BIST 9.948
DOLAR 35,20
EURO 36,71
ALTIN 2.974,02
HABER /  GÜNCEL

ANAP'ta neler oluyor?

ANAP lideri Nesrin Nas, İnternet Haber yazarlarının karşısına oturdu, "ANAP'ta neler oluyor?" sorularına cevap verdi. Nas, röportajda pek çok kişinin de nasırına basıyor..

Abone ol İnternet Haber'in bu haftaki röportaj konuğu olan ANAP lideri Nesrin Nas, ANAP'ın nereye koştuğundan, AB'ye, kamusal alandan türbana pek çokolaya değindi. Nas, özellikle Türkiye'deki siyasi yapıyı eleştirdi, kurumsallaşma yönünde ilginç açıklamalar yaptı. İşte o röportajın ilk bölümü:

Hadi Özışık-
Önce siyaset konuşalım isterseniz daha sonra teknoloji ile ilgili zaten internet gazeteciliği hakkında bayağı bilgi edinmiş dersinize çalışmışsınız gibi geliyor. Şimdi Nesrin hanım. Siz ANAP'ın genel başkanlığına geldikten sonra bir hareketlenme olacak umudu vardı bu seçim tabiki sizin için çok kısa bir dönemde başarı elde etmeniz söz konusu olamadı.Bunu vatandaşta biliyor gazteciler de biliyor.Ama sonrasında sanki böyle bir umutsuzluk var varlık gösteremedi Nesrin Hanım. Bir söylenti değil direk olarak konuşulan şeyler bunu sizin partililerinizde konuşuyor. Size geçmişte oy veren vatandaşta konuşuyor, gazetecide konuşuyor. Nesrin Nas neden etkili olamadı yoksa etkili oldu da biz mi göremiyoruz?

Nesrin Nas- Şimdi tabi yani bu siyasetin lider değişikliğinden ne beklediğinize bağlı. Yani bizde siyasette siyasi partiler bir bütün olarak kendilerini yenilemeden, yani organizasyonlarını misyonlarını geleceğe uzatmadan sadece lider değiştirerek hızla yükselebileceklerini düşünürler. Lider değişikliği sihirli bir değnektir. ANAP neden bu hale geldi ya da Doğru Yol Partisi neden bu hale geldi sorusuna hem siyasetçiler, hem çoğu köşe yazarı hem bir çok entelektüel hep zamanında gerekli lider değişikliklerini yapamamak gibi bir şeye düğümlerler işi. Şimdi birincisi toplumun alışkanlıkları ve bu beklentileri ister istemez herhangi bir siyasi partideki genel başkan değişikliğine ilişkin çıtayı çok yükseğe çıkarıyor. Yani genel başkan değişti mi otomatik olarak bir sihirli değnek partiye dokunacak ve bu parti o yeni kişinin heyecanıyla yani liderin kendi heyecanıyla liderin kendi vizyonuyla bir yerlere varacak. Şimdi bu tabi ki belirli dönemlerde siyasetin çok sıkıştığı dönemlerde belli kişilerin işine çok yarayabilir ve belli dönemlerde gerçekten ciddi liderler çıkarabilir. Yani bir Turgut Özal böyle bir ortamın ürünüdür. Anlamda baktığımızda belki kısmen Erdoğan da böyle bir şeyin ürünüdür ama Türkiye artık siyaseti başka bir biçimde ele almak zorundadır. Bunun zamanı geldi ve geçiyor. Hele Avrupa Birliği ile müzakerelere başlama kararını beklediğimiz bu günde eski siyaset yapma tarzımız ve alışkanlıklarımızla o süreçte ayakta kalabilmemiz bakın çok iddalı konuşuyorum ayakta kalabilmemiz bile mümkün değildir. Eski siyasi alışkanlıklarla da öyle.Yani bir kere siyaseti gerçekten önce kurumsallaştırmamız lazım, ideolojik çerçevesini çok ciddi bir biçimde oturtmanız lazırm, birtakım kavramları doğru dürüst ve evrensel içerikleriyle kullanmamız lazım. Çok somut olarak AK Parti'den örnek vermek istiyorum. Muhafazakarlık bir siyasi ideoloji veya rejimin adı değildir. Muhafazakarlık bir yaşam biçimidir. Şimdi bir yaşam biçimini bir ideolojiyi  bir rejimle karıştırırsanız zina olayında olduğu gibi duvara toslarsınız. Bunu aşmadan kavramları evrensel içeriğiyle yerli yerine oturtmadan, çok acı çekeriz..

