Sekiz yıl boyunca Arjantin'in başkenti Buenos Aires'te yaşayan gazeteci Güneş Çelikkol bir Arjantinli olarak Papa Francis'in kim olduğunu yazdı.
Abone olJorge Bergoglio... Buenos Aires'te sekiz yıl geçirdim ve bunun belki de sekiz yüz gününde gazete haberlerinde bu isme rasladığımı söyleyebilirim.
Arjantin kilisesinin ikibinli yıllardaki bir numarası, Roma kilisesine bağlılığını, Katolik ve Apostolik kimliğini Anayasasının başına yerleştirmiş bu ülkede dinî liderliğin ötesinde bir öneme sahipti.
Mayo Meydanı’ndaki katedralde Cumhurbaşkanlarını konuk eden kardinal, ülkenin sorunlarına dair söz almaktan hiçbir zaman kaçınmadı.
Nestor Kirchner ve sonrasında Cristina Fernandez'in ekonomi politikalarını eleştirdi, dezavantajlı mahallelerdeki sosyal sorunlardan bahsetti, gençlerin madde kullanımından kentlerin sokak güvenliğine çeşitli konularda açıklamalar yaptı.
1915 olaylarının soykırım olduğunu savunuyor
1915 olaylarının Ermeni Soykırımı olarak tanınmasını talep ettiği açıklamalarıysa uluslararası ve tarihsel tartışmalara dair yaklaşımının bir örneğiydi.
Bergoglio politikti ve politik tartışmalarda onun adı sıklıkla anılıyordu.
Cumhuriyetin kurumsal yapısının mevcut iktidar tarafından aşındırıldığını savunan muhalifler, hükümetin -diğer kurumların yanı sıra- kiliseyle de takışmasını gündeme getiriyorlardı.
Arjantin kilisesinin kıtadaki diğerlerinden farklı olduğunu, her zaman iktisadî ve sosyal elitin yanında durduğunu, askerî darbeleri açıkça desteklediğini dile getiren Peronizm açısındansa o makamın ideal sahibi sayılmazdı Bergoglio.
Solun hedef tahtasındaydı
Liberter akımlara ya da sosyalistlere gelince tam bir hedef tahtasıydı.
Mayıs Devrimi yıldönümlerinde politik simâların saygılı ziyaretlerini kabûl eden Kardinal, Mart ayındaysa bu eleştirel
akımların protestolarına katlanırdı: Dünya Kadınlar Günü 8 Mart veya Arjantin'deki son askerî darbenin yıldönümü 24 Mart.
Yani "Diktatörlük İşbirlikçisi Faşist Kilise" sloganı eşliğinde Metropolitan Katedral girişine kırmızı boya püskürtenlerin çıkabildiği iki önemli gün.
Mart aylarında genellikle protestocuların hedefi olan Buenos Aires eski başbiskoposunun Vatikan'ın başına bir mart günü geçmesi tarihin ilginç bir sürprizi.
Papalık koltuğunun ilk Cizviti, ilk Arjantinlisi ve ilk Güney Amerikalısı ülkesindeki sosyal tartışmalarda ödünsüz bir muhafazakâr tutum sergilemesiyle biliniyordu.
Eşcinsel evliliklerine ve kürtaj hakkına karşı
Boşanmanın kolaylaştırılmasına da, eşitlikçi evlilik düzenlemesine de, kürtaj hakkına da amansız bir muhalefet sergiledi.
Ne ki, koltuğunun ağırlığı ve kendisine duyulan saygı, yasal düzenlemelerin her zaman onun dilediği yönde yapılmasını garanti etmiyordu.
Evliliğin yalnızca iki ayrı cinsten kişi arasında yapılabileceğine dair açıklamaları, yurttaşlara eşlerinin cinsel kimliğinden bağımsız evlilik hakkı tanıyan yasanın onaylanmasını engellemedi.
Hemen tüm merkez sağ politikacılar gibi kiliseye bağlılığıyla bilinen Buenos Aires kent valisi Maurico Macri'nin, bu çizgideki bir başkan adayının kolaylıkla vazgeçemeyeceği kilise desteğini arzu etmezmişcesine Bergoglio'ya ters gitmesi gibi şaşırtıcı durumlar da yaşanmıştı üstelik.
"Hemen her gün daha liberal bir dünyaya evriliyoruz" demişti Macri, kilisenin eşcinsel evliliklere karşı çıkmasının belirleyici olmaması gerektiğini de eklemişti.
Adı 2005 yılında da papalık adayları arasında anılan, 2005'ten bu yanaysa Arjantin'deki politik tartışmalarda kısmen de olsa güç kaybına uğrayan Bergoglio'nun hiç beklenmedik bir anda Katolik dünyanın başına seçilmesi Arjantinli politikacılar açısından da ilginç bir sürpriz olmalı.