BIST 9.635
DOLAR 34,64
EURO 36,56
ALTIN 2.932,53
HABER /  POLİTİKA

Ankarada Ermeni sancısı

Fransa ile arası giderek açılan Ankara zor günler yaşıyor. Pekala Ankara ne yapacak?

Abone ol

Fransa ile Ermeniler nedeniyle arası giderek açılan Ankara zor günler yaşıyor. Pekala Ankara ne yapacak? Ankara'nın muhtemel Fransa politikasını Radikal'den Murat Yetkin kaleme aldı.

Yazar: Murat Yetkin
Kaynak: Radikal
-------------
Ermeni siyasetinde kara göründü

Ermenilere soykırım yapıldığı iddialarına yönelik gelişmeler Ankara'yı sıkıştırıyor

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün Sofya'daki NATO-AB toplantıları sırasında görüştüğü Fransa Dışişleri Bakanı Philippe Douzte-Blazy'ye, Fransız parlamentosunun oylamaya hazırlandığı 'Soykırım yok' diyene ceza öngören yasa tasarısı hakkında tepki gösterdiği dünkü gazetelerde yazıldı. 18 Mayıs'ta oylanması beklenen yasa tasarısı, İkinci Dünya Savaşı'ndaki Yahudi soykırımı, 'holokost' ile 1915 Ermeni techiri ve ardından yaşanan katliamlar arasında bağ kuruyor. Bu çerçevede, eğer yasa tasarısında değişiklik olmaz ise 1915 olaylarının Ermenilere yönelik bir soykırım olmadığını söylemenin de Fransa yasalarına göre bir yıl hapis ve 45 bin avro para cezası gerektiren bir suç olması isteniyor. Gazete haberlerine göre Gül, Fransız muhatabına 'Ben söylersem, beni de hapse mi atacaksın?' diye sormuş.
Fransa'nın böyle bir yasayı çıkarması durumunda Türkiye'nin Paris'e yeni gönderdiği büyükelçisi Osman Korutürk'ü Ankara'ya çekmekten, Fransa ile ekonomik ilişkileri dondurmaya dek bir dizi tepki göstereceği Ankara'da konuşuluyor.
Bu tepkiler arasında Türkiye'nin yakında kurmayı planladığı nükleer enerji santrallarından Fransız şirketlerini dışlama da bulunuyor.
Geçen hafta, 25 Nisan'da, Kanada Başbakanı Stephen Harper bir basın toplantısındaki soru üzerine, geçen yıl Kanada Parlamentosu'nun 1915 olaylarını soykırım olarak taşıması kararını hatırlattıktan sonra, kendisinin de aynı görüşte olduğunu söylemişti. Bunun üzerine, Dışişleri kaynaklı olarak, Kanada ile ilişkilerin soğutulacağı ve Kanada'nın nükleer santral projesinden dışlanacağı haberleri yayılmıştı.
Güzel. Türkiye'de nükleer enerji santralı için talip olan üç girişimci grubundan ikisini (Kanada ve Fransız-Alman) kendi elimizle böylece elediken sonra üçüncüsüne (ABD-Japonya) mecbur kalacağız demektir. Yine aynı şekilde, Fransa'ya ambargo uygulayacağımıza göre, dün Savunma Sanayii Müsteşarı Murad Bayar'ın Anadolu Ajansı'na yaptığı 100 savaş uçağı için Eurofighter seçeneğinin de değerlendirildiği ya da saldırı helikopteri alımı için Eurocopter ile de görüşüleceği sözlerinin bir anlamı kalmıyor. Ya da bu çerçevede Ordu Yardımlaşma Kurumu OYAK'ın ortak girişimi olan Renalut ile ipleri koparmasını, Erdemir'in Arcelor ile ticaret yapmamasını, Lafarge ile yalnızca çimento ve beton üretimi değil, İskenderun Körfezi'nde yatan Ulla gemisindeki artıkları çıkarma işini de konuşmamamız gerekiyor.
ABD Başkanı George Bush, bütün diplomatik hünerimizi kullanmamız sonucu 24 Nisan konuşmasında 'soykırım' sözünü kullanmayıp bizi bir seneliğine daha mutlu ettiği için bütün bu ihalelerde ABD şirketlerine mecbur mu kalınacak? Ancak o cephede de durumun farklı olmadığı görülmeli. ABD'nin 50 eyaletinden 36'sı, 1915 olaylarını soykırım olarak kabul ettiği halde mi?
Peki, ya Türkiye'nin aktif ve emekli diplomatları, bilim adamları ve siyasetçileriyle açtığı 'Ermeni meselesinde tezlerimizi anlatalım' kampanyasının başladığı üç yıldan bu yana 1915 olaylarını soykırım olarak tanıyan parlamento sayısının ikiye katlandığını söylemenin bir yararı olur mu?
Fransa'ya, Kanada'ya bol keseden gösterilen ve hiçbir yararı olmayacağını peşinen söylemek gereken ekonomik ambargo uyarısını, diyelim Duma kararını Rus hükümetinin onaylaması durumunda, enerjide doğalgaz boru hatlarıyla göbekten bağlandığımız Rusya'ya da yapmak isteyen kimse çıkar mı dersiniz?
Ya da Ermenistan ile sınırlarımızı kapalı tutarak Rusya, İran ve bir de bu sorunun hep gündemde olmasını isteyen Ermeni diasporası örgütleri dışında kime hizmet ettiğimizi, sınırı kapalı tutmanın Azerbaycan'daki Ermeni işgalinin sona erdirilmesi doğrultusunda ne gibi adımların atılmasını sağladığını, milliyetçi klişeler kullanmadan izah edecek biri var mı?
Dış Politika Enstitüsü Başkanı Seyfi Taşhan yıllar önce anlatmıştı; geçenlerde de Hasan Celal Güzel yazdı: 1954'te Celal Bayar, ABD'ye giden ilk Türk cumhurbaşkanı olduğunda, bütün lobi çalışmasını (o zamanlar Yahudi lobisi böyle güçlü ve yanımızda değilken) çoğu eski Osmanlı coğrafyasından göçen Ermeniler, 'Bizim cumhurbaşkanımız' diyerek yapmışlar. O günlerden, bugünlere geldik. Bu konuda Yahudi lobisinin desteğini kaybedeceğimizin işaretleri de alınıyor.
Türkiye'nin Ermeni ve Ermenistan siyasetinde, ya da belki siyasetsizliğinde kara göründü.
Gemi, ya usta manevralarla kıyıya yanaştırılacak ya da karaya oturacak.