Yani siyaset bu anlamda kendini yenilemek zorunda. Bizim siyasi partilerimizde işi artık lider değişikliğinin ötesinde kurumsal olmaya iç yapılarını gerçekten demokratikleştirmeye götürmek zorundadır. Demokratik liderler seçilmek zorundadır. "Bizim liderimiz çok demokratiktir" diye övünmeden parti içi demokrasi, karar alma süreçlerinin demokratik olmasına doğru kaydıran bir yeniden yapılanmayı yaşamak zorundalar siyasi partiler. Kabi bu ihtiyacı kim ne şekilde görüyor hissediyor bilemiyorum.Yani sorunların çözülmemiş olmasının tüm sorunlarını tüm ağırlığıyla yaşıyoruz. Toplum olarak tüm ağırlığıyla yaşıyoruz. Hatta tek parti iktidarında siyasi istikrarsızlık yaşayarak yaşıyoruz bugün olduğu gibi. Ama bu tek parti iktidarındaki siyasi istikrarsızlığın sebebinin işte o lider partileri olduğunun farkına varmadan ve onun adını çok açık bir şekilde koymadan ve siyasetin ve siyasi partilerin kurumsallaşması konusunda kafa yormadan oraya gelmeden bunları yaşıyoruz. Bana ilişkin beklentide biraz bu ortamdan kaynaklanan bir beklenti. Oysa Anavatan Partisi'ne genel başkan olduğum anda, ilk yaptığım işlerden bir tanesi partinin kurumsal yapısını ve kurumsal karar alma mekanizmalarını güçlendirecek ciddi bir çalışma iyapmak oldu. Yani bir bütün olarak yeniden yapılandırmayı hedefledim. Bir kere mevcut misyonunu, yeni çağın şartlarına oturtmakla başladık işe ve yeni bir program yazdık. Vizyonumuzu bu anlamda yeniledik, çağdaşlaştırdık. Ama bu 83 vizyonundan kopmak anlamında değil. Teşkilatlarımızı kurumlarımızı ve bu süreçlerin işleyişini, yani bu mekanizmayı yenileyecek daha demokratik hale getirecek tüzük değişikliğine devam ettik. Şimdi kurumsal çalışmanın son ayağı zaman zaman basında da başka uç noktalarda tartışılıyor. ANAP'ın, değişikliği, kurum değişikliği gibi. Logomuzu biraz yumuşatma biraz daha çağa uydurmaya çalışıyoruz. Anavatan Partisi'nin yenilendiğini vurgulayacak, belki isim de değişecek ama bu Yeni Anavatan Partisi olabilir. Bütün bunlardan sonra ancak bir şey yapılabildil mi yapılamadı mı onu o zaman değerlendirmeyi tercih ederim.

Süleyman Özışık- Değişiklik basında yer aldığı gibi mi olacak. Yoksa basın olayı yanlış mı anlatıyor?

Nesrin Nas- İsim değişikliğinde anlaşılan şu oldu. Anavatan adı kalkacak yerine başka ad konulacak gibi bir algılama oldu. Oysa bizim düşündüğümüz bu değil. Anavatan'ın 21 yıldır Anavatan Partisi'nin ciddi bir kurum haline gelebilmesi ve o kurumsallaşmayı tamamladığını vurgulayacak ama aynı zamanda Anavatan Partisi'ni Türkiyede yeniliklerin ilklerin partisi olduğunu söyleyecek ama yinede partideki bir yenilenmeyide toplumun gözü önüne getirecek

Hadi Özışık-Bu logoyla mı olacak yani?

Nesrin Nas- Şimdi logo ayrı. Bu isme bir yenilik eklemek lazım. Ama logoya gelince bakın logoyla profesyonellerin gerçekten çalışması gerekiyor. Şimdi siz internet gazeteciği yapıyorsunuz toplum değişmeseydi internete dönük bir talep olmasaydı siz burda olmazdınız. Bu ekranlarda gazetecilik yapmazdınız. İnsanlar ekranlardan okumak ve taramak gibi bir kolaylığı yakaladığı zaman geri dönmeniz mümkün değil. Toplum değiştikçe toplumun renkleri algılaması değişir. Renklere ilişkin yorumu değişir. Simgelere ve sembollere bakışı değişir. Yani bütün bunları karşınızdaki değişen toplumun bu günde hangi rengi hangi sembolu hangi şekli ne şekilde algılıyorun araştırmasını yapmamız lazım. Bizim aslı logomuz arı ve petektir ama, arı ve peteği ne şekilde sunalımın tartışmasını yapıyoruz.

