Başbakan Erdoğan'ın ardından Bülent Arınç'tan da uzun süren tutukluluk sürelerine eleştiri geldi.
Abone olBaşbakan Yardımcısı Bülent Arınç , ABD'nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone 'nin süren bazı davalarla ilgili açıklamalarına ilişkin, ''Yanlış olan şu; Sayın Büyükelçi Türkiye'de yaşadığını, ABD'yi temsil ettiğini, bir ülkenin temsilcisi iken bulunduğu bir ülkede politik konularla ilgili görüş bildirmemesi gerektiğini düşünmeliydi'' dedi.
Uzun süren tutuklulukları da eleştiren Arınç, tutuksuz yargılamaların daha doğru olacağını söyledi.
Arınç, SKY Türk 360 televizyonunda yayınlanan Siyaset Meydanı programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone'nin süren bazı davalarla ilgili açıklamaları ile Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle yaptığı görüşmenin hatırlatılarak, değerlendirmesinin sorulması üzerine Arınç, benzer eleştirileri bir çok kişinin yaptığını, özellikle muvazzaf askerlere yönelik uzun tutukluluk süreleriyle ilgili eleştirileri kendisinin ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da yaptığını ifade etti.
''Burada Sayın büyükelçinin kişiliğinden kaynaklanan bir sıkıntı var'' diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''O Türkiye'de yaşayan herhangi bir yurttaşımız değil. Tabiiyeti en olursa olsun Türkiye'de herkes gazeteci dahil olmak üzere belki ziyaretçi, belki herhangi bir kişi bu konular üzerinde görüşünü söyleyebilir, eleştirebilir, bazı şeyleri belki onaylayabilir. Ama bir başka ülkenin büyükelçisi Türkiye'nin iç işleriyle ilgili bir eleştiri yapabilir mi? Bu eleştirisini yoğunlaştırabilir mi? Kaldı ki off the record olarak söylenmediği de anlaşılıyor, bir grup gazetecinin, Ankara temsilcileriyle veya muhabirleriyle yaptığı bir söyleşide biraz haddinden fazla da konuların üzerinde durmuş. Gazeteci arkadaşlar yine bunu basit bir şekilde özetledi. Ben bütün konuşmalarını takip ettim. Bence yanlış olan şu; Sayın Büyükelçi Türkiye'de yaşadığını, ABD'yi temsil ettiğini, bir ülkenin temsilcisi iken bulunduğu bir ülkede politik konularla ilgili görüş bildirmemesi gerektiğini düşünmeliydi. Belki o eleştirilirken dozu biraz kaçmış olabilir. Yani bir büyükelçiye 'haddini bil' denecek duruma gelmemesi lazım.''
Ricciardone'nin Türkiye'de göreve geldiği ilk günlerdeki açıklamalarında da yine yanlış yaptığını ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ''acemi elçi'' ifadesini kullandığını söyleyen Arınç, ondan sonraki ilişkilerin ise dostane geliştiğini belirtti.
MEKTUP ÖZÜR ANLAMINA GELİR
Türkiye'nin iktidar ve muhalefeti tarafından tartışılan iç işlerinin bir büyükelçi sıfatıyla değerlendirilmesinin yanlış olduğunu belirten Arınç, ''Burada yanlış yaptığını düşünüyorum'' dedi.
Ricciardone'nin AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik 'e yazdığı mektubu hatırlatan Arınç, ''Bu bir özür anlamına gelir, yaptığının doğru olmadığının bilincinde olduğunu gösterir. Bence meseleyi bu kadarla kapanmış saymamız lazım'' diye konuştu.
Arınç, Ricciardone'nin Dışişlerine davet edilmesinin ise daha önceden planlanmış bir görüşme olduğunun söylendiğini hatırlatarak, ancak açıklamalarının da görüşmede gündeme gelmiş olabileceğini düşündüğünü aktardı.
