Türk Parlamenterler Birliği'nin ''2004 Türkiye Avrupa Birliği İlerleme Raporu'' konulu panelinde bir konuşma yapan Meclis Başkanı Bülent Arınç şunları söyledi.
Abone olTBMM Başkanı Bülent Arınç, Türkiye'nin, Helsinki Zirvesi'nde teyit edildiği gibi diğer adaylarla eşit muameleye tabi tutulmak istediğini belirterek, ''Avrupa Birliği üyelerinden ahde vefa talep ediyoruz'' dedi. Arınç, Türk Parlamenterler Birliği'nin ''2004 Türkiye Avrupa Birliği İlerleme Raporu'' konulu panelinde bir konuşma yaptı. Türkiye'nin, kaderini çizecek bir evrede yaşadığını belirten Arınç, ''Türkiyemizin bir bakıma 40 yılı aşkın, bir bakıma da iki yüzyıla yakın çağdaş uygarlığa ulaşma sürecinin, çok önemli bir dönemecine gelmiş bulunuyor'' dedi. AB Komisyonu'nun 6 Ekim'de Türkiye için olduğu kadar AB için de tarihi nitelikte bir karar aldığını ifade eden Arınç, katılım müzakereleri için yeşil ışık yakıldığını ve Türkiye'nin Kopenhag Siyasi Kriterleri'ni yeterince yerine getirdiğinin net ve açık bir dille açıklandığını söyledi. Arınç, bu kararın AB'ye üye ülke liderlerinin 17 Aralık'taki Zirvesi'nde teyit edilerek katılım müzakerelerinin 2005 yılının ilk aylarında resmen açılacağına inandığını bildirerek, ''Bu inancımız öncelikle Aralık 1999 Helsinki Zirvesi'nde tam üyeliğe adaylığımızın diğer aday ülkelerle eşit konumda olacağına dair açık ve kesin ifadesinden güç almaktadır. Bunun da ötesinde, Aralık 2002 Kopenhag Zirvesi'nde Kopenhag Siyasi Kriterleri'ni yerine getirmemiz koşuluyla katılım müzakerelerinin gecikmeksizin başlatılacağı kararı da bu inancımızı pekiştirmektedir'' dedi. Türkiye'nin AB'ye katılmasıyla birliğe önemli katkılarda bulunacağını ifade eden Arınç, üye ülkelerin bazı çevrelerinin bu gerçeği görmezden gelmelerini, Türkiye'nin katkısının boyutlarının büyüklüğünü anlayamamalarını hayretle karşıladığını bildirdi. Arınç, Türkiye'nin gerçekçi ve art niyeti olmayan dostlarının ise Türkiye'nin katkılarını hararetle dile getirmelerinden memnuniyet duyduklarını söyledi. ''AVRASYA COĞRAFYASINDA...'' Türkiye'nin üyeliğiyle birlikte Avrupa Birliği'nin Avrasya coğrafyasında daha fazla söz sahibi olacağını belirten Arınç, şöyle devam etti: ''Türkiye'nin stratejik konumu AB'ye güç katacaktır. Türkiye'nin genç ve dinamik nüfusu, uzun dönemde yaşlanan Avrupa için önemli bir kazanç teşkil edecektir. Nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan Türkiye'nin AB'ye katılımı, Müslümanların ve Hıristiyanların barış içerisinde birlik şemsiyesi altında yaşayabileceklerini tüm dünyaya kanıtlayacaktır.'' AB Komisyonu İlerleme Raporu'nda Türkiye'nin attığı adımların takdirle karşılandığının belirtildiğine dikkati çeken Arınç, gerçekten de son 2 yılda Kopenhag Siyasi Kriterleri'nin karşılanması yönünde ''Birçoklarının hayal bile edemeyeceği önemli reformların gerçekleştirildiğini'' bildirdi. Raporda bu başarının eriştiği düzeyin teyit edilmesinden memnuniyet duyduğunu ifade eden TBMM Başkanı Arınç, şunları söyledi: ''Bunun yanı sıra komisyon raporunda müzakere sürecinde ülkemizin tabi olması önerilen usul ve esasların bazılarının, diğer adaylar için söz konusu edilmemiş farklı unsurlar içerdiğini de gözlemlemekteyiz. Biz, Helsinki Zirvesi'nde de teyit edildiği üzere diğer adaylarla eşit muameleye tabi tutulmak istiyoruz. Avrupa Birliği üyelerinden ahde vefa talep ediyoruz. 