Hadi Özışık-Arı petek kalacak yani?

Nesrin Nas-Arı petek kalacak bu değişmez. Tek düşüncemiz, "arı peteği ne şekilde sunalım" şeklinde..

Baki Karakol- Türkiye üzerinde arı..

Nesrin Nas- "Türkiye üzerinde arı mı? Daha sembolik bir sunum mu yapalım?" türünden..Yani gençlerin sembollere verdiği önem değiştikçe sizde kendinizi değiştirmek zorundasınız. Bunu sadece ben yapmıyorum bunu bütün dünyada yapıyor.

Hadi Özışık- Kadrolarını da yeniledi ama?

Nesrin Nas- Kadrolarını yeniledi ama, sadece kadrolarla falan da kalmadı. Bütün bunları tamamladıktan sonra bütün bunları yaptığını kamu oyuna anlatmanın en kısa ve en vurucu yolunu seçti. Bende bütün bunları yaptıktan sonra kamu oyuna çıkıp uzun uzun size anlatabilirim sizin aracılığınızla belli kitlelerede seslenebilirim ama geniş kitlelere uzun uzun "Bunu bu nedenle yaptım, şu nedenle yaptım" demek kolay değildir bunun çok kısa bir yolunu bulman lazım yani insanların "Yeni olan nedir?" sorusunu sordurmam lazım.

Hadi Özışık- O zaman biz soralım nedir yeni olan?

Nesrin Nas- Onun için bu isim değişikliğini yapıyorum. "Yeni olan nedir?" sorusunu sordukları zaman, "Bakın yeni partidir, bakın liderlik sultasına son veren partidir.Bakın gençlik kotası koymuş, bu cesareti göstermiş. Bakın %33 kadın kotası koymuş bir partidir. Bakın delege seçimini aynı anda mahallende 3 sandık koyarak genel merkezin etkisi gücü kalem oynatması olmadan gerçekten üyelerin katılımıyla seçmiş bir parti. Bu anlamda demokratik kurumsallaşmış lidere bağlı olmayan lider ayrıldığı zaman da partinin yarısını alıp götürmeyen, ayakta kalacak bir Anavatan Partisi" diyebilmem lazım.

Süleyman Özışık - Ne kadar zamana ihtiyacınız var bunun için?

Nesrin Nas- Bunun için 6 aya ihtiyacımız var . Yeniden yapılanmak kolay bir iş değildir. Ancak 2005'in ortalarına doğru biter. Bu kolay bir iş değildir, bu çok ciddi çalışılması gereken bir iştir. Şu anda siyaset bilimciler, sosyologlar, bu konuda uzman olan reklamcılar, halkla ilişkiler uzmanları onlarla birlikte çalışıyoruz.

Süleyman Özışık- Yeni Anavatan Partisi isminde kararlı mısınız?

Nesrin Nas-Yani bakın "Yeni" isminde kararlı değilim. Bunu bir örnek olarak söyledim..Ama giderek oturuyor gibi geliyor bana. Bazı şeylerinde oturmasını bekleyip ona göre bakacağız.

İrfan Sapmaz- Nesrin Hanım. Özellikle bu son seçimlerden sonra artık insanlar, ideolojilerine göre fikirlerine göre partilere oy vermek istemiyorlar. Bir AKP de bunu gördük yani yeni bir partiydi herşeyden önce ve AKP'ye oy verenlerin hepsi Tayyip Erdoğan'ı çok sevdiğinden yada bu partiyi çok sevdiğinden oy vermedi diye düşünüyorum. Daha çok bunun arkasında Türkiyenin içine düştüğü ekonomik kriz etkendi bu çerçevede. ANAP'ın bu yeni oluşumunda ideolojinin yeri nedir? Bunu çok ön plana mı çıkartmak istiyorsunuz? Yada daha tarafsız, ideolojiyi geri plana atıp ne yapmak istiyorsunuz bu anlamda.

