Filistin lideri Mahmud Abbas’ı en üst düzey devlet protokolü ile ağırlayan Türkiye, son dönemdeki Hamas yanlısı görüntüsünden uzaklaşıp Hamas’la Fetih arasında denge politikasına dönüş yaptı.
Abone olTarihi 29 Kasım oylamasının ardından Filistin lideri Mahmud Abbas’ı en üst düzey devlet protokolü ile ağırlayan Türkiye, son dönemdeki Hamas yanlısı görüntüsünden uzaklaşıp Hamas’la Fetih arasında denge politikasına dönüş yaptı.
Filistin’in BM’de üye olmayan gözlemci devlet statüsünü kazanmasının ancak Filistin’de birlik hükümeti kurulursa anlamlı ve işlevsel olacağının altını çizen Türkiye, her iki grupla temasında da aynı noktanın altını çizmeye özen gösteriyor.
Birlik mesajı
Abbas’ı Çankaya Köşkü’nde ağırlayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Hamas ile Fetih grupları arasındaki fikir ayrılıkları ile ilgili bir soru üzerine, “Şüphesiz ki böyle kritik bir süreçten geçilirken artık bu bölünmüşlüğün muhakkak sona erdirilmesi gerekiyor.
Biz de düşüncelerimizi kendisiyle paylaştık. Bu konuda bildiğiniz gibi zaman zaman katkılarımız da söz konusu oluyor. Ümit ederiz ki kısa süre içerisinde Filistin'in birliği, bütünlüğü sağlanır. Bu, uluslararası arenada da Filistin davasına ayrı bir güç katacaktır” diyerek Türkiye’nin yaklaşımını dile getirdi.
Ankara’nın Hamas’la yakınlaşmasının temelinde örgütün siyasi lideris Halid Meşal ile kurulan yakın ilişki yatıyor. Ankara’ya ilk kez 2006 senesinde gelen ve o tarihten bu yana başta Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olmak üzere Türk yetkililerle yakın çalışan Meşal’in geçen hafta gerçekleştirdiği Gazze ziyaretine ve Hamas’ın 25. yıl kutlamalarına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı da davet etmiş ama olumlu yanıt alamamıştı.
Ortak hedef, tanınan bir Filistin devleti
Basına da yansıyan bu habere göre, Erdoğan gitmek istemesine karşın Filistinli grupların bütünleşme çabalarına olumsuz etkide bulunmamak için olumsuz yanıt vermek durumunda kaldı.
Bunun ardından Abbas’ı üst düzey bir protokolle ağırlayan hükümet, hem dengeyi sağlama hem de her iki gruba da ortak hedef ve amacın tüm dünya tarafından tanınan bir Filistin Devleti olduğunu göstermiş oldu.
Bu kapsamda, Abbas’ın birkaç hafta içerisinde Hamas ve Fetih heyetlerinin Kahire’de buluşarak geçen sene Şubat ayında üzerinde uzlaşılan anlaşmanın yaşama geçirilmesi konusunda yeniden görüşeceklerini açıklaması önemli bir gelişme olarak görülüyor.
“Seçimler yapılacak, daha sonra birleşmiş bir Filistin hükümeti oluşturulacak, sonra da bütün Filistinli kuruluşların birleştirilmesi için çaba harcanacak. Şimdi tek derdimiz budur,” diye konuşan Abbas, bütünleşme sürecinin uzamasına gerekçe olarak BM’ye yaptıkları üye olmayan devlet statüsü başvurusu ve İsrail’in Gazze operasyonunu gösterdi.
Abbas, “İki önemli tecrübeden geçtik. Bundan dolayı zorunlu bir şekilde özellikle uzlaşıyla ilgili tekrar bu girişimi canlandırmamız gerekiyor,” dedi.
Şubat ayında Doha’da sağlanan uzlaşma uyarınca, Gazze’yi yöneten Hamas ve Batı Şeria’yı yöneten Fetih seçimler sonucunda birleşik bir hükümet kurup bölünmüşlüğü sona erdirecekler. Ancak seçim komisyonun oluşumu konusundaki sorunların aşılamaması ve Gazze’de nüfus sayımı ve dolayısıyla seçim kayıtlarının tamamlanamaması nedenlerinden dolayı seçimler konusunda henüz bir adım atılamadı.
Filistin UCM’ye başvurur mu?
Uluslar arası kamuoyunun üzerinde en çok durduğu konulardan biri de Filistin’in BM’den beklediği statüyü almasının ardından İsrail’i hem Filistinliler’e dönük saldırılar hem de yerleşim politikalarından dolayı Uluslar arası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) şikayet edip etmeyeceği.
“Biz statüyü kazandıktan sonra gerçekten bütün ilgili ihtisas sahibi ve BM'ye bağlı örgütlere başvurma hakkını kazanmış olduk. Bizler esasında UCM'ye fazla hevesli değiliz, eğer İsrail uluslararası ve meşru durumlara bağlı kalırsa” yanıtını veren Abbas, kırmızı çizgilerinin ise özellikle E1 bölgesindeki yerleşim planları olduğunun altını çizdi.
“Bu plan Batı Şeri’yı ikiye böler, bunu kırmızı çizgi olarak görüyoruz” diye konuşan Abbas, bunu engellemek için şiddet dışında her yolu deneyeceklerini, bunun içinde UCM gibi yolların olduğunu da kaydetti.