Bir Türk Büyükelçisinin de bulunduğu ülkede içişlerine yönelik açıklamalar yapmasının doğru karşılanmayacağını ifade eden Arınç, her ülkenin meselelerinin ancak o ülkenin insanlarını ilgilendirdiğini vurguladı.
Ricciardone'nin açıklamalarının kişisel olmanın ötesinde ABD'nin görüşleri olma ihtimalinin bulunup bulunmadığına ilişkin soru üzerine ise Arınç, diplomatların meslekleri gereği her zaman özel ve ustaca bir dil kullandıklarını ABD'nin Ankara Büyükelçisi'nin bunun dışında bir kişi olduğunu düşünmek istemediğini belirtti. Arınç, ''ABD Büyükelçisi ağzına gelen her şeyi her yerde söyleyebilecek bir kişi değildir mutlaka. Diyelim ki ABD'de kendisine talimat veren veya kendisini bu konuda görevlendiren birileri olsa, onların adına konuşmuş olsa bu ikinci bir yanlışlık olur'' dedi.
"TALİMAT OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM"
Ricciardone'nin açıklamalarda bulunduğu konularda Türkiye'nin ABD Başkanı Barack Obama'nın ya da Dışişleri Bakanı'nın görüşlerini dikkate aldığını ifade eden Arınç, şunları kaydetti:
''Ben doğrudan bir ilgi kurmak istemiyorum. Büyükelçi her konuda talimat alır veya o talimat gereğince hareket eder. Bu bizde de böyledir. 'Böyle bir konuşma yap' talimatının verildiğini kesinlikle düşünmüyorum. Ama bir yerlerde konuşulan düşünceleri 'bu nasıl olsa bizim düşüncemizdir' diye ifade etmişse Sayın Ricciardone, bu yanlıştır ama kendi açılarından belki tutarlıdır, ona bir şey diyemem. Bizim açımızdan, Türkiye açısından kimin düşüncesi olursa olsun, talimatlandırılsın veya bunun dışında kendi inisiyatifiyle hareket etmiş olsun, bence büyükelçi yanlış yapmıştır. Sanıyorum bundan sonra bu tip şeyler yapmayacaktır'' ifadelerini kullandı.
Büyükelçi Ricciardone'nin açıklamalarını ''bir yol kazası'' olarak gördüğünü belirten Arınç, Türkiye'nin önemli bir ülke olduğunu, böyle bir ülkede görev yapan büyükelçinin, iç politikaya malzeme olan konularda taraf olmaması gerektiğini vurguladı.
ERGİN SAYGUN'A ŞİFA DİLEDİ
Arınç, ''Balyoz Planı'' davasında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan emekli Orgeneral Ergin Saygun 'un kalp ameliyatı geçirdiği ve sağlık durumu göz önüne alınarak yeni yasal düzenlemeler doğrultusunda cezasının ertelenebileceği ifade edilerek, bu yeni yasal düzenlemeler konusundaki soruları da yanıtladı.
Yargının bağımsız olduğunu, yürütmenin müdahalesinin asla söz konusu olamayacağını vurgulayan Arınç, ancak son yargılamalar sırasında bazı sıkıntılar olduğunun gözlendiğini ve bunlar dikkate alınarak yasal düzenlemeler yapıldığını anlattı. Üçüncü yargı paketinde çok önemli değişiklikler yapıldığını aktaran Arınç, ancak sıkıntıların bazılarının sürdüğünü söyledi. Ağır cezalık konular, terör suçlarıyla suçlanma, kaçma şüphesi, delillerin tamamının değerlendirilmemiş olması gibi durumların hakim ve savcılar üzerinde etkili olduğunu ve uzun tutukluluk sürelerinin sürdüğünü belirten Arınç, bunun kişisel ve vicdani karar olduğunu kimsenin müdahale edemeyeceğini belirtti.
