TBMM Başkanı Bülent Arınç, yanlış anlamalar ve yönlendirmeler yüzünden İslam dinine ve Müslümanlara karşı yükselen bir haksız tepki bulunduğunu savundu.
Abone olTBMM Başkanı Bülent Arınç, yanlış anlamalar ve yönlendirmeler yüzünden İslam dinine ve Müslümanlara karşı yükselen bir haksız tepki bulunduğunu belirterek, ''Özellikle Batı ülkelerinde İslam dini ile terörizm kavramlarının yan yana kullanılmasını ve İslam dinine karşı düşmanca tutumların artmasını büyük bir tehlike olarak görüyorum'' dedi. Arınç, 5. Avrupa-Akdeniz Parlamento Başkanları Konferansı'nın ''Toplum, Kültür ve Medeniyetler arası Diyalog'' konulu oturumunun açılışında yaptığı konuşmada, dünyanın içinden geçtiği bu zorlu dönemde ''Medeniyetler İttifakı'' adlı küresel projenin İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero tarafından 2004'te BM Genel Kurulu'nda gündeme getirildiğini bildirerek, Türkiye'nin uzun süreden beri savunduğu düşüncelerle birebir örtüşen bu projeyi desteklediklerini söyledi. Arınç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Zapatero'nun önerisini kabul ettiğini ve Türkiye'nin girişime eş-sponsorluk yaptığını anlattı. Girişimin resmen başlatıldığı 2005 temmuzundan bu yana BM Genel Sekreteri'nin desteğiyle projenin hayata geçirilmesinde önemli aşamalar kaydedildiğini ifade eden Arınç, girişimin somut ve uygulamaya dönük adımlarla desteklenmesi için bir eylem planı hazırlandığını kaydetti. Arınç, bu amaçla bir ''akil adamlar grubu'' kurulduğunu hatırlatarak, aynı zamanda gönüllü mali katkıların toplanacağı özel bir BM fonunun oluşturulduğunu söyledi. Projeye düşünsel veya mali destek sağlamak isteyen ülkelerden oluşan dostluk grubu kurulduğunu anlatan Arınç, kısa sürede gönül ve güç birliğiyle ortak hedefe ulaşılabilmesi için önemli yol alındığını belirtti. Konferansın Medeniyetler İttifakı ruhuna önemli katkıda bulunacağına, destek olacağına güvendiğini kaydeden Arınç, ''Bildiğiniz gibi son yılların en önemli konularının başında medeniyetler arası ilişkiler geliyor. Aynı şekilde bazı entelektüellerin medeniyetler çatışması fikri de sıkça tartışılıyor'' dedi. Arınç, medeniyetler arası çatışmadan bahseden bir anlayışın uyum ve diyalog yerine daha fazla gerginlik ve toplumlar arasında yeni ayrım çizgileri yaratabilecek bir anlayış olduğunu kaydederek, şunları söyledi: ''Bu tez insanlığın binlerce yıl yarattığı ortak değerleri göz ardı eden, dünyamızın geleceğine karanlık gölgeler düşüren nitelikteki sakat ve çarpık bir zihniyetin ürünüdür. İçinde bulunduğumuz koşullarda ayrışmalara, bölünmelere değil, uzlaşmaya, dayanışmaya, ortak değerlere sarılmaya yaşamsal gereksinim duyulduğu konusunda aklıselim sahibi bizlerin görüş birliği içinde olduğumuza inanıyorum. Doğu ve Batı toplumları birbirinden kopuk, uzlaştırılması gereken iki ayrı kutup olarak yansıtılmamalıdır. Aynı şekilde doğu ve batı kültürleri arasında bir hiyerarşi bulunduğu neticesine yol açacak değerlendirmelerden de kaçınılmalıdır. Çünkü böylesine bir düşünce türü yanlış ve çağımızın ortak değerleriyle çelişir niteliktedir. Avrupa'nın ve Asya'nın toprakları birbirini etkilemiş farklı renklerdeki medeniyetler topluluğudur adeta. Şu anda içinde bulunduğumuz İspanya topraklarının bir bölümünde 500 yıl önce İslam medeniyetinin en parlak temsilcisi Endülüs devleti vardı. O devletin bilge düşünürü İbni Rüşd'ün en önemli iki öğrencisinden biri Hıristiyan biri de Museviydi.'' Her ülkede birbirinden etkilenmiş medeniyet renkleri bulunduğunu belirten Arınç, hareket noktalarının, dünyanın neresinde ve hangi dine, inanca ve kültüre mensup olursa olsun, bütün toplumların insanlığın ortak evrensel değerleriyle birbirine bağlı bulunduğu gerçeği olduğunu söyledi. Tarih boyunca bütün bunların kendi kültürleri ve zenginlikleriyle insanlığa ve ortak medeniyete özgün katkılar yaptığını kaydeden Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Bunu sağlamak için birlikte çaba harcamak insanlığın geleceği için vazgeçilmezdir. Günümüzde öncelikle inanç sistemlerimizin karşılıklı olarak nasıl algılandığı üzerinde de ısrarla durmamız gerektiği kanısındayım. Zira dinler arası anlayış eksiklikleri bu dinlere mensup aşırı akımlarca kötüye kullanılmakta ve maalesef kimi zaman şiddete gerekçe olarak kullanılabilmektedir. Bu anlayış eksikliklerinin giderilmesinde toplumlara yeni vizyon ve ufuklar sunması gereken biz siyasetçilere de önemli görevler düşmektedir. Özellikle batı ülkelerinde İslam dini ile terörizm kavramlarının yan yana kullanılmasını ve İslam dinine karşı düşmanca tutumların artmasını büyük bir tehlike olarak görüyorum. Terörizm dini ve kimliği olmayacağı gibi hiçbir Semavi dinin de terörizmi desteklemediğini özellikle vurgulamak istiyorum. Ancak üzülerek belirtmek isterim ki yanlış anlamalar ve yönlendirmeler yüzünden İslam dinine ve Müslümanlara karşı yükselen bir haksız tepki bulunuyor. Bunun ileride dinsel ırkçılık akımını doğuracağını düşünüyor ve çok tehlikeli olduğunu ifade etmek istiyorum. Öte yandan, toplumların birbirlerini daha iyi anlamalarına katkıda bulunabileceğimiz takdirde bu tür ön yargıları ve yanıltıcı genellemeleri istismar ederek şiddete başvuran ve gerginliklerden çıkar sağlamayı uman radikal grupların karanlık planlarını da bozmuş olacağız.''