Nesrin Nas - ANAP'ın aslında ideolojisi son derece net açık. Yani o anlamda baktığınızda ANAP liberal bir partidir ANAP'ın ideolojisi liberalizmdir. Yani bu 1983'te kurulduğunda da liberalizmdi. Bakın başta konuşurken bir şey söyledim. Muhafazakarlık bir yaşam biçimidir. Liberal olmazsanız muhafazakarlık yaşam biçimine saygılı olamazsınız saygı duyamazsınız onun varlığını sağlayamasınız koruyamazsınız. O nedenle ANAP'ın ideolojisi bellidir. Aslında Tayyip Erdoğan'ın gitmek istediği yer var. Hızıyla ulaşmak istediği Avrupa Birliği’nin siyasi ve ekonomik rejimi liberaldir.Bu anlamda Anavatan Partisi liberal bir partidir ama sizin söylediğiniz çeşitli içerikleriyle ideolojik partiler varolmaya hep devam edecektir. Merkez siyasetinde temel ideolojimiz temel felsefemiz liberal ideolojidir. Ekonomik ilişkilerde de ahlaki düzenlemede de ve siyasette de insan haklarını özgürlüklerini öne koyan özgürlüklerin asıl sınırlamaların istisna olduğu bir yapıyı vurgulayan ve ısrarla orada duran bir felsefedir. Onun ötesinde geçici koalisyonlar bu tür kriz ortamlarında olabilir. 83 de de ANAP'tada geçici bir koalisyon oluşmuştu 2000 li yıllarda. AKP'de de geçici koalisyonlar olmuştu. Yani Refah, Fazilet ve Saadet partisi dönemlerinde. Ama şunu belirtmeliyim ki, o koalisyonlara sebep olan ortam yumuşamaya başladığında insanlar artık kendi asıl alanlarıyla ilgilenmeye başladığında yavaş yavaş kendi mecralarına, kendi kanallarına kayar AKP'de zaten o nedenle bir muhafazakar demokratlık ideolojisini oturtmaya çalıştı. Bana sorarsanız siyasi ve ekonomik anlamda tutarlı olmayan bir çıkıştır AK Parti'nin çıkışı..

Hadi Özışık-Siz orada dediniz ki "Giden liderin partisinin yarısını götürmemesi gerekiyor." Giden liderler ANAP'ın yarısını götürmüş mü?

Nesrin Nas- E yani yarısı gidiyor tabi. Siyasi partilerin örgütlenmesi şart. Genel başkan gelir, en güvendiği adamları yanına alır. Yanına aldıkları da kendi güvendiği adamları yanlarına alırlar. Bu böyle bir piramit şeklinde örgütlenilir. Kurumsal bir kültür oluşmadığı zaman genel başkan ayrıldığı zaman diğerleri de zaten kendi varlıkları genel başkanın varlığına bağlı olduğu için bununla beraber partinin dışına taşarlar. Partinin yarısını alıp götürürler. Bu bütün partilerin yaşadığı bir şeydir. Yani Musut Yılmaz ne kadar götürdü? Ondan önce Turgut Özal ne kadar götürdü? Ali Talip Özdemir ne kadar götürdü meselesi değil bu. Tansu Çiller de de böyle olmuştur, Demirel de de böyle olmuştur. Buna Türkiye'deki tüm siyasi partiler dahildir. Yani bizim siyaset yapma kültürümüz ne yazık ki böyle oluşmuş. Çünkü bakın, bununda temel sebebi şu.. Siyasi partilerin kurulma sebebi toplumda öyle bir talebin öyle bir görüşün öyle bir ihtiyacın varlığı değildir. Temel sebebi parti içi demokrasinin yokluğudur.Parti içi atraksiyonlar kendi görüşünü ifade etme yolu ve yöntemi bulamayanlar önce parti içi muhalefette bir süre sonra zaten biz dışlanacağız hiçbir şekilde listelerde yeralmayacağız düşüncesiyle doğarak gelmişlerdir. Parti içi demokrasiyi sağlayamadığınız zaman partiniz ilerde yeni doğumlar yapmaya adaydır. Bu batıda da böyle. Batıda asırlardır bu dağılma süreci daha sonra belli ana akımlarda toplanmayı beraberinde getirmiş..

