BIST 9.368
DOLAR 34,49
EURO 36,26
ALTIN 2.963,84
HABER /  SAĞLIK

Anksiyete bozukluğu nedir anksiyeteyle başa çıkmanın yolları!

Koronavirüs salgınının da etkisiyle anksiyete sorunu, pek çok kişinin muzdarip olduğu bir rahatsızlık. Anksiyete bozukluğundan korunmak için yapmanız gerekenleri biraraya getirdik...

Abone ol

Kaygılar her insanın yaşamında olması gereken bir duygu olsa da aşırı kaygı ve stres anksiyete bozukluğuna sebep olabiliyor. Kadın erkek farketmeksizin herkeste görülebilen anksiyete sorunuyla ülkemizde yüzde 6-7 civarında insan mücadele etmektedir. Peki anksiyete nedir? Nasıl geçer? İşte anksiyete bozukluğuyla ilgili merak edilenler...

Anksiyete nedir?

Kaygılar, günlük yaşamda karşılaştığınız sorunlar ile baş edebilmeniz için sizi hazırlayıp, daha hızlı karar verebilmenize ortam hazırlar. Kaygı aslında beyninizin strese tepki vermesi ve sizi ileride yaşayabileceğiniz potansiyel tehlikeler konusunda uyarma şeklidir.

Toplumun yaklaşık olarak %18’i kaygı bozukluğu probleminden muzdariptir ve problemin artış derecesi ile beraber hastalık seviyesinde seyredebilir. Anksiyetesi olan bir kişi, her zaman en kötü senaryoyu düşünür ve bu düşünceler kontrolü dahilinde gerçekleşmez.

Sürekli olarak kaygı, endişe yaşayan bir kişinin sosyal hayatı sekteye uğrayabilir, ruhsal sağlığı bozulabilir ve gündelik işlerde ki verimi azalabilir. Bu yüzden kaygı bozukluğu olan kişilerin hayat kalitesi oldukça düşmektedir.

Anksiyete belirtileri nelerdir?

- Kendini gergin, huzursuz, panik halinde hissetmek
- Nefes darlığı, ağız kuruluğu yaşamak,
- Kötü bir şey olacakmış gibi endişeli hal
- Kalp atışlarında yaşanan aşırı hızlanma
- Aşırı terleme
- Ellerde titreme hali
- Odaklanma, konsantrasyon problemleri
- Hazımsızlık sıkıntıları
- Kaygı duymayı tetikleyecek etkilerden kaçınma hali
- Uyku problemleri başlıca semptomlardan sayılabilir.

Anksiyete bozukluğundan korunmanın yolları:

Anksiyete ile ilişkili düşünce kalıplarının etkisini hafifletmek adına değerli olabilecek bir takım zihinsel uygulamalar da mevcuttur:

- Eskisinden farklı olarak yaşadığım her yeni durum illa “tehlikeli ya da zor olacak” şeklinde düşünülmemeli;
- “Şöyle bir olayla karşılaşırsam çok fena olurum, o durumla baş edemem, dağılırım” şeklinde beynimizi programlamamalı.
- “Geçmişte benzeri durumla karşılaştım ve çok kötü anlar yaşadım, yine aynısı olacak” şeklinde düşünülmemelidir. Anadolu’da M.Ö. 500’lü yıllarda yaşayan hemşerimiz Herakleitos’un söylediği gibi “Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz”. Her şey değişmektedir. Biz de o eski kişi değiliz, daha deneyimliyiz, daha güçlüyüz.
- Hayatta hiçbir şey tamamen siyah ya da tamamen beyaz değildir. Güneydoğu Asya “Ying-Yang” düşünüş tarzı gibi. Siyahın içinde biraz beyaz, beyazın içinde biraz siyah vardır”. Hiçbir şey tamamen sıkıntısız değildir.     Zor çekmeden lor yenmez. Her şey için biraz emek gerekir.
- Hissettiklerimiz her zaman doğru değildir. Mantığımızı kullanmalıyız, sadece duygularımızın söylediğine inanmak, bizi gerçekçi olmayan korkulara sürükler. Biz de başkaları gibi zorlukları karşılayabiliriz, başkaları gibi yeterliyiz, geçmişte başarılarımız var, olumsuzluklar olsa da bunların üstesinden gelebiliriz.
- Düşündüğümüz felaket senaryolarının gerçekleşme olasılığı gerçekte çok düşüktür. Ancak biz olumsuz örnekleri kafamızda büyüterek, gerçekleşme olasılığını kendimizce fazla gibi algılarız. Aslında bu durumlarla karşılaşma olasılığımız çok düşüktür, yani “doğmamış çocuğa adeta don biçeriz”. Gereksiz yere üzülür, gereksiz yere kafamızda felaket senaryoları oluştururuz.
- Kendimizin ve çevremizin olumsuz özelliklerine odaklanmak yerine, kendimizi “zorlukla baş edebilir” şekilde güçlü algılamalı, olayları da “üstünden gelinebilir” olarak daha düşük zorlukta algılamalıyız.
- “Ben artık bir ebeveynim ya da iş sahibiyim ya da şunların sorumluluğu benim üzerimde, ben diğerlerine, çocuklarıma örnek olmak durumundayım. Onların da sağlıklı bireyler olabilmesi için yelkenleri suya indirmeyeceğim, ayakta duracağım” şeklinde kendimize telkin vermeliyiz.
- Kendimizin ve başkalarının özelliklerini mükemmel olmasını beklememeli, her şeyi olabildiği ölçüde benimsemeli ve sevmeliyiz. “Yeterince çalışmadım, kötü not alacağım” yerine “bu kadar çalışabildim, umarım yeterli olur, her zaman her şey mükemmel olmayabilir, bunun sonu yok, ne kadar çalışırsam çalışayım, mutlaka eksiklikler olacaktır” diye düşünmek gerekir.
- Amacımız üzüm yemek olmalı, bağcı dövmeye odaklanmamalıyız. Bazı olumsuz şeyler sonrasında olumlu olaylar gelebilir, başkalarını ya da kendimizi  gereksiz yere yıpratmamalıyız. Eskilerin dediği gibi bazı olumsuz durumlarda  “her işte bir hayır vardır” yaklaşımı isabetli bir yaklaşımdır.