BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

Apo'nun çapı ve getirilme maksadı

Apo, en düşük seviyede dahi olsa her hangi bir fikir istidadı veya kabiliyet sergilemiyor.

Normalde Apo, fikri ve zihni tekâmülünü tamamlamış toplumlarda insanların bir mahalle kahvesinde dahi sohbetini dinlemeyeceği ve hatta aynı insanların görünce yolunu değiştireceği cinsten bir adam. Fakat sürekli kurtarıcı bekleyen, ezik ve itaat kültürü ile büyütülmüş insanlar için ise, onları kendisine bağlama ve benzetme, bağlanmayanlar için ise bir problem sahası olma noktasında bulunmaz bir prototip.

Kürtlerin en büyük talihsizliği, böyle bir prototipe başkan sıfatını yakıştırıp onun peşinden giden bir grubun tasallutu altına düşmüş olmaları ve bir türlü de bundan kurtulamamalarıdır.

Apo, en düşük seviyede dahi olsa her hangi bir fikir istidadı veya kabiliyet sergilemiyor. Sergileyemez çünkü böyle bir şey yok. Onun bütün özelliği, zaaflar içindeki bir sistemin açıklarını tespit ve bunları istismar etme noktasında her türlü kurnazlığı sergileyebilmesidir. Bu açıkları da bir kabiliyet göstergesi olarak kendisinin mi tespit ettiği yoksa bizzat o açıkların mimarlarının bunları kendisinin önüne mi koyduğu hususu ise hala muğlâk.

Bu ülkede ne oldu ya da ne olmadı bilmiyoruz ama olduğundan emin olduğumuz bir husus var ki, bütün bunlara rağmen, Apo’nun menfaatinin Kürt’ün menfaati olduğu yönündeki bir algı Kürtlerin bir kısmında oluşturuldu. Bu algının oluştuğu ve dolayısıyla Apo’nun idamının Kürt’ün idamı sayılacağı bir ortamda, Apo idam edilmeli miydi yoksa edilmemeli miydi şeklindeki tartışma boş ve kısır bir tartışmadır. O zamanki devlet aklının da uygun gördüğü ve uygulamaya koyduğu şekliyle Apo idam edilmemeliydi.

Daha doğrusu, Apo’nun idamı yani ortadan kaldırılması ile bu sorunu çözeceğini zanneden aklın, Apo’nun ortadan kaldırılması için onun Türkiye’ye teslim edilmesini beklemesine gerek yoktu. Apo daha Bekaa vadisinde veya Şam’da iken rahatlıkla ve hem de merkez karargâhı ile birlikte ortadan kaldırılabilirdi. Daha da olmadı, Apo’nun içinde olduğu uçak Akdeniz’in üstünde kaybolabilirdi.

Eğer bunu yapmıyor da idam ederseniz sorunu büyüteceğinizi ve dolayısıyla idam edemeyeceğinizi bile bile Apo’yu alıp bu ülkeye getiriyorsanız, örtülü veya açık yöntemleri devreye sokarak Apo’yu kullanmak suretiyle bu sorunu çözmeye devlet olarak kendinizi angaje etmişsiniz demektir. Böyle bir strateji ayıp değildir ve hatta profesyonelliktir ama beceriyi ve samimiyeti gerektirir. Yani hem Apo’yu kullanacaksınız hem de toplum vicdanını incitmeyeceksiniz ve bu ikisi arasındaki dengeyi kuracaksınız.

Bunu yapmaya karar verdiyseniz, bunu yapacak olan “devlet”, sokaklarda ip atmaz, Apo’yu 30.000 kişinin katili diye reklam etmez, şehit ailelerine kan vaadinde bulunmaz ve toplum vicdanını buna hazır hale getirmeye gayret eder. Böyle bir gayret sergilenmiyor ve ona prim sağlayacak şekilde iç siyaset malzemesi haline getiriliyorsa, bu demektir ki, Apo’nun Türkiye’ye getirilmesinden maksat sorun çözmek değildir.

O halde nedir?

Artık şu husus iyice anlaşılmıştır ki, Apo, 28 Şubat sürecinde kan kaybeden ve halk nezdinde ciddi itibar kaybına uğrayan sisteme sistemin sahiplerince yeni bir enerji pompalamak ve buna rağmen sistem ellerinden kayarsa, sistemi yeniden kontrollerine alacak şekilde fitne fücur çıkarma işlerinde kullanmak gayesiyle getirilmiştir. Bunun gereği ve sonucu olarak da kendisine, dünyanın can güvenliği en iyi sağlanan teröristi olarak cezaevinden örgütünü idare etme ve kamuoyuna ideolojik saçmalıklar sunma imkânı tanınmıştır.

Apo, 1999 yılından beri, can emniyeti açısından Şam’da olduğundan daha iyi şartlara sahiptir. Sadece biraz konfor sorunu vardır ve haremi eksiktir.

Bütün bunlara rağmen, Apo’nun hala bu örgüte hâkim ve onu idare eden tek güç olduğunu zannedenler aldanmaktadır. Bu güne kadar örgütü Apo’yu kullanmak suretiyle idare edenler artık idareyi doğrudan kendi ellerine almışlardır. Apo’nun yüksek perdeden konuşturulması, hedef saptırmaya ve malın gerçek sahibini gizlemeye yöneliktir. Bunun, Apo dahi henüz farkında değildir.