Çözüme yaklaşılan Kıbrıs sorunu hakkında Bülent Arınç’a yöneltilen sorular ve alınan cevaplar şöyle:
Abone olHalka ve Olaylara Tercuman'ın “Pazar Sohbeti” köşesinin konuğu olan TBMM Başkanı Bülent Arınç, Kıbrıs ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. TBMM Başkanlığı’ndaki makamında ağırlayan Arınç, Hakan Akpınar'ın sorularını yanıtladı. Arınç, politikada çizgisini bozmayan, yeri geldiğinde dikbaşlı ama bir o kadar da nazik ve hassas bir kişiliğe sahip. Görüşmenin gerçekleşmesinde bize yardımcı olan İletişim Danışmanı Kemal Öztürk de sohbetimize eşlik etti. Meclis Başkanı Arınç’la, Kıbrıs konusundan özel yaşamına kadar uzanan geniş bir sohbet imkânı yakaladık. Sözcükleri dikkatle seçen ve doğru cümleler kurmaya gayret eden Arınç’ın hitabetinin gücüne bu sohbette de bizzat tanıklık ettim. Arınç’a yönelttiğimiz sorular ve aldığımız cevaplar şöyle: Kıbrıs mitinglerine katıldım t Gündemdeki en önemli konu Kıbrıs sorunu. Kıbrıs sorunu konusunda New York’ta gerçekleşen görüşmelerle ilgili düşünceleriniz ve bu konuya yaklaşımınız nedir? 58’lerde 59’larda “Ya Taksim Ya Ölüm”, “Kıbrıs Türk’tür, Türk Kalacaktır” mitinglerine bir çocuk heyecanı içerisinde katılan bir insanım. Arkasından 63’ler, 67’ler bunlar hep katliamdır. Orada yaşayan Türkler büyük bir katliama maruz kalmıştır. 1974 Kıbrıs çıkarmasını bir genç olarak yaşamışımdır. Övünç duymuşumdur. 10 yıl sonra da KKTC’nin kurulduğunu biliyoruz, bu günlere nasıl geldiğini biliyoruz. Dış politikamızda sadece gözümüzü kapatmışız ve bazı olaylar karşısında günü birlik düşünmüşüz. Mesela, Yunanistan’ın NATO’ya tekrar kabulünde, Türkiye hiçbir itiraz sürmeden ‘evet’ demiştir. Rumlar’ın AB’ye müracaatında Türkiye üzerine düşen bazı haklarını kullanmamıştır En azından 1990’da Türkiye’nin AB’ye aday ülkeler statüsüne alınması sırasında Kıbrıs sorunun bu şekilde çözüme kavuşması noktasında bazı taahhütlerimiz bulunmuştur. Mesele gecikmiştir. Şunu söylemem doğru olur. Kıbrıs bu şekilde devam edemez. Eğer ederse, Kıbrıs’ta yaşayan Türkler ve Türkiye’de yaşayan 70 milyon ve hatta AB içerisindeki Türkiye’nin konumu da zarar görmüş olur. Sorun çözülmeli. Siyasetçilerin görevi de zaten sorunu çözmektir. Ben bu Annan Planı’nı okudum. Planda çok büyük yanlışlıklar var. Türk tarafının zararına olabilecek noktalar da var. Fakat bu plan üzerinde müzakeler ciddi bir biçimde devam ederse ve karşılıklı olarak şu veya bu sebeblerle yâni BM Genel sekreterinin, ABD yönetiminin, Yunanistan’ın, Türkiye’nin, İngiltere’nin AB’nin olumlu katkıları da sağlanıp, bazı hususlar revize edilebilirse ve bu plan çerçevesinde kalıcı bir sonuca ulaşabilirsek, bunda fayda var. Hükümet ve Sayın Başbakan Davos’taki görüşmelerinde bunun yolunu açtı. Müzakereleri sonuna kadar sabrederek, fırsatları iyi değerlendirerek, değişik argümanlardan istifade etmek suretiyle bir sonuca ulaştırmak lazım. Bu sonucun en hayırlı ne olacağını bu masadaki insanlar bilirler. Denktaş’a güvenimiz var. Kıbrıs’ta yeni kurulan hükümete güvenimiz var. Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nıın gönderdiği müsteşara ve diğer uzmanlara güvenimiz var. Müzakereler bu takvim içerisinde sonuçlanır mı? O niyetle oturursanız neticeyi görürsünüz. Diyelim ki sonuçlanmadı. Bu kıyametin kopması anlamına gelmez. Ama iyi niyetimizi ve müzakereci tavrımızı göstermemiz lazım. Yâni peşin hükümlerle gidip de peşin hükümlerle konuşmaya başlarsanız, ve peşin hükümlerle kapıyı gözetlerseniz ve bir an önce ‘şu masadan kalkıp gitsem’ derseniz netice almanızda mümkün değil. Masa sabırlı olanların işidir. Denktaş, sonuna kadar masada otursun mu? Bunu mu öneriyorsunuz? Yâni müzakerelerde sonuna kadar dirensin mi? O tabir daha doğru... Yani, her zaman masada oturacak değiller. Ama bu süreci devam ettirmekte fayda var. Yâni Türkiye çözüm isteyen taraf olmalıdır. Çözümden kaçan taraf olmamalıdır. Böyle barışa ulaşılabilir. Sırtımızı dönmekle peşinen ‘hayır’ demek ile gerçekleri görmezden gelmek ile hiçbir netice alamayız. Tekrar başladığımız noktaya döneriz. 15 ayda 80 heyet Meclis bu yıl dış politika konusunda daha mı aktif olacak? Ben Meclis Başkanı olalı 15 ay oldu. 2002 seçimlerinden sonra kurulan hükümet ve yeni Parlamento bence, çok dinamik bir yapıya sahip. Türkiye ilk defa misyonunun ve gücünün farkına vardı. Üç dönemdir Parlamento’dayım. İçinde bulunduğum partilerin grup başkanlığını ve grup başkanvekilliğini yaptım. Dış temasların ne ölçüde olduğunu az çok bilirim. Tarifsiz bir dinamizm var. 15 ayda 80 civarında heyet geldi. Bunların içerisinde cumhurbaşkanları var, başbakanlar var, parlamento başkanları var, dostluk grupları var, komisyonlar var... Haftada en az bir-iki temas yapıyoruz. Bu çok sevindirici bir olay. Bu yıl müzakere tarihi almak ile ilgili süreç içerisinde olduğumuzdan dolayı çok önemli olduğuna inanıyorum. Yaptığımız planlamada, 2004’te özellikle AB ülkeleri ile (ister aday ülke olsun ister tam üye olsun) temaslarımızı sıklaştırma kararını aldım. Şimdi biz 2004 Aralık ayı başına kadar tam 12 ziyaret yapacağız. Tabii bu arada birkaç defa gecikmiş ziyarette var. Mesela Suriye ziyaretini Nisan içerisinde yapacağız. Suriye’nin Türkiye açısından önemi büyük. Ayrıca, Avrupa Akdeniz Parlementerler Kurumu’nun üyesidir. Biz Türkiye olarak da bu forumun kurucusuyuz. Önümüzdeki tarihlerde Malta’da bir toplantı yapılacak. Bu toplantıya Suriye Mısır, Tunus ve diğer ülkeler de katılacak. Türkiye o ülkeler içerisinde de halkın büyük bir çoğunluğu Müslüman olarak önemli bir konuma sahip. Mart ayında Litvanya Meclis üyeleri gelecek. Lüksemburg Meclis üyesi gelecek, Hollanda Meclis Başkanları gelecek, Nisan ayında İtalya gelecek. Almanya’ya biz Haziran’da gideceğiz. İspanya’ya, Polonya’ya gideceğiz yâni bu 12 ziyaret gerçekleşecek. CHP’nin AB desteğine takdir Tek parti hükümetinin Meclis komisyonlarının çalışmalarında daha itici bir rolü oldu mu? Bizim parlamento geleneğimizde parlamentoyu iktidarlar çalıştırılar. Şunu samiyetle ve sevinçle söylemem gerekir ki; AB konusunda atılan adımlarda muhalefetin desteği de oldu. Yâni CHP, AB hedefine giderken, hem Anayasa değişikliklerine hem de Uyum Yasası’na destek verdi. Bu takdir edici bir davranıştır ve doğrudur. Bunun dışında tabi mutlak bir iktidar çoğunluğu var. Hem Anayasa değişikliği, hem yasalar kolaylıkla çıkarılıyor. Bir taraftan da komisyonlarda yine mutlak bir çoğunluk var.Yani bugün bir komisyonda 24 kişi varsa bunun 16’sı iktidar sırasına, 8’i muhalefet tarafına mensuptur. Yâni iktidar bir şeyi kafasına koyar ve çıkarmak isterse komisyondan da, Genel Kurul’dan da kolaylıkla çıkartabilir. Bu siyasi bir istikrar anlamında da olumlu bir tavırdır. Bir yanlış hareket olduğu zamanda muhalefet olumlu eleştirilerini