılacak her iyileştirmenin dünya üzerindeki herkesi yakından ilgilendirdiğini ortaya koyuyor. Çalışma hayatı, istihdam, çalışma şartları, sosyal güvenlik, mesleki eğitim, iş sağlığı ve güvenliği gibi birçok önemli bileşenden oluşuyor. Bu bileşenler içinde, iş sağlığı ve güvenliğinin ayrı bir öneme sahip olduğu izahtan varestedir. Dünyada her gün yaklaşık 1 milyon iş kazasının yaşanması, dünya ekonomisine, toplam gayrisafi hasılanın yüzde 4'ü kadar bir maliyet oluşturuyor. Bunun da ötesinde, iş kazası ve meslek hastalıkları sonucu her yıl 2,3 milyon insan, maalesef hayatını kaybediyor, çok daha fazla insan ise sakat kalıyor" dedi.
TAVİZ YOK
Erdoğan, "ülke olarak, sağlıklı ve sürdürülebilir bir iş gücü arzı oluşturmak, çalışanların yaşam kalitelerini yükseltmek, işletmelerde verimliliği artırmak ve üretim kalitesimizi geliştirmek için iş güvenliğini artıracak adımlar atmaya kararlılıkla devam edeceğiz. Türkiye'nin, son 9 yılda güven ve istikrar ortamını oluşturdu. Makro-ekonomik gücünü çok yüksek bir seviyeye taşıdı. Bugün dünyada yaşanan olumsuz gelişmelere rağmen Türkiye yatırımcıların en çok güven duyduğu ekonomilerin başında geliyor" dedi. Erdoğan, "Türkiye, 2003-2010 yılları arasında yaşanan küresel krize rağmen yıllık ortalama yüzde 4,9 oranında bir büyüme kaydetmiştir. Türkiye ekonomisi, küresel krizden sonrası dönemde, dünyada en hızlı toparlanan ekonomilerden birisidir. 2010 yılında yüzde 8,9 gibi yüksek bir büyüme oranı yakalayan ülkemiz, bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 11 oranında büyümüş ve dünyada en hızlı büyüyen ekonomi olmuştur. Bu dönemde, kriz sürecinde dünya genelinde yükselen işsizlik rakamlarını en hızlı toparlayan ve toparlanan ülkelerden de biriyiz. Geçen yılın mayıs dönemine göre, bu yılın aynı döneminde yaklaşık 1,4 milyon vatandaşımıza istihdam sağlamamız, ne kadar dinamik bir ekonomiye sahip olduğumuzun bir başka göstergesidir. Bu tür hızlı büyüme dönemleri, ülkelerin iş güvenliği gibi bazı kritik hususları gözden kaçırmalarına veya bilinçli bir şekilde ertelemelerine neden olabilir, ancak Türkiye, bir yandan istihdamı artırırken, istihdam şartlarını iyileştirme konusundan da hiçbir taviz vermemektedir" şeklinde konuştu.
"İŞVERENLERİ ÖDÜLLENDİREN DÜZENLEMELER YAPACAĞIZ"
Zamanında çözülmeyen sorunların birike birike nasıl büyük sorunlar haline dönüştüğünü, sorunlar büyümeden çözüm üretmeleri gerektiğini çok iyi bildiklerini söyleyen Erdoğan sözlerine şöyle devam etti: "İnsanın ekonomik gelişmenin hem kaynağı hem de hedefi olduğuna inanıyoruz. Hükümet olarak, iş sağlığı ve güvenliği bilincini artırmak ve çalışma hayatında güvenlik kültürünü yaygınlaştırmak amacıyla birçok faaliyet gerçekleştiriyoruz. Öncelikle hükümet programımızda işin değil, insanın korunmasına ve bu alanda yapılacak çalışmalara özel atıflar yaptık. Mesela mevzuata uyan, iş sağlığı ve güvenliği için gerekli tedbirleri alan, kayıt dışı işçi çalıştırmayan işverenleri ödüllendiren düzenlemeler yapacağız. Her yıl 4-11 Mayıs tarihleri arasında "İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası"nı, 2001 yılından bu yana da her 2 yılda bir "Uluslararası İş Sağlığıve Güvenliği Bölgesel Konferansı"nı düzenledik. Mevzuat çalışmalarında, kuralcı yaklaşımdan ziyade önleyici, koruyucu ve iyileştirici bir anlayışla hareket ediyoruz."
"İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ YASA TASARISI"
Başbakan Erdoğan, "Bu yaklaşımla hazırladığımız müstakil İş Sağlığı ve Güvenliği Yasa Tasarısı'nı da önümüzdeki dönemde yasalaştırmayı ve çalışma hayatımıza kazandırmayı hedefliyoruz. Bu kanun, memur ve işçi ayrımı olmaksızın bütün çalışanları, kamu-özel ayrımı olmaksızın bütün işverenleri ve işçi sayısını dikkate almaksızın bütün işyerlerini kapsayan bir nitelik taşımaktadır. Türkiye'de sanayi yatırımlarının, küçük atölyelerin ve orta ölçekli fabrikaların, küçük sanayi sitelerine ve organize sanayi bölgelerine yoğunlaşması için adımlar atıyoruz. Üretim faaliyetlerinin planlı bölgelere kaymasını, çevre sorunlarının minimize edilmesi, iş güvenliğinin ve üretim kalitemizin artması için çok önemsiyoruz. Bu nedenle, son 9 yılda Türkiye'de küçük sanayi sitelerinin ve organize sanayi bölgelerinin sayısında önemli artışlar sağladık. Bu bölgelerin doluluk oranını da önemli ölçüde artırdık. Bu konuda yeni bir adım daha attıklarını, organize sanayi bölgelerindeki atıl parsellerin, girişimcilere indirimli veya bedelsiz olarak tahsis edilmesinin önünü açtık. Her alanda olduğu gibi, iş sağlığı ve güvenliği konusunda da uluslararası işbirliğini geliştirmeye büyük önem veriyoruz. İslam İşbirliği Teşkilatı ile iş sağlığı ve güvenliği konusunda önemli ve verimli çalışmalar yürütüyoruz. Çalışma hayatında standartları yükseltmek için, işçi ve işveren örgütlerimiz başta olmak üzere bütün taraflarla sosyal diyalog kapılarını daima ardına kadar açık tutacağız" dedi.
"DÜNYANIN EN BÜYÜK 10 EKONOMİSİNDEN BİRİ OLMAYI HEDEFLİYORUZ"
"Her alanda olduğu gibi, çalışma hayatının şartlarını da insana yakışan en üst seviyeye taşıyacağız" diyen Erdoğan, " Göreve geldiğimiz 2002'de dünyanın 26. ekonomisi olan Türkiye'nin 2010 yılında dünyanın 17. büyük ekonomisi olduk. Uluslararası Para Fonu (IMF) tahminlerine göre, bu yılın sonunda Hollanda'yı geride bırakarak dünyanın en büyük 16. ekonomisi olacağız. 2023 yılında, yıllık 500 milyar dolar ihracat yapmayı ve dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmayı hedefliyoruz. Şuan itibariyle IMF'ye olan borcumuz şu anda 3,8 milyar dolara düşmüştür. Merkez Bankasında döviz rezervimiz şu anda 94 milyar dolara ulaşmıştır. Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmak, sadece üretimle, yatırımla, fabrikayla, ihracatla olacak bir iş değildir. Bu hedefe ulaşmak için demokrasi standartlarından hukuk sistemine, insan haklarından sosyal ve kültürel alanlara, teknolojik ilerlemeden çalışma hayatına kadar her alanda yakaladığımız ivmeyi devam ettirmeliyiz" diye konuştu.