Hadi Özışık- Geçmişteki yönetime çok fazla eleştiri götürmek istemiyorsunuz anladığım kadarıyla?

Nesrin Nas -Şimdi bakın sözünüzü kestim. Eleştiri götürmek değil mesele. Zaten mesele burada şahıslar meselesi değil..

Hadi Özışık- Şunu söylemeye çalışıyorum. Turgut Özal'dan başladığımızda Turgut Özal acaba Çankaya Köşküne çıktıktan sonra kendisiyle beraber partinin yarısını götürdü mü? Ben buna hayır diyorum çünkü bıraktığı parti en yukarıdaydı. Çankaya'da içi acıyarak izledi partiyi, hatta parti kuracaktı. Kendi bıraktığı partinin darmadağın hale getirilmesinden sonra parti kuracaktı. Kurdu da ama ömrü vefa etmedi o partinin başına geçmek için. Şimdi şu çıkıyor ortaya.. "Benden sonrası tufan" politikası izleniyor sanki. Yani Mesut Yılmaz'ın partinin başındayken "Ben siyaseti bırakıyorum şu kişi yapsın" dedi. Oysa"Bu parti bizim. Arkadaşlar, ben siyaseti bırakıyorum. Külliyen bırakıyorum" deseydi kimse kalmayacak mıydı orada. Ali Talip Özdemir'in bir şey götürdüğünü ben zannetmiyorum çünkü kısa vadede geldi ve gitti.

Nesrin Nas - Bakın Mesut Yılmaz veya Özal, Ali Talip Özdemir meselesi değil bu. Türkiye'deki siyasetin genel tarzıdır. Bundan bahsediyorum. Malesef bugün bile liderler gittiğinde partinin yarısını kendisiyle götürüyor.

Baki Karakol- Ama ne vakit ki siz yerdeki ANAP'ı kaldırıp iktidara taşırsanız o zaman lider olursunuz.

Nesrin Nas- Haklısınız. O zaman lider olurum..

Baki Karakol- ANAP iktidardan düştüğü için mi, yönetiminden dolayı mı, yoksa Türkiye nin koşullarından dolayı mı seçim kaybetti? Mesut Yılmaz bırakmak zorunda kaldı bi kere. ANAP'ın kendi içinde biz öz eleştiri yapması gerektiğini düşünüyorum. ANAP böylesine aşağılara indi.