Yeni düzenleme ile tutuklu veya hükümlü sağlık durumu nedeniyle cezaevinde hayatını sürdüremeyecek durumda ise cezanın tehir edilebileceğini kaydeden Arınç, ''Bu çok insani bir hüküm. Ben kendisine şifalar diliyorum. Hiçbir hasta karşısında 'oh olsun' diyecek noktada değiliz. Kim olursa olsun. Tahliye olurlarsa herkes için seviniriz. Hasta iseler şifa bulmalarını dileriz ama yargıdaki bu şikayetlerimizi dile getirmemiz yargıya bence doğrudan müdahale değil, belki bir sıkıntıyı ifade etmektir. Hükümete düşen yasal düzenlemeleri yapmak, yazılı hukuku bugün kullanılabilir hale getirmektir. Son çıkardığımız yasayla ilgili uygulamalar müspet şekilde başladı. Ama üçüncü yargı paketi içerisine koyduğumuz hükümlerde yargıda bir metre kadar ilerleme sağlayamadık'' diye konuştu.
TUTUKSUZ YARGILAMA ÇIKIŞI
Arınç, bir başka soruyu yanıtlarken de şunları söyledi:
''Toplumda belli görevleri, itibarları, saygınlıkları olan veya toplumda bugüne kadar yaptıkları görev itibarıyla belli noktalara gelmiş olan insanların delillerin tamamı toplandıktan sonra tutuksuz olarak yargılanmalarının daha doğru olacağını düşünüyorum. Bunlar bize karşı eylem yapmış olsalar bile. Diyelim ki meşru, seçilmiş hükümetleri yıkmaya teşebbüs ettiler, buna ilişkin pek çok bilgi ve belgenin de olduğu söyleniyor ve yazılıyor. Ama buna rağmen evrensel bir hukuk kuralı vardır ki her şey elinizin altındaysa insanı tahliye edersiniz, yargılama devam eder. Sonunda konulan hüküm neyse ceza çekmesi gerekiyorsa 'gel cezaevine gir' dersiniz. Ama belki alacaklı olur. Yani vereceğiniz karar içerde yattığından daha az olur o zaman siz ondan özür dilersiniz. Mecazi anlamda söylüyorum. Ama o insanın en azından şimdilik ailesiyle, toplumdaki diğer insanlarla bir arada olmasının ben çok daha doğru çok daha insani olacağını düşünüyorum.
BU TÜR DAVALAR CESARET İSTER
Ama savcılar ve hakimler de bu konuda mutlaka titiz insanlardır. Bu tür davalar Türkiye'de yıllar sonra ilk defa açıldı. Bunların soruşturmasını yapmak, iddianamesini tanzim etmek hem cesaret, hem inanç, hem de kararlılık ister. Türkiye belli dönemlerde yaşanmış olan olumsuzluklardan, bugün en azından 12 Eylül'ün müsebbibi iki yaşlı insandan dava suretiyle hesap soracak noktaya gelmişse bu savcılarımıza, hakimlerimize teşekkür borcumuz olduğunu düşünüyorum. Ama vicdanları kanatan iş, dört senedir, beş senedir tutukluluğun halen devam etmesidir. Bu bir profesör için de böyledir, bir komutan için de böyledir, bir gazeteci için de böyledir, bir başkası için de böyledir. Dolasıyla ey hakimler artık elinizde yeterli deliller vardır diye düşünüyoruz, yoksa 'biraz daha bekleyelim de yeni deliller gelsin' diye hiçbir hakim düşünmez. 25 sene ben bu mahkemelerde avukatlık yaptım. Deliler toplanır, iddianameyle. Sonradan çıkarsa bunlar için de sanığa savunma hakkı verilir, iş bitirilir. Ama çok sanıklı davalarda bir de mahkemeler bazı davaları birleştirdiği için yeniden yargılama süreci başlamış olabilir. Ne olacaksa olsun, ama tutukluluk sürelerinin mümkün olduğu kadar kısa olması ve tahliyeler yönünde bir inanç ortaya çıkması bizim düşüncemizdir, biz bunun daha uygun olduğunu düşünüyoruz.''