Menderes'in avukatı Talat Asal, Arapça Ezan okunmasında CHP'nin büyük rolü olduğunu belgeleriyle ortaya koydu.
Abone olwww.aksiyon.com'un haberine göre, Adnan Menderes'in avukatı Talat Asal, halkın büyük arzusu üzerine ezanın aslına uygun okutulmasını sağlayan Demokrat Parti'nin CHP'nin de desteğini aldığını Meclis zabıtlarıyla ortaya koyuyor. Cumhuriyet Halk Partisi(CHP)’nin tek parti yönetimi sırasında uzun süre Türkçe okunan ezanın yeniden Arapça okunması, sanılanın aksine CHP’nin de oluruyla yürürlüğe girmiş. Demokrat Parti(DP)’nin 1950’de büyük bir çoğunlukla tek başına iktidara gelmesiyle birlikte ezanın Türkçe okunmasının sona ermesi, kimi sol çevrelerce yıllarca eleştiri malzemesi yapılmıştı. ‘Güneş Batmadı’ isimli kitabında anılarını kaleme alan Adnan Menderes’in avukatı, eski bakanlardan Talat Asal, Meclis zabıtlarını belge göstererek ezanın Arapçaya çevrilmesinde CHP’nin de beyaz oy verdiğini ortaya koydu. Menderes hükümeti iktidara geldikten bir ay sonra, ezanın Arapça okunabilmesi engelini kaldırmak için 15 Haziran 1950’te Meclis’e bir kanun tasarısı sundu. Çünkü TCK’nın 526. maddesi, “Arapça ezan ve kamet okuyanlar üç aya kadar hafif hapis veya on liradan iki yüz liraya kadar hafif para cezası ile cezalandırılırlar” hükmünü içeriyordu. Meclis’te önce Menderes söz alarak, ezanın Arapça okunması konusundaki kamuoyu hissiyatını dile getirdi. Ardından CHP grubu adına Cemal Reşit Eyüboğlu söz istedi. Eyüboğlu, tutanaklara geçen konuşmasında, “Türkçe ezan, Arapça ezan mevzuu üzerinde bir politika münakaşası açmaya taraftar değiliz. Milli şuurun bu konuyu kendiliğinden halledeceğine güvenerek Arapça ezan meselesinin ceza konusu olmaktan çıkarılmasına aleyhtar olmayacağız” dedi. Tasarı DP’lilerle CHP’lilerin müşterek kabul oyuyla kanunlaştı. İmam hatip okullarının tek parti döneminin Başbakanı Şemsettin Günaltay tarafından açılmasından sonra ezanın aslına döndürülmesinde de CHP’nin desteği alınmıştı. “Göreme Sokak’ta görememek var” Talat Asal, Menderes’in avukatlığından sonra 1961 ila 1980 arasında Parlamento’da bulunur. Süleyman Demirel’in AP Genel Başkanlığına seçildiği 1964 Kongresi’nin başkanıdır. 41’ler hareketi içinde yeralarak Demokratik Parti’de milletvekili olur. Daha sonra AP’ye döner ve Demirel’in azınlık hükümetinde Gençlik ve Spor Bakanı iken 12 Eylül’le karşılaşır. İki darbe ve bir muhtırayı yakinen yaşayan Asal’ın dramatik bir hatırası da Menderes’e eşinin gönderdiği mektup adresiyle ilgili: “27 Mayıs’tan sonra Berin Hanımefendi kiralık bir daireye taşınmak zorunda kalmıştı. Çünkü nikah yüzüğü bile haczedilmişti. Bu daire Ankara Kavaklıdere’de idi. Sokağın adı Göreme. Rahmetli Adnan Menderes mektuplarını bu adrese yolluyordu. Bir mektubunda Göreme adının kendisini üzdüğünden söz ediyor ve başka yere taşınmalarını istiyordu. Böylece ailesini göremeyeceğinden endişeleniyordu.” Menderes’in isteği üzerine aile, Tahran Caddesi’ndeki Arman Apartmanına taşınır. 17 Eylül 1961’de Menderes’in idam edilmesinden bir gün sonra dairede büyük hüzün vardır. Güzel sesli hafızlar Kuran okur. Bir ara kapı çalınır. Gelen adli tebligat memurudur. Avukata uzatılan tebligatın konusu hiçbir dayanağı bulunmayan örtülü ödenek davasının kararındaki miktarın ödenmesidir. Halk daha sonra buna ‘cımbız davası’ adını takar. 46 ruhunun patenti bana ait Talat Asal, DP ve Menderes mirası üzerine siyaset yapan partilerin seslendirdikleri 46 ruhuna ilişkin iddialı bir açıklamada bulunuyor. 