yapıyor. Hatta kanun Meclis’ten çıkınca, Anayasa Mahkemesi’ne dava açabiliyor. En hayırlı işim, AK Parti’nin kuruluşudur Hiç “keşke” diye düşündüğünüz şeyler oldu mu hayatta? Hiçbir zaman keşke demedim. Araştırırız, soruştururuz bir karar vermeden önce. O konuda geriye bakıldığında, “Keşke şunu yapmasaydım” demedim. Özel hayatım ile ilgili, bazı konuşmalarım ile ilgili bunu dile getirmem ama içimden “keşke öyle söylemeseydim, böyle demeseydim” dediğim olur. Ama siyasi hayatımda hep çile çektim. Daha çok sıkıntı çektim, daha çok yoruldum, sağlığımı kaybettiğim zamanlarda oldu. Ama hiç geriye dönüp baktığımda, “keşke şunu yapmasaydım” demedim. En son yaptığımız iş AK Partinin kurulması. Bu hareketin önünde birisi olarak, geleneksel çizgimizden dışarı çıkmak bizim için çok zor oldu. En hayırlı olarak yaptığım bir iştir. Türkiye için, Türkiye’nin geleceği için hayırlı olmuştur. Yani, benim içerisinde bulunduğum partiler bile kapatıldı, o zamanlar bile “keşke” demedim. Sadece kendi hatalarımızı yanlışlarımızı görerek, bunları telafi yoluna gittim. Romantik şiir severim En çok korktuğunuz şey nedir, tabii ki Allah korkusu dışında? Elbetteki sizin dediğiniz gibi Allah’tan korkarım. Birisinin vebalini almaktan, borçlu kalmaktan çok korkarım. İkide bir sağa sola sorarım; çaycıya falan, “Size bir borcum var mı?” diye. Borçlarımı yazarım. Yanımdaki insanlardan bile küçük borç almışsam ‘sana borcumu ödedim mi?’ diye sorarım. Kitap okuyabiliyor musunuz? Kitap çok okurdum. Ama maalesef son zamanlarda okuyamıyorum. Şiirle aranız nasıl, sevdiğiniz bir şiir var mı? Şiiri de okumasını severim, yazmasını beceremem. Oğlum iyi şiir yazıyor. Eskiden ideolojik şiirler hoşuma giderdi. Şimdi biraz daha sanatsal, duygusal, romantik şiirler hoşuma gidiyor. Sevdiğim belli bir şiir adı yok. Sadece okuduğum zaman hoşuma gider. Şarkıda da bu böyledir... Kulağıma hoş gelen melodiyi tekrarlarım. Sevdiğiniz şairler? Bizim gençliğimiz Necip Fazıl’la, Sezai Karakoç’la geçti. İkisini de çok severim. Daha eskiye dönersek Mehmet Akif Ersoy... Son şairlerden Orhan Veli ve Ümit Yaşar’ı severim. Nazım Hikmet’e nasıl bakarsınız? Nazım Hikmet’in de bazı şiirlerini çok duygulu bulurum, o kadar. Çok fazla hoşlandığımı söyleyemem. Siyasetin hedefi mutluluk Yıllardır siyasetin her kademesinde yer alan Bülent Arınç’a göre siyasetin tarifi: Siyaset gerçekten yönetimle ilgili bir kavram. Yâni bunun Arapça içerisinde de tarifi vardır. Politik tarifi de vardır. Toplumun yönetilmesi ile ilgili iyi, güzel ve doğrunun insanları huzura, mutluluğa ve refaha kavuşturan bir yönetim olarak düşünülmesi gerekir. İnsanlar öylesine bir siyaset ile yönetilmeli ki; düşlerinde, evlerinde, özel hayatlarında, özgürlük içerisinde, mutluluk içerisinde olmalı. Çünkü insanların dünyaya gelişlerinden bugüne hep arzu ettikleri bir şey vardır; “Ben huzur içinde yaşayayım; kavga olmasın, mutluluk içerisinde yaşayım, yoksulluk çekmeyeyim. Ben özgürce yaşayayıım, kimse bana müdahale etmesin ve ben kendi kimliğimi ifade edebileyim diye düşünüyor. Siyasetin ben bir iyi yönetim biçimi olduğunu düşünüyorum. Siyasetten, iyi bir siyasetçinin tanımı yapılırken de, toplumun sorunlarını çözen, topluma yararlı olan, toplumun menfaatlerini düşünen ve toplumsal iyileşmeyi güzelleşmeyi sağlayan bir kişi olarak, bir grup olarak bir sınıf olarak anlamak istiyorum.