Nesrin Nas- Şimdi Baki Bey.. Bunun öz eleştirisini biz çok acımasız bir biçimde yaptık. Onu yaparken de kendimize çok ağır bir şekilde yüklendik gerçekten.. 1983 de kurulduğu andan itibaren Anavatan Partisi'ni masaya yatırdık. Nerede neleri kaçırdık. ANAP'ın bu hale gelmesindeki temel faktörler nelerdir? Bunda genel başkanların kişilerin etkisi nedir? bunda dünya koşullarının etkisi nedir bunda ülkenin karşı karşıya bulunduğu durumların etkisi nedir hepsini tek tek değerlendirdik Şimdi Anavatan Partisi ile ilgili özetle şunu söyleyebilirim. Kurulduğu andan itibaren olağan dışı koşulların olduğu bir ortamda kurulan ve kurulur kurulmaz iktidara gelen bir Anavatan Partisi.. Rahmetli Turgut Özal 'ın milliyetçi, muhafazakar, sosyal, adaletçi, liberal, diye tanımladığı bir Anavatan Partisi.. Açıkçası bir lider partisi olarak kuruldu. Şimdi liderin zafiyetlerine bağlı olarak Anavatan Partisi 83'ten sonra kan kaybetmeye başladı değişen dünya koşullarına paralel olarak.. 83 kuruluş yıldönümü.. %45'le başladı 87 seçimlerinde %38'e indi 28'e indi 27'ye indi.Ondan sonrada zaten 15, 13, 5.. İstikrarlı bir şekilde aşağı doğru indi Burada tabi değişimi doğru okuyamasının getirdiği bir sıkıntı var Anavatan Partisi'nin.. Bakın Özal Anavatan Partisin'i kurduğu zaman Anavatan Partisi'ne biçtiği misyon ve aldığı tüm kararlara baktığınız zaman, dünyadaki o dönemdeki değişim dalgasını çok doğru okuduğunu görürsünüz. Şimdi kalbiniz dünya ile aynı ritimde attığı zaman, oradaki nimetlerden yararlanmaya başlıyorsunuz. Sizde onlarla beraber yukarı doğru çıkmaya başlıyorsunuz. 87'de ülke içindeki diğer koşullar Özal ın o dünyayı izleme ve algılama gücünü biraz zayıflattı. Çünkü dikkatini ağırlıklı orarak iç siyasi gelişmelere döndürdü. Eski yasaklı siyasetçilerin affedilmesi, içeride yavaş yavaş yürüyen muhalefet Özal'ın onlarla uğraşmak zorunda olması , Özal'ın ekonomik içeriği olarak akımın sermayenin serbest dolaşımına evrildiğini görememesine sebep oldu. Onu kaçırdı. Onu kaçırdığınız zaman sorununuz orada başlıyor. Malların serbest dolaşımında yani.. Evet koruma duvarlarını aşağı indiriyorsunuz, kısmen piyasaları liberalleştiriyorsunuz, devleti o anlamda biraz daha düzenli bir hale getiriyorsunuz ama yetmiyor. Sermayenin serbest dolaşımında çok ciddi hukuki altyapıyı kurmanız lazım. Hukuki güvenliği oluşturmanız lazım. İşte o değişikliği kaçırdı Özal ve Türkiye.. O değişikliği kaçırdığı zaman Türkiyedeki değişim kaotik bir hal almaya başladı. O kaotik yapı Anavatan Partisi'nin kendisine de zarar vermeye başladı. Çünkü hukuki altyapı değişikliklerinden kopup, dışarıdan gelen sermayenin altında kalan Türkiye giderek kırlganlaşan bir ekonomiye sahip oldu. İster istemez bu bugun halen konuştuğumuz hırsızlık yolsuzluk hortumlama gibi suçlamaları algılamalarıda beraberinde getirdi. Özal hızla o kaçırdığı değişimi yakalayabilmek için kişisel kararlar ve kişisel riskler almaya başladı. O kişesel kararlar ve riskler çok doğru kararlardı. Bakın hepsi alınması gereken kararlardı. Bugün AB'ye giderken sepetimizde ne varsa Özal'ın o riskleri alması sayesinde, o cesareti sayesinde oldu. Ama maalesef o dönemde bu riskler ve kararlar, ağır suçlamaları beraberinde getirdi. Daha sonra Mesut Yılmaz döneminde iş başka bir şeye doğru kaydı. Anavatan Partisi çok gerekliymiş gibi, "Biz milliyetçi, muhafazakar, sosyal adaletçi, liberal partiyiz" den başka bir şey çıkarmaya çalıştı. Yani hiç gereği yokken kendine yeni bir kimlik tanımlamaya çalıştı. Ben zaman zaman parti içinde buna tepki gösterdim. Doğrusunu söylemek gerekirse bu konuda ANAP da Mesut Yılmaz da çok demokratikti. Yani parti içinde eleştiri her zaman vardı ve eleştiride bulunanlara hiçbir zaman kapı gösterilmedi. Lider demokratikti herkesin konuşmasına izin veriyordu. Anavatan Partisi'nde bu nedenle farklı görüşleri seslendirdiği için disipline sevk edilip partiden ihraç edilen yoktur. Ama parti içi demokrasi kişilerin istedikleri anda istedikleri gibi konuşabilmesi değildir. Parti içi demokrasi aslında alınan karaların karar alma sürecinin demokratik olması ama karar aldıktan sonra partinin tek ses o kararın arkasında durması demektir. Tam tersi olduğu zamanlar oldu ANAP'ta.. Süreçler anti demokratik ve alınan kararları hiç kimse bilmiyor. Gece bir karar alınıyor sabah o dile getiriliyor ama o kararı eleştirme süreçleri demokratik.. Parti içi demokrasi bu değildir.

Hadi Özışık- Partiden kimse eleştirdiği için ihraç edilmedi dediniz. Sadi Somuncuoğlu partinizden atılmadı mı?

Nesrin Nas-Sadi Somuncuoğlu Anavatan Partisi'nden ihraç edilmedi. Sadi Somuncuoğlu ayrıldı benim bildiğim..

