BIST 9.479
DOLAR 34,42
EURO 36,37
ALTIN 2.835,95
HABER /  GÜNCEL

Arap Baharı'ndan Londra isyanlarına

Sene başında Tunus'taki ayaklanmaları izleyen BBC muhabiri Paul Moss, Londra'daki isyanlarla Arap baharı arasındaki benzerlik ve farklılıkları anlatıyor.

Abone ol

Konuştuğum bir üniversite profesörü, "Cumhurbaşkanı'nın gitmesini beklemiyordum" dedi ve devam etti: "Olayların bu kadar büyümesini beklemiyorduk."

Şubat ayıydı ve Tunus'ta bir ara sokaktaki kafede oturuyorduk.

Bir ay önce, orta yaşlı bir kadın Tunus'taki demokrasi yanlısı gösterilere katılmıştı. Radha bin Osman, polis tarafından dövülmüş ve tekmelenmişti.

Ancak hatırladığı, rejimin ne kadar çabuk devrildiği.

"İnsanları geride tutan yalnızca korkuydu" diyor Osman, "Rejim göründüğü kadar güçlü değildi, o yüzden de çöktü."

Altı ay sonra, başka biri iktidarın ne kadar çabuk yaşananlarla baş edemez hale geldiğini anlatıyor.

"Bir adam gördüm, polis ona eve gitmesini söylüyordu. Ancak polise beni zorlayamazsınız dedi." diye anlatıyor yaşananları.

Konuşmanın geçtiği yer bu sefer Tunus değil, Londra'nın bir güney mahallesi olan Lewisham.

Bir önceki gün isyancılar mahallenin içinden geçmiş, dükkanların camlarını kırmış ve içindekileri çalmıştı.

Konuştuğum adam, "İnsanlar polisten kormuyordu. Kapıda kilit olmadığını öğrenen hırsızlar gibi, geri geleceklerdir. Bu tür şeyler tekrar tekrar yaşanacak." diyor.

Arap ülkelerinde yaşanan ayaklanmalarla, İngiltere'nin çeşitli kentlerine saldıran isyancılar arasında ahlaki bir eşitlik kurmak mümkün değil.

Ancak gene de, isyanlarla hırpalanmış Londra sokaklarında yürürken, Tunus ve Tottenham, Bingazi ve Birmingham arasındaki bir paralelliği fark ediyorum: yerleşik iktidar başarılı bir biçimde ve hemen herkesi şok edecek bir hızda zorlandı.

Ortak yöntemler

Kullanılan yöntemler arasında da ortaklık vardı.

Tunus'taki ilk akşamımda, grafitiyle boyanmış bir duvarın yanından geçmiştim.

Yazılardan biri "Vive la liberation"du, sonra yanına biri İngilizce ve büyük harflerle "Teşekkürler Facebook" yazmıştı.

Bu da Tunus'taki göstericilerin birbirleriyle iletişim kurabilme ve birkaç spontane yürüyüşü ulusal bir harekete dönüştürebilmede kullandıkları zemine bir teşekkürdü.

Cep telefonları da mesaj gönderme ve video çekme gibi önemli bir rol oynamıştı.

Altı ay sonra ise, Londra'nın isyanlardan zarar gören başka bir mahallesi olan Brixton'ı ziyaret ediyorum.

Gençlerden bir tanesiyle konuşurken cep telefonundan mesaj sesi geliyor.

Bana okuttuğu mesajda "Herkese haber verin, saat 8'de buluşup Oxford Caddesi'ne yürüyoruz" yazıyor.

Şimdi İngiltere'de polisin yağmaları durdurmak için kullandığı strateji doğru muydu ve daha aktif bir müdahalede bulunmalı mıydılar tartışması yapılıyor.

Eğer önümüzdeki aylarda yeni isyanlar yaşanırsa, bu fikir test edilebilir.

Ancak kaçınmak isteyecekleri ve alçak sesle ifade edilen bir şey var.

Tunus'takiler nasıl kendilerini yönetenlerin kağıttan kaplan olduğunu fark ettiyse, acaba aynı şey İngiltere'nin kanun uygulayıcıları için de geçerli olabilir mi?

Eğer aynı anda yeterli sayıda kişi, yeterli sayıda farklı yerde saldırırsa, belki de durdurulamayabilirler.

Lewisham'da bir kadın, "İsyancılar polise doğru koştular" diyor, "çünkü bir şey yapamayacaklarını biliyorlardı. Polis, baş edebileceğinden fazlasıyla karşı karşıya, yapabilecekleri pek bir şey yok."

Sonra sanki kendi söylediklerinin şokundaymış gibi, uzaklaşıyor.

Ben de omuzumun üzerinden, biraz endişeyle bakarak uzaklaşıyorum.