BIST 9.368
DOLAR 34,53
EURO 36,17
ALTIN 2.973,22
HABER /  GÜNCEL

Analiz: 'Yeni Türkiye' yalnızlığa sürükleniyor

BBC İstanbul Muhabiri Mark Lowen, Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki Türkiye'nin dış politika çizgisini irdeliyor ve 'yalnızlaştığı' yorumlarını aktarıyor.

Abone ol

Türkçe'de eski bir deyim vardı: "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur." Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki bu ülke yalnızlığa doğru sürüklendikçe, bu deyim de kulağa daha inandırıcı gelmeye başlıyor.

Erdoğan'ın 11 yıllık başbakanlık döneminde, Türkiye'nin önemi giderek arttı. Avrupa Birliği ile üyelik müzakereleri başladı. Türkiye, başta Afrika'da olmak üzere, diplomatik varlığını güçlendirdi.

İstanbul, dünyanın en büyük havaalanına ev sahipliği yapıyor, hava yolu da, diğer şirketlere kıyasla daha çok ülkeye uçuyor.

Fakat son aylarda, belki de son iki buçuk yıldır, ters giden bir şey var. Tüm dünyadan devlet adamları Türkiye'yi hala ziyarete geliyor - ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden da bu hafta geliyor - ama Türkiye'nin dostları açıkça azalıyor.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu geçen ay, Güvenlik Konseyi'nin geçici üyeleri için oylamaya gitti. Türkiye, Konsey'de bir koltuk sahibi olacağından emindi. Fakat Türkiye koltuğu, küçük düşürücü bir şekilde İspanya'ya ve Yeni Zelanda'ya kaptırdı. Bu, Ağustos ayında cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan'ın yüzüne bir tokat gibi indi.

Her şey 'Arap Baharı'yla başladı. Türkiye, Mısır'da Müslüman Kardeşleri destekleyerek ve Suriyeli Devlet Başkanı Esad'ın hızla devrilmesine yatırım yaparak yanlış ata oynadı.

Şimdi ise, Türkiye'nin Kahire'de bir büyükelçisi yok ve Erdoğan, Mısırlı mevkidaşı Abdülfettah el Sisi'yi 'seçilmemiş tiran' olmakla itham ediyor.

Türkiye, amansızca Suriye'deki kâbusun içine çekildi ve yabancı cihatçıların sınırlarını geçmesine izin verdiği için fırça yedi. Irak, İran ve Suudi Arabistan'la ilişkiler zayıfladı.

Eski stratejik ortağı İsrail ile bağları ise lime lime oldu. Tel Aviv'deki büyükelçi çekildi, Erdoğan, ülkenin Gazze bombardımanını "soykırım yapmakla" kıyasladı.

Ama şimdi, ABD gibi eski müttefiklerle ilişkiler zayıflamış durumda.

Washington, IŞİD'le mücadele için koalisyon kurdu, Türkiye ise kenarda kaldı. ABD'nin hava üssünün de, Suriye Devlet Başkanı Esad'ın hedef alınmadığı ve Suriye'de uçuşa yasak bölge ilanına destek verilmediği sürece kullanılmasına karşı çıktı.

Erdoğan'ın geçen ay, ABD Başkanı Obama'yı, Suriye'deki Kürt güçlerin silahlandırılmaması konusunda yaptığı uyarıdan yalnızca birkaç saat sonra, ABD Kürt birliklere uçaklarla havadan silah temin etti. Bu, anlaşmazlığın en belirgin işaretiydi.

Sandıktan destek alıyor

Ekonomi ve Dış politika Araştırma Merkezi (EDAM) Başkanı Sinan Ülgen, "Hangi zeminde kaybedildiğine dair hükümet içinde bir farkındalık" var diyor ve şu yorumu yapıyor:

"Fakat Ankara bunu, Türkiye'nin ilkeli dış politika ve liderliği benimseyecek kadar cesur davranan tek ülke olduğu iddiasıyla gerekçelendiriyor."

"Bu sav Erdoğan'ın destekçilerini de ikna ediyor. Erdoğan için önemli olan da bu."

Recep Tayyip Erdoğan'a nihai gücü veren de bu. Sandıktaki eşsiz başarısı Erdoğan'a, izlediği politikalarının doğru olduğuna dair güçlü bir kanaat getirdi.

Gezi Parkı'na inşaat planlarına karşı 2013 yılı Haziran ayındaki kitlesel sokak gösterileri, Erdoğan'ı yolundan saptırmadı. Çevresindeki üst düzey yetkililer diyalog çağrısı yaptıysa da, o göstericiler için "çapulcu" dedi.

Hatta Erdoğan, kendisi ve yakın müttefikleri hakkında yolsuzluk iddiaları içeren telefon görüşmelerinin sızmasıyla çıkan krizi de atlattı.

Erdoğan'ın yanıtı, bu iddiaları 'darbe girişimi' olarak nitelemek, binlerce savcıyı ve polisin işine son vermek ve sosyal medyayı yasaklamaya girişmek oldu. En sadık destekçilerine yaslanarak, safları sıklaştırdı.

