Anketler ve Avrupa'daki Türkler'e PKK tehdidi!
Son günlerde iki farklı araştırma şirketi yaptıkları anketleri kamuoyu ile paylaşıyor. Bu araştırma şirketlerinden biri Özer Sancar'ın sahibi olduğu Metropoll, diğeri ise Hakan Bayrakçı'nın sahibi olduğu Sonar!
Son günlerde iki farklı araştırma şirketi yaptıkları anketleri
kamuoyu ile paylaşıyor. Bu araştırma şirketlerinden biri Özer
Sancar'ın sahibi olduğu Metropoll, diğeri ise Hakan Bayrakçı'nın
sahibi olduğu Sonar!
Metropoll'ün 3 gün içinde 2540 kişiyle yaptığı sonuçlara göre oy
dağılımı şöyle olmuş:
AK Parti – 41,4
CHP – 27,3
MHP – 15,3
HDP – 13,0
MHP'nin ve HDP'nin oylarının CHP'ye gittiğini ve AK Parti'nin de
kısmen eridiğini haber veriyor bu anket sonucu...
Metropoll'ün paralel yapıya yakınlığı malum.
Cemaatle AK Parti'nin arası açıldığından beri CHP'yi destekler
mahiyette bazı sonuçlar açıkladığı için bu rakamlara ne kadar
güvenmek gerekiyor bilmiyorum. Ancak her şeye rağmen AK Parti
konusunda insaflı davrandığını söyleyebiliriz.
Benim asıl üzerinde durduğum Sonar!
Bu şirketin son anket sonuçlarına göre CHP, MHP ve HDP'de ciddi bir
artış gözükürken AK Parti'de düşüş oluyor.
Sonuçlar şöyle:
AK Parti 38.2,
CHP 28,
MHP 18.2,
HDP 13.7
Neredeyse yıllardır Hakan Bayrakçı'nın açıkladığı araştırma
sonuçlarını hem takip hem de tenkit ediyorum. Seçime aylar varken
AK parti'nin oylarını kendisinin bile inanamadığı aşağı seviyelere
çekip, son virajda birden yükseltmesi Sonar'ın 10 yıldır yaptığı
bir şey. 7 Haziran seçimleri öncesinde de neredeyse birebir böyle
oldu.
Hatırlamayanlar için o süreci anlatayım.
Hakan Bayrakçı seçimlere 3-4 ay varken AK Parti'nin oyunu yüzde
38'ler civarında gösteriyordu. Bununla da yetinmiyor, Emine Ülker
Tarhan'ın kurduğu partinin yüzde 8 oy alacağını iddia ediyordu.
Ö dönemlerde Beyaz TV'de konuk olduğum bir programda yaptığı anket
sonuçlarını eleştirince yayına bağlanan Hakan Bayrakçı ile bir
iddiaya tutuştuk.
Kendisi, "MHP yüzde 18'in altında oy alırsa anketçiliği
bırakacağım" dedi. Ben de buna karşılık olarak,
"MHP yüzde 18 alırsa ben de gazeteciliği
bırakacağım" dedim.
Yani normal şartlarda Sonar'ın yaptığı araştırma sonuçlarını yok
hükmünde kabul etmemiz, Hakan Bayrakçı'nın da, "Ben bu
işten anlamıyormuşum" diyerek tası tarağı toplayıp gitmesi
gerekiyor.
Ama görünen o ki Hakan Bayrakçı seçimler öncesi algı operasyonu
yapmaktan vazgeçmeyecek. Artan terör olayları nedeniyle sayıları
yüzde 18'i bulan kararsız seçmeni iki partiye, yani CHP ve MHP'ye
kanalize etmek için epey zaman daha mücadele edecek.
Burada bir parantez açayım ve Hakan Bayrakçı'ya inanıp MHP'nin bu
ülkenin tek koruyucusu olduğuna inananlara şu soruyu sorayım.
"Arkadaşlar MHP madem bu ülkenin tek koruyucusuydu da neden 2002
yılında o koruyucuyu sandığa gömüp baraj altında bıraktınız? O
dönemde milliyetçiliğiniz neredeydi? Şimdi ne oldu da birden
milliyetçi kesildiniz? 2002 yılında ya işsizdiniz, ya da borç
batağında yüzüyor ekonomik krizin pençesinde can çekişiyordunuz. AK
Parti'nin 13 yıllık iktidarında mal mülk sahibi olup borçlardan
kurtulunca mı milliyetçi olduğunuzu hatırladınız?"
Parantezi kapatıp devam edelim..
AK Parti'nin hatası nerede başlıyor biliyor musunuz? Aylardır
"Algı operasyonları AK Parti'nin yumuşak karnı"
demekten dilim yoruldu. Ama maalesef algı operasyonlarını yürütme
ve çürütme konusunda çıldırtacak derecede zayıf kalıyor parti
yönetimi.
