Müzakerelere 5 gün kala Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler gerilim filmi gibi. Müzakere Çerçeve Belgesi'ne yeni maddeler ekleme girişimine Ankara sert cevap verdi.
Abone olAB Daimi Temsilciler Komitesi (COREPER), 3 Ekim'de başlaması öngörülen Türkiye'nin AB'ye katılım müzakerelerinin temelini oluşturacak Müzakere Çerçeve Belgesi'ne ilişkin tartışma ve pazarlıkları yarınki toplantısında ele alacak. AB'nin yürütme organı olan AB Komisyonu tarafından hazırlanarak 29 Haziran'da onaya sunulan Müzakere Çerçeve Belgesi'nin, 3 Ekim'de müzakerelerin resmen başlamasından önce, AB karar organı olan AB Konseyi tarafından onaylanması gerekiyor. AB üyesi ülkelerin daimi temsilcilerinden oluşan COREPER'in bünyesinde sürdürülen pazarlıklar çerçevesinde, belgede bazı değişiklik ve belgeye eklemeler yapıldığı biliniyor. Avusturya, müzakerelerin olumsuz gelişmesi halinde, Türkiye için ''imtiyazlı ortaklık'' formülünün belgeye sokulmasını ısrarla önerirken, Ankara, ''tam üyelik'' dışında hiçbir hedef ve seçeneği söz konusu belgede görmek istemediğini belirtiyor. Viyana'daki Hıristiyan Demokrat hükümetin, AB'ye katılım müzakereleri başlamadan askıya alınan Hırvatistan'a destek vermeyi denediği, Türkiye dosyasını bu amaçla kullanma girişimleri nedeniyle eleştirildiği ve yalnız bırakıldığı biliniyor. -ONAY SÜRECİ- Diplomatik kaynaklar, COREPER'de Avusturya'nın ikna edilmesi ve bu ''son engel''in aşılması gereğine değinirken, üzerinde uzlaşma sağlanacak Müzakere Çerçeve Belgesi'nin ''yazılı onay'' sürecine sokularak 3 Ekim sabahına hazır olabileceğini veya 3 Ekim'de, Lüksemburg'da toplanacak olan AB Genel İşler Konseyi'nin gündeminde, ''tartışmasız onaylanacak'' maddeler arasına girebileceğini ifade ediyor. COREPER'de uzlaşma sağlanamaması halinde belgeye ilişkin tartışmaların 3 Ekim'deki dışişleri bakanları düzeyindeki AB Konseyi'ne taşınması olasılığı, AB dönem başkanı İngiltere tarafından şiddetle reddediliyor. İngilizler, onay sürecinin 3 Ekim sabahına kadar uzatılması halinde, ''Türk dışişleri bakanının, elinde valiz ile Ankara havaalanında bekletilemeyeceğini, bunun Türkler açısından kabul edilemez, aşağılayıcı bir tavır olacağını'' belirtiyor. Dönem Başkanı İngiltere, COREPER'de sorunların aşılamaması halinde, 2 Ekim Pazar akşamı, Lüksemburg'da, olağanüstü AB Konseyi toplantısı düzenlemeyi ve 25 ülkenin dışişleri bakanını bir araya getirmeyi planlıyor. Ankara'dan gelen mesajlar, Türkiye'nin, onaylanmış belgeyi görmeden Lüksemburg'a gelmeyeceğine işaret ediyor. Müzakerelerin ancak Türkiye'nin de kabul edebileceği bir metinle başlayabileceği hatırlatılıyor. -MÜZAKERE ÇERÇEVE BELGESİ- Türkiye'nin AB'ye katılım müzakerelerinde ''yol haritası'' olarak nitelendirilen Müzakere Çerçeve Belgesi'nin onay bekleyen son taslağında, özellikle Kıbrıs Rum kesimi, Yunanistan, Avusturya ve Fransa'nın ısrarlı girişimleri sonunda, ''AB'nin sindirme gücü'' ile ilgili ifadelere ağırlık kazandırılıyor ve ''AB hazır olmazsa, Türkiye hazır olsa bile giremez'' mesajı yansıtılıyor. Belgeye, Rum kesiminin, başta NATO olmak üzere uluslararası kurumlara üyeliğinin ''Türk vetosuyla engellenmesine'' son vermek amacını