Antalya kıyılarında yürütülen su altı arkeolojisi yüzey araştırmalarında milattan önce 7. yüzyıl ile milattan sonra 12. yüzyıl aralığına tarihlenerek envantere kaydedilen gemi batığı sayısı 365'e yükseldi.
Abone olKumluca Orta Tunç Çağı Batığı Kazı Başkanı Doç. Dr. Hakan Öniz ve ekibi, su altı kazı çalışmalarının yanı sıra Kültür ve Turizm Bakanlığının izinleriyle Antalya ve Mersin kıyılarında su altı arkeolojisi yüzey araştırmaları da gerçekleştirdi.
İleri teknoloji sonar cihazları ve robotların yardımıyla zorlu şartlarda gerçekleştirilen çalışmayla Antalya kıyılarında 15 yeni gemi batığı keşfedildi. Dünyanın "bilinen en eski batığı" olarak nitelenen Kumluca Orta Tunç Çağı Batığı'ndaki kazıların yanı sıra amforalar yüklü yeni gemi batıklarına ulaşılması heyecan yarattı. Bu keşiflerle 12 yılda bölgede ulaşılarak envantere kaydedilen gemi batığı sayısı 365 oldu.
Aynı zamanda Akdeniz Üniversitesi Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Enstitüsü Akdeniz Sualtı Kültür Mirası Anabilim Dalı Başkanı da olan Öniz, AA muhabirine, bu yıl 45 gün süren su altı arkeolojisi yüzey araştırmalarında önemli batıklara ulaştıklarını söyledi.
Araştırmalarda ileri teknolojiyi kullandıklarını ifade eden Öniz, "Dünyanın en modern arkeoloji gemilerinden biriyle çalışma yürüttük. İleri seviye sonar cihazlarıyla su altı robotlarıyla çalıştık. Dalgıçlar olarak aletli dalış teknolojisiyle çalışma yaparak önemli sonuçlara ulaştık. " dedi.
UPL Ziraat firmasının destekleriyle çalışmaları yürüttüklerini aktaran Öniz, milattan önce 7. yüzyıl ile milattan sonra 12. yüzyıl zaman aralığına ait 15 arkeoloji gemi batığını bu sene milli envanterine kazandırmış olduklarını dile getirdi.
Her batığın üç boyutlu modellemesi yapılıyor
Hakan Öniz, bir batığın kazısının bazen 10 yıl sürdüğünü, arkeologlar için en eski batığın önemli olduğunu ifade etti.
Her batığın üç boyutlu modellemelerini yaptıklarını aktaran Öniz, "Bazı batıklarda gemiler kıyıya çarparak 5 metrede batmış bazıları 45-50 metre derinliklerde. Kıyıya çarpan gemiler bazen 2 bin yıl boyunca fırtınaya maruz kalıyor. Geminin kargosu, ahşabı dağılıyor. Çok derinlerdeki batıkları fırtına etkilemediğinden geminin boyutları ve kargosu hakkında fikir sahibi olabiliyoruz." diye konuştu.
Öniz, batıkları dalga, fırtına ve deniz canlılarının olumsuz etkilediğine dikkati çekerek, "Karayip Korsanları filmindeki gibi gemi bulmamız mümkün olmuyor." ifadesini kullandı.
Su altında yürütülen çalışmaların zorluğuna değinen Öniz, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bulduğumuz her batık büyük heyecan yaratıyor. Her batık tarihi açından kendi döneminin zaman kapsülü. Örneğin milattan sonra 12. yüzyıla tarihlenen bir batığın kazısını yapıyorsak 12. yüzyılda bulunmuş sikkeleri, o dönemin gemi teknolojisini, deniz ticaretini, amforalara ait türlü bilgiye o batıkta ulaşabiliyoruz. Milattan önce 7. yüzyıl batığıysa, örneğin Kıbrıs'tan amforalar taşıyan bu gemi Demre kıyılarında batmışsa, Kıbrıs'ta yetiştirilen zeytinyağı, şarap veya balık sosu gibi malzemeleri Demre kıyılarındaki bir antik kente veya daha batıda bir yere taşıdığını düşünürüz."