Sinan Ülken, "Erdoğan'ın Gezi protestoları ve yolsuzluk iddialarına karşı tutumu, uluslararası kamuoyunun kendisine bakışında kaymaya neden oldu" diyor ve şöyle devam ediyor:

"Türkiye'nin yalnızlaşması kendi için olduğu kadar Batı için de bir sorun. Eğer Batı, bölgedeki güvenlik hedeflerine ulaşmak istiyorsa, bunun için Türkiye'den daha iyi bir ortağı yok."

"Türkiye'nin etkisinin zayıflamasıyla, Batı da engellenmiş oluyor. Erdoğan, demokratik meşruiyetin sandıktan geleceğine inanıyor. Diğerlerinin ise Türk demokrasisinden daha fazla beklentisi var - özgür basın, bağımsız yargı ve hukukun üstünlüğü."

Orta sınıfı güçlendirdi

Geçtiğimiz haftalarda, koruma altındaki ormanlığa, 30 yasal engele rağmen, bin odalı, 615 milyon dolar maliyetli cumhurbaşkanlığı sarayı inşasından, yabancı gazetecilere sözlü saldırıya, Amerika'yı Columbus yerine Müslümanların keşfettiğine dair açıklamalara kadar, ülke içinde aldığı eleştiriler de arttı.

Bunlar, hükümetin savrulduğu algısını güçlendirdi.

Ama yine de, kendisine bağlı olanların desteğini almaya devam ediyor. Erdoğan'ı cumhurbaşkanı seçen yüzde 52, Twitter yasağını veya çoğu politikacının sarmalına dolandığına inandıkları yolsuzluk iddialarını umursamıyor.

Onlar için asıl önemli olan, son 10 yılda kevgire dönmüş ekonomiden dünyanın en büyük 17'inci ekonomisine evrilmiş olması, yeni hastaneler, karayolları ve okullar.

Çoğunluğu muhafazakâr dindarlardan oluşan destekçileri, cumhurbaşkanlarının 80 yıllık laik iktidarda yasak olan, okul ve üniversitelerde başörtüsü serbestliğini teşvik etmesiyle, kendilerini özgürleşmiş hissetti. Ve bu, Batı'ya göğüs germek isteyen lider, olarak güçlü adam imajına bayılıyorlar.

Danışmanı İbrahim Kalın'a göre Erdoğan, Türkiye'yi "siyasi ve ekonomik bir güç merkezine" dönüştürdüğü ve "orta sınıfı güçlendirdi."

Erdoğan, "Kürt sorununun çözümü için yeni bir süreç başlattı, dini azınlıkların haklarının tanınması için bazı tarihi adımlar attı ve askeri vesayete karşı savaştı."

Otoriter yaklaşım

Fakat liderliği döneminin başındaki başarıları, giderek büyüyen otoriterliğiyle unutuldu.

Avrupalı bir yetkili Erdoğan'la ilgili bana, "Birebir görüşmelerde etkileyici biri, baş başayken tavsiyelerinizi dinleyebiliyor" dedi ve ekledi:

"Ama kamuoyunun karşısına çıktığında tek derdi girdiği mücadeleyi kazanmak. Taviz, denetim ve denge zayıflığın işaretleri. Doğası gereği kavgacı oluyor, sonra farklı bir yaklaşımın gerekli olabileceğini fark ediyor."

AB'nin ilk başta hükümete tanıdığı kredi, ifade özgürlüğüne ilişkin kaygılar nedeniyle zayıfladı. Türkiye'nin tam üyelik süreci duraklayıp Brüksel'e de genişleme yorgunluğu çökünce, AB kaldıracı da zayıfladı, tecrit edilme duygu yoğun şekilde hissedilmeye başlandı.

Avrupalı yetkili, "Erdoğan'a karşı hissedilen iyi duygular dağıldı, artık daha ziyade ihtiyat hâkim" diyor ve devam ediyor: "Ama üyelik sürecinin devam etmesini ve daha sağlam bir ilişki kurulmasını istiyoruz. Türkiye'nin ne kadar önemli olduğuna dair mutabakat var."

Bu da Erdoğan'a uluslararası alanda ihtiyacı olan güveni veriyor: Türkiye, hala önemli bir oyuncu ve Batı'nın hassas Orta Doğu'ya erişim için basamak olarak gördüğü ve hiç kimsenin göz ardı edemeyeceği kadar büyüyen bir ekonomi.

Avrupalı yetkili, "Erdoğan'ın kendi hırsı, tarihin 'en büyük Türk'ü' olmak" diyor ve ekliyor: "Bizim ona gösterdiğimiz ilgi azalmış olsa da, yine de beraber iş yapacağımız biri."

Recep Tayyip Erdoğan kendi ifadesiyle 'Yeni Türkiye'yi inşa ediyor. Bazıları ise buna, kutuplaşmış ve mutsuz Türkiye diyor. Ülke içindeki ve dışındaki dostları ise hızla uzaklaşıyor.