taşıyan bazı ifadeler de sokuluyor ve ''Türkiye'nin, AB üyelerinin uluslararası örgütlere katılımlarını engellememesi'' gereğine değiniliyor. Müzakerelerin Türkiye ile ''25 AB üyesi devlet'' arasında yapılacağına ilişkin vurgunun güçlendirilmesinin de söz konusu olduğu gözlemlenen belgede, ''Kıbrıs Cumhuriyeti'' dahil, tüm AB üyeleriyle ilişkilerin normalleştirilmesi de isteniyor ve Türkiye'nin Ek Protokol'den kaynaklanan tüm yükümlülüklerini yerine getirmesi talep ediliyor. ''Ucu açık'' ve ''sonucu önceden garanti edilemeyecek'' olan müzakerelerin hedefinin AB'ye katılım olduğu belirtilirken, Türkiye'nin, AB'ye üyeliğin tüm yükümlüklerini tam olarak üstlenememesi halinde, mümkün olan en güçlü bağ ile AB'ye bağlı kalmasının önemine değiniliyor. Avusturya, bu bölüme ''imtiyazlı ortaklık'' seçeneğini dahil ettirmek istiyor. Türkiye'de demokrasi, insan hakları ve temel özgürlükler ile AB'nin temel aldığı hukuk değerlerinde ciddi ve kalıcı bir ihlal olması halinde müzakerelerin, Türkiye'nin görüşünün de alınmasından sonra, nitelikli çoğunlukla askıya alınabileceği ifade ediliyor. Belgede, müzakerelerin ilerlemesinin Türkiye'nin göstereceği çabalara bağlı olacağı mesajı verilirken, söz konusu ilerlemeyi etkileyecek unsurlar arasında iyi komşuluk ilişkileri ve Kıbrıs konusuna değiniliyor. Taslakta, Türkiye'nin AB'ye katılım sürecinde ve sonrasında, kişilerin serbest dolaşımı, yapısal politikalar veya tarım gibi alanlarda olası uzun geçiş dönemlerinden, derogasyonlardan, özel düzenlemelerden ve kalıcı koruma önlemlerinden söz ediliyor. -BAŞLIKLAR- Müzakereler belirli başlıklar çerçevesinde yürütülecek. Tüm başlıkve dosyalar üzerinde genel bir anlaşmaya varılıncaya kadar, belirli başlıklarda sağlanan uzlaşma, belirli dosyaların kapatılmasına yol açmayacak. Türkiye'yi yakından izleyecek olan Komisyon, Konsey'e bilgi verecek. Konsey, söz konusu başlığın müzakereleri konusunda yeni adımları kararlaştırırken, Komisyon'un değerlendirmesini dikkate alacak. Müzakere Çerçeve Belgesi'nde müzakereler şu başlıklar altında sıralanıyor: Malların serbest dolaşımı, kişilerin serbest dolaşımı, hizmet verme özgürlüğü, sermayenin serbest dolaşımı, kamu ihaleleri, şirketler, telif hakkı, rekabet politikası, mali hizmetler, bilgi toplumu ve medya, tarım ve kırsal kalkınma, gıda güvenliği ve veteriner politikası, balıkçılık, ulaştırma politikası, enerji, vergilendirme, ekonomik politika ve para politikası, istatistikler, sosyal politika ve istihdam, yatırım ve sanayi politikası, bölgesel politika ve yapısal araçların koordinasyonu, yargı ve temel haklar, adalet, özgürlük ve güvenlik, bilim ve araştırma, eğitim ve kültür, çevre politikaları, tüketici ve sağlık koruması, gümrük birliği, dış ilişkiler, güvenlik ve savunma politikası, mali kontrol, bütçe, kurumlar ve diğerleri. -GERİLİM STRATEJİSİ- Brüksel'de bazı diplomatik kaynak ve gözlemciler, ''AB'nin gerilim stratejisinin'' son ana kadar devam edeceğini ileri sürerken, bu ''taktiğin'', ''Türk ve AB kamuoylarını yanıltmaya yönelik olduğunu'' iddia ediyor. AB'nin ''küçük, sorunlu ve güçsüz'' üyelerinden Avusturya'nın, diğer 24 üyeyi karşısına alarak, ''tek