1946, CHP yönetiminden şikayetçi dört ismin verdiği takrir sonucu DP’nin kurulduğu yıldır. Merkez sağ partiler bu misyona sahip çıktıklarını göstermek için ‘46 ruhu’ndan sıkça söz ederler. Asal, bu söylemi ilk kez kendisinin kullandığını ifade ediyor; “1963 yerel seçim propaganda konuşmalarını Adalet Partisi adına ben yapıyordum. Ve 27 Mayıs günüydü. O zaman da 27 Mayıs bayram ilan edilmiş. İlk defa orada bahsettim. Orada bir sözüm vardı, nereye gidersem gideyim tekrar edilir: Bayramlar geliyor bayramlar / Kimi evde alın morun yeşilin en güzeliyle salına salına dolaşıyor bayramlar / Kimi evlerde dert üstüne dert katıyor bayramlar / Bu mu kardeşlik?” Devlet gemisi sol taraftan torpil yedi Talat Asal, 43 yıldır millet vicdanında bir sızı şeklinde yankısını bulan 27 Mayıs ve idamlarla ilgili net konuşuyor: “27 Mayıs devlet gemisinin iskeleden yediği bir torpildir, soldan yani. Ogün bugün Türkiye kendine gelememiştir. Hiçbir yenilik getirmemiştir. Yassıada bir faciadır. 20. asrın yüzkarasıdır hukuk bakımından. Ve böyle bir acı duyulmamıştır. İstediğiniz kadar bir insanı tenkit ediniz, düşman olunuz ama o insana karşı insaf duygunuz vardır. 27 Mayıs olmasaydı, o zaman 50 sene 100 sene daha ilerde olurdu Türkiye.” Talat Asal’a göre Menderes, hafifletici sebep olan 59. maddeyi hiç istemez, “Asılacaksak asılalım” der. Menderes’in verdiği diğer bir talimat da, ‘İpleri germeyelim, muaraza haline gelmeyelim, arkadaşlarımızla ihtilaf halinde olmayalım’ şeklindedir. Asal, Menderes’in nezaketi için şöyle diyor: “O hayatında herkese beyefendi diyen bir insandır. Ben bu yaşımda Menderes’ten daha nazik bir insan görmedim. Reis Beyefendi Hazretleri demesi bazı istismarlara yolaçtı, açmaması lazımdı.” Oteller bizi kabul etmiyordu Talat Asal, Menderes’le görüşmelerinin yarım saati geçmediğini, Ankara’dan İstanbul’a geldiklerinde otel bulamadıklarını söylüyor. 24 saat kimse ile konuşmasına, dışarıda hava almasına müsaade edilmeyen Menderes’in ilk zamanlar başının üstünden müthiş gürültüler gelmektedir. Adeta mozaik makinalarının çıkardığı sesler gibi. Menderes, “Uyuyamıyorum, düşünemiyorum, bu gürültü beni mahvediyor” der. En son 1961’in ağustos ayında görüşür avukatıyla. Görüşmede dört subay bulunur. Not alınmasına, dava dosyasının okunmasına izin verilmez. “Kutsal müdafaa lafı lafta kaldı” diyor avukatı. Yanında bekleyen subaylardan biri de o zaman üsteğmen olan Teoman Koman’dır. Menderes’in ‘saat kaç’ sorusuna kolundaki saati gösterir. Asal, “Menderes’in çektiği azabı, gördüğü işkenceyi az insan görmüştür. Darb vuku bulmuştur. Benim avukatlarım niye gelmediler diye sorduğu zaman —ki biz hapisteydik— tokatlamışlardır” diyor. Egesel DP’den aday adayı olmuştu Yassıada’da Menderes’i inciten, rencide eden, aşağılayan kişi başsavcı Altay Ömer Egesel’dir. Egesel’in 1954 seçimlerinden DP’den milletvekili adayı olmak için Balıkesir’de önseçime girip kaybettiğini söyleyen Talat Asal, bunu mahkeme başkanı Salim Başol’a hatırlattıklarını ancak onun, “Bu sizin şahsi meseleniz” şeklinde geçiştirdiğini anlatıyor. Talat Asal, Menderes’in darbeden iki gün önce İzmir’de seçim kararını aldığını ve açıkladığını hatırlatıyor ve ekliyor: “Menderes ne yaparsa yapsın bu darbe olacaktı. Asker—sivil bürokrasinin yerini halkın iradesi almıştı. Bu hazmedilmiyordu. Kaymakamın kapısını çiftçi çalıyordu artık. DP, Türk milletinin yüz senedir yaptığı mücadelenin bir sonucudur.” Menderes son görüşmesinde avukatından ailesi ile yakından alakadar olmasını istiyor ve “Benim dikkatör olmadığımı müdafaa ediniz. Bir parti grubunun hükümet azalarının tamamını düşürebilme imkanının bulunduğu zeminde benim diktatörlüğüm, diktaya gitmek isteyişim nasıl iddia edilebilir?” diyor. En çok diktatör denmesine alınır Menderes. Gerek kendisi, gerekse avukatları savunmada bu konu üzerine odaklanır. Son görüşmeden ayrılırken avukatı ‘Sizden her zamanki gibi müdafaa istiyorum’ deyince Menderes, ‘Gayret ederim’ dedikten sonra sağ elini havaya kaldırır, avucunu açar, başını yukarıya kaldırarak “Allahıma ve milletime hesap veriyorum” der ve yürür gider. 17 Eylül’de ‘Seni hastaneye götürüyoruz’ diye Yassıada’dan çıkartılan Menderes, İmralı’ya götürülür. Öğle ezanı okunurken, saat 13.05’te apar topar asılır. ‘Cellatın asma parası kaç lira biliyor musunuz?’ diye soruyor Talat Asal ve kendisi cevaplıyor: “50 lira. Üstelik infaz masrafını ailesinden istediler.”