Hadi Özışık-Hayır ihraca gönderilicekti. Mesut Yılmaz'a karşı 14 maddelik bir mektup yazmıştı. Ondan sonra disipline verildi, disiplin sonuçlanmadan o istifa etti

Nesrin Nas-O dönemlerde ben yoktum o nedenle o dönemi bilemem..

Hadi Özışık-Bir mektup yazdı sizin eski genel başkanınıza demokrat dediğiniz genel başkanınıza 14 maddelik bir mektup..

Nesrin Nas- Hayır hayır yapı olarak öyleydi benim bulunduğum dönemle ilişkin ben konuşuyorum. Bunlar da olmuş olabilir. Bu çürüklükler, bu kırıklar olmuş olabilir. Benim bulunduğum dönemde eğer konuşması nedeni ile ihraç edilmesi gereken kişiler vardıysa, ben onların başında gelirdim herhalde..

Baki Karakol-Sizin bulunduğunuz dönemde benim izlediğim kadarıyla tanık olduğunuz, dediniz ya "lider güvendiği adamı güvendiği adamda güvendiklerini getirir" Mesut Yılmaz, Turgut Yılmaz'ı getirdi. Turgut Yılmaz da muhasebecisini getirdi. Muhasebeciside ANAP'ın kasasını aldı gitti.

Nesrin Nas- Bunu siz söylüyorsunuz ben söylemiyorum.

Baki Karakol- Ben söylüyorum Turgut Yılmaz'ın söylemi ve eylemi farklı olmasına ya da ANAP'ın söylemi ve eylemi farklı olmasın da Turgut Yılmaz'ın da payı var mı? bana göre birinci isim odur bunu da yazmıştım

Nesrin Nas-Ben size bir şey söyleyeyim. Bu dönemde bizim kendi aramızda çok konuştuğumuz çok tartıştığımız zaman zaman dile getirdiğimiz bir şey.. "Keşke Turgut Yılmaz aktif olarak siyasette olmasaydı. Keşke merkez karar üyesi olmasaydı. Keşke Turgut Yılmaz sadece Mesut Yılmaz'ın kardeşi ve işadamı olarak kalsaydı. Mesut beye çok büyük faydası olurdu ve Anavatan Partisi'ne çok büyük katkısı olurdu. Yani bütün bunları iyi niyetle kardeşini korumak isteyerek yapmış olsa da, sonucu Anavatan Partisi'ne ve Mesut Yılmaz'a çok büyük zarar şeklinde tezahür etmiştir bu konuda benim söyleyeceklerim bu..

Hadi Özışık- Bunu partide söylediniz mi?

Nesrin Nas-Partide de konuştum Sibel Çarmıklı da şahittir..Bunu dile getirenler oldu. Dediğiniz doğru yani. Şimdi bakın bu şeyi parti kurumsallaşmadığı zaman parti giderek istitrarlı bir biçimde oy kaybetme çizgisi çiziyorsa, hemen hemen bütün partilerde aynı şey oluyor. Liderler bunu durdurabilmek için etraflarında koruyucu birtakım halkalar oluşturmaya başlıyorlar.

Baki Karakol-Sizce kurumsallaşmış parti var mı?

Nesrin Nas-Yok hayır yok. O anlamda Cumhuriyet Halk Partisi bile kurumsallaşmış değildir. Dikkat edin parti içi tartışma ve karar alma süreçleri demokratik olmayan kendi içinde yeni adamlar çıkarıp ortaya atamayan bir siyasi partiye kurumsal dememiz mümkün değildir. Eğer kurumsallaşmış olsaydı, bugün Türkiyede eski siyasetçiler yeni siyasi oluşum adı altında kendilerini pazarlama ve yeniden piyasaya sunma gibi bir gayret ve çabanın içine girmezlerdi. Ben size sorayım şimdi nasıl bir oluşum istersiniz diye sorduğum zaman hiçbiriniz bir isim söyliyemiyorsunuz. Hep bildik tanıdık dönüp dönüp siyasette gördüğünüz 5-6 kişinin etrafında dönüyorsunuz Türkiyede'ki insan kapasitesi bu kadar kısıtlı değil. Bu kadar insan çıkarabilmişse bu kadar yıllık çok partili hayatta, demek ki siyasi partiler insanların yetişmesine ve bir siyasi kültür oluşmasına imkan vermemişler. Üzerinde durmamız gereken bir meseledir bu..