17 Aralık'a kadar, komisyon tavsiye belgesinin içeriğine ilişkin görüş, kaygı ve beklentilerimizi, Avrupa Birliği üyesi ülkelerle her düzeyde açıklık ve samimiyetle paylaşacağız. Tabiatıyla müzakere süreciyle ilgili bazı yaklaşım ve tutumlar müzakereler başladıktan sonra karşılıklı görüşmelerle daha iyi belirlenecek ve olması gereken çizgiye oturtulacak.'' Arınç, Meclis'in, Türkiye'nin AB'ye katılım sürecinde, son iki yılda gerçekleştirilen reform atılımlarında üzerine düşen sorumluluğu özveriyle üstün gayret ve başarıyla yerine getirdiğini de belirtti. Olaya ''Siyah ya da beyaz'' olarak bakmadığını bildiren Arınç, ''Rapor her yönüyle 'iyi, mükemmel' ya da her yönüyle 'kötü, berbat' diye tanımlanamaz. Raporun artı ve eksileriyle değerlendirilmesi gerekir'' dedi. KORKMAZCAN'IN KONUŞMASI Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı Hasan Korkmazcan ise yaptığı konuşmada, gerçekçiliğe dayanan, dünya barışı ve halklarının refahına hizmet edecek bir Avrupa siyasi bütünleşmesine ulaşmak için bütün taraflara önemli yükümlülükler düştüğünü belirtti. Korkmazcan, öncelikle Türkiye'nin, insan hak ve özgürlüklerini, hukukun üstünlüğünü, demokratik ve laik değerleri esas alan yeni bir Anayasa yapması, bu Anayasa'nın ruhuna uygun siyasi partiler ve seçim mevzuatını gerçekleştirmesi, başta yargı alanı olmak üzere kamu yönetimini yeniden yapılandırması gerektiğini söyledi. Korkmazcan, eğitim reformuyla insan gücünün her alanda küresel rekabete hazırlanmasının zorunlu olduğunu da belirtti. Bütün bu çabaların, bütün birey, kurum ve kuruluşlarla topyekün seferberlik ruhu içinde sahneye konulması gerektiğini vurgulayan Korkmazcan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Böylesine içselleşmiş bir değişime uğrayan Türk milleti, Avrupa halklarını ve kurumlarını da değişime zorlayacak güce ulaşacaktır. Kendini değiştirecek ve muhatabını etkileyecek bilinç ve güçten yoksun bir Türkiye, Avrupa'nın ne işine yarar? Kendi iradesiyle çağdaş uygarlık düzeyini yakalayamamış bir Türkiye bugünkü ön yargıların kıskacında duvara dayanmaya mahkum Avrupa'yı nasıl küresel bir güç haline dönüşmekte etkileyebilir? Üyeliği lütuf sayan Avrupa, lütuflarla yetinen Türkiye formülü asla gerçekçi bir proje değildir. Bu formül gerçekleşse bile, ne taraflara ne de 20. yüzyıl insanlığına fayda getirir.'' ''TÜRKİYELİ ÜST KİMLİĞİNİ ÖNERENLER...'' Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'nın her vatandaşını ayrımsız olarak ''Türk'' olarak nitelediğine dikkati çeken Korkmazcan, şöyle konuştu: ''(Türk Milleti), yerine (Türkiyeli) üst kimliği önerenlere sormak gerekir: Türkiyeliler bir milleti ifade etmeyeceğine göre Türkiye Cumhuriyeti milletsiz bir devlete mi dönüşecektir? Tarihi her dilde ciltler dolduran Türk milletinin izlerini geriye doğru silmek herhangi bir gücün iktidarında mıdır? Milletin varlığını, kimliğini bugün Türkiye'de yaşayan 70 milyon insan oy birliğiyle olsa dahi değiştirme hakkına sahip midir? Millete sadakat için gereken her türlü fedakarlık, ölüm dahil göze alınmadan kimlik değiştirmek, milletin geçmişi ve geleceği bir bütün oluşturduğuna göre meşru mudur? İnsanlığa karşı sorumluluklarını ve insanlık onurunu çiğnemeden bir milletin millet olmaktan istifası mümkün müdür? Türk insanını tarihin şerefli mirasının gölgesinden çıkararak hangi ölçülerle aşiretlere ve klanlara bölebilirsiniz? Böyle bir ayrışma dayatılsa binlerce yıllık onurlu kimliğini koruyamamış, geleceğini aşiret, klan ve obalarda arayan toplulukların insanlığa ve bütünleşecek Avrupa'ya ne katkısı olur? Böyle bir ırkçı bölücülük düşüncesi Türkiye örneğinde tam bir insanlık suçudur. Türk milleti görmezden gelindiğinde dünya tarihinin yazılması imkansız hale gelir. Bu milleti tırnak keser gibi kafatası ve kan ölçüsü damıtımına tabi tutmak hangi izana sığar?'' Bu tartışmayı çıkaranların kendilerine verilen görev ve unvanların bilincine süratle geri dönmesi gerektiğini kaydeden Korkmazcan, ''Türkiye'deki tartışma düzeyinin, bilimsel düzeyin ve diyalog düzeyinin bu olayla gösterildiği kadar ilkel olduğunu hiçbir ön yargılı dış çevre iddia edemezdi. Maalesef cehalet, yeteneksizlik ve hangi sebebe bağlı olduğu kestirilemeyen bir bilinç bulanıklığı Türkiye'ye hak etmediği bir seviyesizlik görüntüsü yamamış bulunmaktadır'' dedi.