BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

Anneme... Tüm annelere...

Geçtiğimiz perşembe günü haber merkezine girdiğimde eksikliğini hemen hissettim. 4 yıldır ne zaman kapıdan içeri girsem, masasında ha babam de babam çalıştığını gördüğüm Hacer yerinde yoktu.

Geçtiğimiz perşembe günü haber merkezine girdiğimde eksikliğini hemen hissettim. 4 yıldır ne zaman kapıdan içeri girsem, masasında ha babam de babam çalıştığını gördüğüm Hacer yerinde yoktu.

Kötü haberi Bahar Yıldırım verdi.

"Annesi fenalaşmış, aradılar apar topar gitti" dedi.

Dönüp koltuğuna baktım.

Öyle bir fırlamış ki yerinden, koltuğu masasından iki metre ötede ve sırtı dönük olarak duruyor.

Aradığımda ağlamamaya çalışsa da sesi boğazından tökezleyerek çıkıyordu.

"Kaybettik annemi kardeş. Sivas'a gidiyorum" dedi ve sustu.

Ne ben, ne de o.

Başka bir şey söyleyemeden kapattık telefonu.

Kapattıktan hemen sonra nice zamandır kovduğum o düşünce, bir kez daha davetsizce yerini aldı kafamın içine yerleşerek.

Çok derinden hissedilen o acı, o korku, yeniden kabardı içimde.

Kaybetme korkusu!

Daha 12 yaşındayken içime düşmüştü o korku.

Annemi acı içinde kıvrandıktan birkaç dakika sonra nefessiz kalırken izlediğim gecenin karanlığında başımı yorganımın altına sokup, "Benim ömrümü ona ver. Beni onsuz bırakma. Söz veriyorum senden bunun dışında hiçbir şey istemeyeceğim" diyerek Allah ile aramda bir anlaşma yapmış ve kendime de yıllar sonra uygulamaya koyacağım bir söz vermiştim.

O sözü askere gideceğim günün gecesinde ellerini öperken kulağına fısıldadım.

"Ölmez de sağ salim dönersem, sen ve babam benim yanımda yaşayacak, benim yanımda yaşlanacaksınız. Hayata dair ne göreceksek beraber görüp beraber göğüsleyeceğiz..."

20 yıldır bu sözü tutmanın huzuru ile yaşıyorum. Her akşam eve girdiğimde ellerini öpmenin, yan tarafımdaki odada uyuduklarını hissetmenin hazzı, mutluluğu nasıldır yaşamayan bilmez, bilemez.

Annemin hatrı, kıymeti bir başkadır bizde. Çoğu zaman babamı kıskançlığa sürükleyecek bir ilgi ile seviyorum annemi. Hiç bir tarihte, onun mukaddesliğini batının köhnemiş geleneklerine sığdırmaya çalışarak sadece bir gün hatırlamaya çabalamadım.

Arşın altında, arzın üstünde, onu mutlu edecek şeyin parayla alınamayacağını hep bildim. Avucunu öpmenin ona hediyelerin en büyüğü olduğunu hep hissettirdi. Ne süslü püslü şeyler ne de güzel kokular. Hiç bir zaman tercih etmedi bu tür şeyleri. Güzelliğini sadeliğinden, kokusunu cennetten alan biri bunları niye kullansın ki hem!

Çocukları mutluyken, evin içinde gölgesi bile dans ederek onu takip eder annemin.

Bu yaşıma geldim.

Manevi duyguları, 35 yıl önce kaybettiği rahmetli annnesi ve çocukları dışında herhangi bir şeye hıçkırarak ağladığına şahit olmadım.

Bilgedir benim annem.

Babam bu ülkeye 34 yıl imam olarak, yaygın söylemle hoca olarak hizmet verdi. Ama kimseler bilmez.

Babamın hocası annemdir.

O'na Kur-an'ı Kerim'i ve hatta okul yüzü görmemesine rağmen Türkçe'yi öğretendir. Sadece bizim değil, babamızın da annesidir çoğu zaman.

Her sözü farklı bir ilmin ustalığını, üstatlığını simgeler. Onu yüzüyle hatırlayan yoktur ama sözüyle ananlar pek çoktur. Birkaç kelam etmesi bile karşısındakine saygı duyması gerektiğini hissettirir.

Sinirlendiğinde ettiği kelimeler ok gibidir, delik deşik eder geçer. Çoğu kez, "Babam beni falakaya yatırsın razıyım. Yeter ki senin bu laf sokmalarını yaşamayayım Cemile'm" derim.

Adıyla ve palavradan ibaret ünvanıyla onun karşısına geçip laf yarıştırmak isteyen hiç kimse zaferin tadına ulaşamadı.

O derece!

42 yaşındayım. Hala ve hala geceleri üstüm açık mı diye kontrol eder. Bazen, "Sen bu evde hiç bir şey yiyemiyorsun" diyerek benim için sakladığı meyveleri ve sevdiğim yemekleri önüme dizer gecenin geç saatlerinde.

76 yaşındadır ama hala çocukları içeri girdiğinde ayağa kalkmaya çalışacak kadar edep sahibidir.

Biz annesine, "Seni seviyorum" diyen evlatlar olmadık hiç. Öyle cicili bicili sözler kullanmayı da beceremedik.

Bundan daha iyi bir söz olduğuna inandık yaşantımız boyunca.

"Sana kurban olurum" diyerek, birbirimiz için gerektiğinde canımızı feda etmeye hazır olduğumuzu haykırdık senelerdir. Ama iş annemize gelince, bu söz dahi yetmedi, "Senin ayağının altına kurban olurum" dedik başka bir aşkla, bambaşka bir sevgiyle.

Biliyorum!

Bu akşam eve gittiğimde babam yine keskin bakışlarla gözlerime bakacak, "Yine anneniz, yine anneniz. Bizi seven yok" diye tatlı bir sitem savuracak.

Ben de bir kez daha, "Bilirsin kadınlar sevildiğini duymak, erkekler görmek ister. Sen gözlerime bakınca ne hissettiğimi görüyorsun kurban olduğum" diyerek ikna edeceğim!

Fazla uzatmayayım!

Bu akşam eve gittiğimde annemin mübarek elini başka bir özlemle öpeceğim.

Elinde bir gülle annesinin mezarını ziyaret etmek zorunda kalanlar için...

"Keşke bir gözüm kör olaydı da annem sağ olaydı" diye ağlayanlar için...

"Yaşasa sırtımda hacca götürürdüm" diye acı çekenler için öpeceğim...

Evlat özlemi çeken tüm annelerin elini hürmetle öpercesine...

Anne özlemi çeken tüm evlatların hasretini dindirircesine...

En çok da Hacer Alkan'ın yerine...