başına'' Türkiye karşıtı bir muhalefet sürdürdüğü görüntüsü yansıtılmak istenmesini, ''fazla basite indirgenmiş bir taktik'' ve ''danışıklı dövüş'' olarak nitelendiren bu gözlemciler, bu yöntemle ''gerilimin tırmandırıldığını'', ''Türkiye'nin önüne koyulan zor talep veya koşulların, zor elde edilmiş birer lütuf gibi gösterilmek istendiğini'' anlatıyor. Gelişmeleri yakından izleyen AB medyasında da, ''Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkan bazı Avrupalı diplomatların, kulislerde seviyesiz manevralarda bulundukları'', ''gerginliğin suni olarak tırmandırıldığı'' ve ''bazı ülkelerin, Türkiye'yi müzakere masasından kaldırmak için taciz edercesine baskı uyguladıkları'' gibi yorumlar görülüyor. ''Tarihinin en büyük krizini yaşayan ve anayasa referandumlarından sonra ortaya çıkan olumsuz tabloyu Türkiye dosyasıyla örtbas etmeye çalışan bir AB''den söz eden gazeteciler, ''uzun müzakereler sonunda Türkiye'nin AB hedefine ulaşacağı, ancak bu gidişle, o dönemde üye olmaya değer bir AB'nin kalmayacağını'' anlatarak, işi mizaha vuruyorlar. ''AB'nin gerilim stratejisi'' üzerinde duranlar, Avrupa Parlamentosu'nda, 3 Ekim'e bir hafta kala bir ''Kürt konferansı'' ve bir ''Ermeni konferansı'' düzenlenmesinin ve Türkiye karşıtlarının bu çatı altında bir araya getirilmesinin ''tesadüf olmadığına'' işaret ediyor. AB'nin, gerilimi müzakerelerin sonuna kadar sürdüreceğini savunanlar, ''son sözü Fransız halkının, referandum ile söyleyecek olmasını'' hatırlatıyor, başka AB halklarının da referandum zincirine katılacağına kesin gözle bakıyor. Brüksel'de son ana kadar boş durmayan Türkiye karşıtları, başkent sokaklarına çeşitli korsan afişler asıyor. ''Türkiye'ye hayır'' yazılı bu afişlerde, Türk ve ABD bayrakları yan yana gösterilirken ''Eurotürkistan'' ifadesine yer veriliyor. Bu tür girişimlere rağmen, ''Türkiye karşıtlığı politikasının fazla yarar sağlamadığını Almanya örneğinde gören'' politikacıların sayısının arttığı dikkati çekiyor. Fransız Halk Hareketi Birliği lideri ve İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy'nin bile ''lisan yumuşattığı'' gözlemleniyor. Müzakere Çerçeve Belgesi'nde ''hassas kelimeler'' üzerinde oynanmasının ve ''gerilimin son ana kadar tırmandırılmasının'', Türkiye'nin de ''son anda'' Lüksemburg'a gelmekten vazgeçmesine yol açabileceğini savunan diplomatik kaynaklar, 17 Aralık 2004 zirvesinde yaşanan bazı sahneleri hatırlatırken, ''25 ülkenin devlet ve hükümet başkanları, 3 defa masadan kalkan Türk Başbakanı'nın arkasından koşarak, 3 Ekim'de müzakereleri başlatmak için ortak karar almışlardı'' diyor. Yaşadığı büyük kurumsal krizi, itibar kaybını ve iç güven bunalımını daha fazla derinleştirmesi kendi sağlığı açısından mümkün gözükmeyen AB'nin, 25 devlet ve hükümet başkanı tarafından Türkiye'ye verdiği sözü tutması ve müzakereleri 3 Ekim'de başlatması bekleniyor. Diplomatlar, pratikte, ''müzakerelerin başlamasına tek engelin Türkiye olabileceğini'', son sözün, Müzakere Çerçeve Belgesi'nin onaylanmış halini görecek olan Ankara tarafından söyleneceğini ifade ediyor ve ''Türkiye'nin de, daha fazla zorlanmaması gereken bir sindirme kapasitesinin olduğunu'' ekliyor.