Avrupa Parlamentosu'nun 2013 Türkiye Raporu 153 'hayır'a karşı 475 'evet' oyu ile Strazburg'da kabul edildi. Şimdiye kadar çıkan "en sert Türkiye raporu" olarak nitelendirilen metinde, Gezi Olayları ve 17 Aralık süreci ağırlıklı olarak yer aldı.
Abone olAvrupa Parlamentosu'nun 2013 Türkiye Raporu 153 hayır'a karşı 475 evet oyuyla kabul edildi.
Strazburg'daki rapor tartışmalarının gündeminde yoğun olarak Berkin Elvan vardı
Dün akşam saatlerinde raporu değerlendirmek için söz alan Avrupalı vekillerden çoğu, gaz kapsülünün isabet etmesiyle komaya girerek 15 yaşında yaşamını yitiren Berkin Elvan için üzüntülerini ve Gezi olayları sırasında sorumluların hâlâ bulunup cezalandırılmamış olmasının yarattığı rahatsızlığı dile getirdi.
Türkiye raportörü Ria Oomen Rujiten, Berkin'in ailesine ve Türk halkına başsağlığı dilerken, AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Štefan Füle, "Bu son derece üzücü bir olay. Berkin Elvan bize Türk halkının özlemlerini ve beklentilerini hatırlatıyor, ben de bu özlemler ışığında çalışmalarıma devam edeceğim" dedi.
Değişiklik talepleri için 10 Mart'ın son tarih olduğu rapora, toplam 24 değişiklik önergesi verildi.
Parlamenterlerin, Berkin Elvan'ın hayatını kaybetmesi ve ardından yaşanan olaylarla ilgili olarak sözlü önerge verme ihtimalleri kulislerde konuşuluyordu; ancak bu gerçekleşmedi.
"En sert Türkiye raporu"
Şimdiye kadar çıkan "en sert Türkiye raporu" olarak nitelendirilen metinde, Gezi Olayları ve 17 Aralık süreci ağırlıklı olarak yer aldı.
Yaşananlar irdelenirken eleştiri, uyarı ve yapılan demokratikleşme çağrıları değerlendirildi.
Raporla ilgili yapılan tartışmalarda da ortaya çıkan tablo, normalde Türkiye dostu olarak tanınan parlamenterlerin bile, son gelişmelerle birlikte Türkiye'den umudunu yitirmekte oldukları yönündeydi.
Bir Türkiye Raporu öncesindeki tartışmalarda, ilk kez atışma olmadı ve tüm gruplardan hemen herkes Türkiye'nin durumu konusunda hemfikir görüntü verdi.
Fikir ayrılığı yaşanan yegane nokta, "Türkiye'ye gerekli mesajların, AB süreci dondurularak mı, yoksa AB sürecinde ısrarcı olunarak mı verilmesi gerektiği" oldu.
Oturumdaki genel kanı ise, Türkiye'nin Kopenhag kriterlerinden uzaklaştığı, sürecin gözden geçirilmesi gerektiği ve Türkiye için farklı yaklaşımlar düşünülmesinin zamanı geldiğiydi.
Füle: AB ile birlikte çalışılması gerek
AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Štefan Füle, "AB sürecinde devam edilecekse yasaların bu denli süratle çıkarılmadan önce AB ile birlikte çalışılması gerektiğine" vurgu yaptı.
Raportör Ria Oomen bir takım reformlar yapıldığını ancak beklendiği gibi hayata geçirilemediğini ve AB'de tatminsizlik oluştuğunu ifade etti.
Liberaller, Facebook ve YouTube gibi sosyal paylaşım platformlarının kapatılması olasılığından endişe duyduklarını; bunu çok ciddiye aldıklarını; çünkü daha önce de Türkiye'de YouTube'un kapatılmış olduğunu dile getirdi. Yeşiller de, reformlar olduğunu ama bunların gölgede kaldığını söyledi.
Yeşiller'den Franziska Keller, Türkiye'nin geldiği noktada Türkiye'yi AB'ye almamak için direnen, engel çıkaran AB ülkelerinin de payı olduğu ifade etti.
AKP'nin de üyesi olduğu Muhafazakar Reformist Grup parlamenteri Jefferey Van Orden, "Türkiye'nin laik ve modern bir ülke olarak kalması için hepimiz çalışmalıyız. Türkiye'nin kuvvetler ayrılığı prensibinden ve Batı istikametinden uzaklaşmasına izin vermemeliyiz" dedi.
Parlamenter arasında Zirve Yayınevi tahliyeleri konusunda da ciddi bir tepki oluştu ve 'Olan bitene anlam veremiyoruz' denildi.
