Anneme... Tüm annelere...
Geçtiğimiz perşembe günü haber merkezine girdiğimde eksikliğini hemen hissettim. 4 yıldır ne zaman kapıdan içeri girsem, masasında ha babam de babam çalıştığını gördüğüm Hacer yerinde yoktu.
Geçtiğimiz perşembe günü haber merkezine girdiğimde eksikliğini
hemen hissettim. 4 yıldır ne zaman kapıdan içeri girsem, masasında
ha babam de babam çalıştığını gördüğüm Hacer yerinde yoktu.
Kötü haberi Bahar Yıldırım verdi.
"Annesi fenalaşmış, aradılar apar topar gitti"
dedi.
Dönüp koltuğuna baktım.
Öyle bir fırlamış ki yerinden, koltuğu masasından iki metre ötede
ve sırtı dönük olarak duruyor.
Aradığımda ağlamamaya çalışsa da sesi boğazından tökezleyerek
çıkıyordu.
"Kaybettik annemi kardeş. Sivas'a gidiyorum" dedi
ve sustu.
Ne ben, ne de o.
Başka bir şey söyleyemeden kapattık telefonu.
Kapattıktan hemen sonra nice zamandır kovduğum o düşünce, bir kez
daha davetsizce yerini aldı kafamın içine yerleşerek.
Çok derinden hissedilen o acı, o korku, yeniden kabardı içimde.
Kaybetme korkusu!
Daha 12 yaşındayken içime düşmüştü o korku.
Annemi acı içinde kıvrandıktan birkaç dakika sonra nefessiz
kalırken izlediğim gecenin karanlığında başımı yorganımın altına
sokup, "Benim ömrümü ona ver. Beni onsuz bırakma. Söz
veriyorum senden bunun dışında hiçbir şey istemeyeceğim"
diyerek Allah ile aramda bir anlaşma yapmış ve kendime de yıllar
sonra uygulamaya koyacağım bir söz vermiştim.
O sözü askere gideceğim günün gecesinde ellerini öperken kulağına
fısıldadım.
"Ölmez de sağ salim dönersem, sen ve babam benim yanımda
yaşayacak, benim yanımda yaşlanacaksınız. Hayata dair ne göreceksek
beraber görüp beraber göğüsleyeceğiz..."
20 yıldır bu sözü tutmanın huzuru ile yaşıyorum. Her akşam eve
girdiğimde ellerini öpmenin, yan tarafımdaki odada uyuduklarını
hissetmenin hazzı, mutluluğu nasıldır yaşamayan bilmez,
bilemez.
Annemin hatrı, kıymeti bir başkadır bizde. Çoğu zaman babamı
kıskançlığa sürükleyecek bir ilgi ile seviyorum annemi. Hiç bir
tarihte, onun mukaddesliğini batının köhnemiş geleneklerine
sığdırmaya çalışarak sadece bir gün hatırlamaya çabalamadım.
Arşın altında, arzın üstünde, onu mutlu edecek şeyin parayla
alınamayacağını hep bildim. Avucunu öpmenin ona hediyelerin en
büyüğü olduğunu hep hissettirdi. Ne süslü püslü şeyler ne de güzel
kokular. Hiç bir zaman tercih etmedi bu tür şeyleri. Güzelliğini
sadeliğinden, kokusunu cennetten alan biri bunları niye kullansın
ki hem!
Çocukları mutluyken, evin içinde gölgesi bile dans ederek onu takip
eder annemin.
Bu yaşıma geldim.
Manevi duyguları, 35 yıl önce kaybettiği rahmetli annnesi ve
çocukları dışında herhangi bir şeye hıçkırarak ağladığına şahit
olmadım.
Bilgedir benim annem.
Babam bu ülkeye 34 yıl imam olarak, yaygın söylemle hoca olarak
hizmet verdi. Ama kimseler bilmez.
Babamın hocası annemdir.
O'na Kur-an'ı Kerim'i ve hatta okul yüzü görmemesine rağmen
Türkçe'yi öğretendir. Sadece bizim değil, babamızın da annesidir
çoğu zaman.
Her sözü farklı bir ilmin ustalığını, üstatlığını simgeler. Onu
yüzüyle hatırlayan yoktur ama sözüyle ananlar pek çoktur. Birkaç
kelam etmesi bile karşısındakine saygı duyması gerektiğini
hissettirir.
Sinirlendiğinde ettiği kelimeler ok gibidir, delik deşik eder
geçer. Çoğu kez, "Babam beni falakaya yatırsın razıyım.
Yeter ki senin bu laf sokmalarını yaşamayayım Cemile'm"
derim.
Adıyla ve palavradan ibaret ünvanıyla onun karşısına geçip laf
yarıştırmak isteyen hiç kimse zaferin tadına ulaşamadı.
O derece!
42 yaşındayım. Hala ve hala geceleri üstüm açık mı diye kontrol
eder. Bazen, "Sen bu evde hiç bir şey
yiyemiyorsun" diyerek benim için sakladığı meyveleri ve
sevdiğim yemekleri önüme dizer gecenin geç saatlerinde.
76 yaşındadır ama hala çocukları içeri girdiğinde ayağa kalkmaya
çalışacak kadar edep sahibidir.
Biz annesine, "Seni seviyorum" diyen evlatlar
olmadık hiç. Öyle cicili bicili sözler kullanmayı da
beceremedik.
Bundan daha iyi bir söz olduğuna inandık yaşantımız boyunca.
"Sana kurban olurum" diyerek, birbirimiz için
gerektiğinde canımızı feda etmeye hazır olduğumuzu haykırdık
senelerdir. Ama iş annemize gelince, bu söz dahi yetmedi,
"Senin ayağının altına kurban olurum" dedik başka
bir aşkla, bambaşka bir sevgiyle.
Biliyorum!
Bu akşam eve gittiğimde babam yine keskin bakışlarla gözlerime
bakacak, "Yine anneniz, yine anneniz. Bizi seven
yok" diye tatlı bir sitem savuracak.
Ben de bir kez daha, "Bilirsin kadınlar sevildiğini duymak,
erkekler görmek ister. Sen gözlerime bakınca ne hissettiğimi
görüyorsun kurban olduğum" diyerek ikna edeceğim!
Fazla uzatmayayım!
Bu akşam eve gittiğimde annemin mübarek elini başka bir özlemle
öpeceğim.
Elinde bir gülle annesinin mezarını ziyaret etmek zorunda kalanlar
için...
"Keşke bir gözüm kör olaydı da annem sağ olaydı"
diye ağlayanlar için...
"Yaşasa sırtımda hacca götürürdüm" diye acı
çekenler için öpeceğim...
Evlat özlemi çeken tüm annelerin elini hürmetle öpercesine...
Anne özlemi çeken tüm evlatların hasretini dindirircesine...
En çok da Hacer Alkan'ın yerine...