Engin Ardıç, zengin olursa çıkaracağı gazetenin formatını anlattı. Ardıç, bu işi yaparken Hıncal Uluç'a deymeden de edemedi.
Abone olEngin Ardıç, isimli yazısında Hıncal Uluç'a şu göndermede bulundu.
Gazetelerin isimlerine bakardım bakardım da, Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet falan, 'günün birinde zengin olursam ben de Cibilliyet diye bir gazete çıkaracağım' derdim.
Gerçekten de, hem ülkemize, hem de basınımıza çok lazım bir haslet...
Örneğin, cibilliyetleriyle ünlü bazı arkadaşlarımız, 'kızı Amerika'da okuyan' bir hanımın mektubunu yayınlamışlardı... Kadıncağız kızına çeyiz hazırlamış, içine de en değerli parça olarak gazetenin otuz kupona dağıttığı Melamin tabak takımını koymuş... 'Allah sizden razı olsun, siz olmasaydınız Amerika'da okuyan kızım tabaksız kalacaktı' diyordu... Cibilliyet kıyamet... Bunu 'sürmanşetten' vermişlerdi.
Öyle ya, ille Hıncal'ın aşk hayatı mı verilecek bu ülkede sürmanşetten?
Basınımızda sık sık da 'yeşil kart kullanan zenginlerin' cibilliyetlerine yönelik haberler yer alır.
Son olarak Niğde'de bir herif yakalanmış. Yeşil kartı da varmış, ayrıca 46 gayrımenkul, 130 küçükbaş hayvan ve bir de traktör.
Daha önce de, cebine yeşil kartını koyup hastaneye Mercedes'iyle gelenlere rastlanmıştı.
Bizde yeşil kart da yok, hayvan da, traktör de. Bu tür malvarlıklarının adını beş yılda bir doldurup 'vilayete' teslim ettiğimiz mal beyannamesinde görür, lahavle çeker, güler geçeriz. Türk basınında çok şeye sahip olan çok kişi görülmüştür ama henüz traktör sahibine, kedi köpek dışında da hayvan sahibine rastlanmamıştır.
Ama ip ve kuşak, bakın onlardan hepimizde bol bol vardır.
İyi bir gazeteci olsaydım, bu kadar mala mülke sahip olduğu halde yeşil kart alabilen vatandaşa bu kartı kimin nasıl, ne vakit ve ne surette verdiğini araştırır, yetkilileri göreve çağırırdım.
Nitekim, soruşturma sonucu, onay veren tapu sicil müdürlüğü görevlisi açığa alınmış...
İyi bir gazeteci olmadığım için, 46 evi ve 130 hayvanı olan bir adamın beyninin gizli kıvrımlarında yatan yeşil kart alıp bedava tedavi olma 'dürtüsünü' merak ediyorum. 130 hayvanı olan hayvan, eczaneden 302 milyon liralık ilacı beleşe almış.
Ekonomi servisinde çalışsaydım, oturur bunun kaç koyun ettiğini hesaplardım.
On bir adet apartman dairesi olup da 'Avrupa'yı görmeden öleceğim' diye ağlayan insan tanıdım.
Karısına beleş 'prostat ilacı' alan, oğluna 'gebelik testi' yaptıran politikacılar gördüm.
Bunlar beleş siyanür bulsalar 'ziyan olmasın' diye içerler. Radyoaktif kobalt atığını 'lazım olur' diye eve götürüp televizyonun üstüne koyanlar da çıkmıştı.
Nedir bu? Yüzyıllardır yoksuluk çeken insanımızın bilinçaltına işlemiş saklama dürtüsü mü? Bir çeşit süprüntü bekçiliği mi? Yaşamayı erteleme, yaşamayı bilmeme zavallılığı mı? Aptallık mı, cahillik mi?
Yoksa kısaca cibilliyetsizlik mi?
Unutmayın, 'çöp evi' ve 'çöp deliliği' yalnızca bize özgü hastalık belirtileridir. Başka ülkede rastlanmadı.
Haa, bir de, 'yazar olduğu ileri sürülen Orhan Pamuk'un kitaplarının toplanıp yakılması' girişimi var tabii.
Yok, o 1933 yılında yaşandı, Berlin'de. İnsanımıza o kadar da haksızlık etmeyelim. Avrupalı olacağız ya, biz de Avrupa'nın ve Avrupalı'nın o yönüne yatkınız işte. Ne yani, Hitler Çinli miydi?
YAZI:Engin ARDIÇ
AKŞAM