Raporun bir başka önemli tarafı, ilk kez hükümetin çözüm sürecine verilen destek bildirilirken 'PKK ile müzakereler' ifadesinin kullanılmış olması. "PKK'nın terörist aktiviteleri" denilerek bir terör yapılanması olduğunu ifade eden cümlenin çıkarılması yönündeki değişiklik önergesi ise kabul görmedi.
'Demokratik ilkelere bağlı kalınmalı'
Kabul gören az sayıda değişiklik önergesinden en önemlilerinden biri, YouTube ve Facebook'un kapanması olasılığına ilişkin Başbakan Erdoğan'ın ifadelerinden duyulan kaygının belirtilmesi; diğeri ise otoritenin kaç çocuk sahibi olunacağı, karma öğrenci yurtları, alkol satışı düzenlemesi ile özel hayata müdahale etmesi riskine yapılan atıf oldu.
Raporda özetle, Türk yönetim sisteminde hesap verilebilirlik ve şeffaflık için acilen daha fazla reform yapılması çağrısı bulunuyor. Gerçek anlamda demokratik bir ülke için kuvvetler ayrılığı prensibi, hukukun üstünlüğü ile bağımsız ve tarafsız yargının önemine atıf yapılıyor. Üst düzey yolsuzluk iddialarından derin endişe duyulduğu belirtiliyor.
"Soruşturma esnasında savcı ve polislerin görevden alınması veya yerlerinin değiştirilmesini esefle karşılıyoruz" denerek bunun bağımsız yargı prensiplerine karşı olduğu ve soruşturmanın güvenilirliğini derinden etkilediği kaydediliyor.
Raporda hükümete demokratik prensiplere bağlı kalma çağrısı yapılıyor ve yolsuzluk soruşturmalarına daha fazla müdahale edilmemesi uyarısında bulunuluyor. Hükümete yolsuzlukla mücadele sözü hatırlatılıyor.
Raporda ayrıca, bürokrat, polis ve güvenlik güçlerindeki etnik, dini ve politik fişlemelerden duyulan rahatsızlık dile getiriliyor. İnternet kanunu, basın hürriyeti gibi konularda yaşanan gelişmelere ilişkin ciddi in de yer aldığı raporda, HSYK ve internet yasalarının yapımı sırasında samimi ve sahici bir tartışma ve diyalog ortamının oluşmadığından bahsediliyor.
Vazgeçilmez özgürlükler
Sansür ve oto-sansürden duyulan memnuniyetsizlik belirtilirken özellikle dijital ve sosyal medya özgürlüğünün artık "Avrupa değerleri açısından vazgeçilmez özgürlükler olduğu"nun altı çiziliyor.
Gezi olaylarında hayatını kaybeden ve yaralanan protestocular ve polis için derin üzüntü duyulduğu belirtilirken polisin orantısız güç kullanımı ile bazı marjinal grupların şiddet içerikli eylemleri de esefle karşılanıyor. Raporda bu vakaların Türkiye'deki sivil toplum canlılığını ve önemini geri plana düşürmemesi gerektiği vurgulanarak daha fazla reforma ve diyaloğa olan ihtiyaca dikkat çekiliyor. Gezi olaylarının medyada sınırlı yer bulması, eleştiren gazetecilerin işlerini kaybetmeleri ve baskı uygulanması da yine derin endişe kaynağı olarak raporda yer alıyor.
Cemevlerinin ibadethane olarak tanınması taleplerinin dikkate alınmasını isteyen rapor, Ermenistan ile de sınırların açılması ve ilişkilerin normalleştirilmesi gerektiğini belirtiyor.
"Kıbrıs'tan askerini çek"
Kıbrıs konusunda ise, Türkiye'ye vakit kaybetmeden BM Deniz Hukuku Konvansiyonu'nu imzalaması çağrısı yapılıyor ve Kıbrıslı Rumların meşru ekonomik alanlarının tanınması isteniyor. Türkiye'ye "Adadan askerini çek" mesajı veriliyor.
Raporda olumlu olarak değinilen ve memnuniyetle karşılanan konular ise şöyle:
Son 12 ay içerisinde birtakım reformlar yapılmış olması, Ombudsmanlık kurumunun oluşturulmuş olması, 4. yargı paketinin geçmesi, 30 Eylül Demokratikleşme Paketi'nin açıklanması (uygulamaya geçirilmesindeki sıkıntılar belirtilerek), Geri Kabul Antlaşması ve Vize Diyaloğu'nun başlatılması, Kıbrıs'ta müzakerelerin yeniden başlamasında Türkiye'nin oynadığı yapıcı rol ve çözüm sürecinin devamı için yapılan girişimler, çalışmalar.