Arap dünyasındaki ayaklanmayı en yakından izleyen ülke İsrail. İsrail yaygın isyanlarda bölgedeki yakın müttefiki Hüsnü Mübarek'i kaybetti. Diplomasi muhabirimiz Jonathan Marcus, Arap baharının İsrail için ne anlama geldiğini değerlendirdi.
Abone olİsrail'de, komşu ülkeleri sarsan olaylar hakkında birbirinden çok farklı görüşler dile getiriliyor. Bunların çoğu, gözlemcilerin siyasi duruşuna göre değişiyor.
Şubat ayında, Arap baharının ilk günlerinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu İsrail parlamentosu Knesset'te yaptığı konuşmada, bölgedeki istikrarsızlığın yıllarca sürebileceğini söylemişti.
Netanyahu, İsrail'in Gazze Şeridi'nden tek yanlı geri çekilmesinin hata olduğunu kaydetti ve İsrail'in gelecekte yapılacak herhangi bir barış anlaşmasında, ülkenin doğusundaki Ürdün Vadisi'nde bir güvenlik kuşağı bulundurması gerektiğine işaret etti.
Netanyahu sanki, bölgedeki belirsizliğin istikrarsızlığa yol açtığını ve bu durumda İsrail'in önündeki tek seçeneğin savunmasını arttırmak olacağını söyler gibiydi.
Bu belirsizlik duygusu siyasi yelpazenin diğer kanatlarına da hakim. Kimse Mısır ya da Suriye'deki durumun nereye varacağını bilmiyor.
Olaylara daha liberal bakan yorumcular, demokratik değişimin bölgeye yararlı olacağını kabul ediyor.
Çoğu gözlemci, Arap ülkelerinde sokaklara çıkan kalabalıkların İsrail ve Filistin konusunda değil, kendi hakları ve ekonomik refahları için slogan attığına dikkat çekiyor. Ancak bu durum İsrailliler için geçici olabilir.
Filistin Yönetimi, Eylül'de resmen bir Filistin Devleti kurulması talebinde bulunabilir.
Ortada bir barış sürecinin olmaması, İsrail'in ülke dışındaki konumuna daha da zarar verebilir.
Bu nedenle İsrail'in, komşu ülkelerdeki sorunlardan dolayı pek de rahatlama ihtimali yok.