Aksine bu algı operasyonlarını haklı çıkaracak beyanatlar
yapılıyor.
"Biz çözüm sürecini yürütürken bu PKK silah depoladı. Bunu
görüyor ve biliyorduk ama çözüm sürecine halel gelmesin diye sessiz
kalındı" cümlesi buna örnektir.
Erdoğan'a, "Kürt sorunu yoktur" dedirten
danışmanları bu sözü de söyleterek yeni bir faciaya imza atmış
oldu. Valilerin, gözlerinin önünde cereyan eden bu silahlanmaya
sessiz kalmasının faturası bu söz yüzünden AK Parti'ye kesildi.
Yüzde 44 seviyesini bulan oy oranları bu açıklama sonrası düşerse
kimse şaşırmasın. Çünkü günlerdir sosyal medyada ve sokakta herkes
bu sözlerin ne anlama geldiğini tartışıyor ve bir algı operasyonuna
yenik düşüyor.
Umarım birileri çıkar ve PKK ile HDP'nin yaptığı hainliğin
boyutlarını daha doğru ve düzgün cümlelerle anlatabilir. Yoksa bu
mesele seçimde büyük can sıkacak!
Gelelim UETD meselesine...
Yurtdışındaki oyların ne kadar önemli olduğunu vurgulayan pek çok
yazı yazdım bugüne kadar. Yurtdışında 2 milyon 800 bin seçmen
varken geçtiğimiz seçimlerde 1 milyon civarında oy kullanıldı.
UETD'nin başındaki zat "Biz çok başarılı işler
yapıyoruz" diye kendini ve ekibini pışpışlarken, HDP bir
önceki seçimde hayal dahi etmedikleri oranda oy aldı.
Geçtiğimiz aylarda kendisini bir iki yazıda eleştirmiştim. Bu
yazılar sonrası beni arayıp yazılarımdaki konuların asılsız
olduğundan dem vurdu.
Ama konuşmanın içinde bir ara kendini öyle kaptırdı ki UETD içinde
yer alan kendi adamlarının milletvekili Metin Külük'ü nasıl
bertaraf ettiğini büşük bir başarı gibi anlatmaya başladı..
"Madem yazılarımdaki iddialar asılsız. Gelin sizin şu an
kayıt altına aldığım konuşmanızı cevap hakkı olarak
kullanalım" deyince "Yani ben yazınızı tekrar
okuyup size döneyim" dedi ve kapattı.
Dönüş o dönüş!
Sonradan öğrendim ki benim Kudüs ziyaretim sırasında Avrupa'daki
bir gazeteye verdiği demeçte, "Süleyman Özışık sipariş
üzerine yazı yazıyor. Ben kendisiyle görüşmek için iki kez
İstanbul'a gittim, benden kaçtı" demiş!
Kaçtı dediği şey şu!
Günün birinde beni aradı ki zaten beni sadece bir kez aradı. İki
kere aradım demesi kuyruklu yalan! O aramada, "Ben
İstanbul'dayım, gelin görüşelim" dedi. Ben o sırada Kanal
A'da yaptığım program gereği Ankara yolundaydım. "Önceden
söyleseniz muhakkak kalırdım ama şu an Ankara'ya vardım"
dedim. Bir daha ne aradı ne de sordu.
Mesele bundan ibaret!
Süleyman Çelik belli ki bu meseleyi iftiralar ve yalanlar üzerinden
sürdürmeye niyetli! Kendisine tavsiyem şudur.
Paşam!
Sen orada burada yalanlarla iftiralarla bu partiye gönül vermiş
insanları bertaraf etmeye çalışacağına sana verilen işlere zaman
ayır.
İsviçre'de senin başında bulunduğun UETD'nin başkanı ile AK
Parti'ye gönül veren seçmenleri PKK tarafından ölüm tehditleri
alıyor. Kapıları işaretleniyor, dükkanları saldırıya uğruyor.
Sosyal medya üzerinden profilleri paylaşılarak hedef gösteriliyor
bu insanlar.
O insanlar ki canları, aileleri tehlikede olmasına rağmen bir adım
geri atmıyorlar. Senin olmadığın, olamadığın yerlerde onlar seçim
çalışmaları yapıyor.
"Aman buranın başında sadece ben olayım" diye ona
buna kumpas kurmaya ara ver azıcık. Akçeli işler ve kadınlar
peşinde koşan adamlarına sahip çıkacağına bu dava adamlarına sahip
çık önce!
Bu arada hala cevabını bekliyorum!
Telefonda Cumhurbaşkanı, Başbakan, UETD teşkilatı ve Metin Külünk
hakkında anlattıklarının dökümü hazır.
Cevap hakkı olarak kullanayım mı kullanmayayım mı?