Tarih kitaplarında okumak eğlenceli oluyordu ama zor zamanlarda
yaşamak gerçekten zormuş.
Hemen hemen her yerden zuhur eden zorluklar ve sıkıntılar
insanlığa ve toplumlara hiç de hatırlamak istemeyeceği hatıralar
bırakıyormuş.
Fransız Devrimi, Sanayi Devrimi, Büyük Buhran, Bolşevik
İhtilali, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları…
Bütün bunlar tarih kitaplarında okuyunca zararsızmış gibi
geliyor. Hele bir de filmlerde seyredince eğlenceli bile
geliyordu.
Ama son bir yıldır dünya çapında yaşadığımız olaylar bize bu
zamanların hiç de eğlenceli olmadığını gösteriyor.
Dünyanın yeni bir aşamadan geçtiği artık su götürmez bir
gerçek.
Fransız Devrimi veya Sanayi Devrimi veya Büyük Buhran benzeri
bir evrilmeden geçiyor yaşlı dünyamız. Her ne kadar bu geçiş süreci
insan elinin karışmasıyla gerçekleştirilmeye çalışılsa da ileride
tarih kitaplarında bizlerin de yer alacağı kesin.
Zannederim gelecek nesiller de bu zor zamanları tarih
kitaplarında okurken bizim yaşadığımız zorlukları anlamakta
zorlanacaklardır.
Gün geçmiyor ki çevremizden koronavirüs haberleri almayalım. En
yakın akrabalarımızdan tutun da en uzaktaki insanlara kadar bu
virüsle tanışmayan insan kalmadı neredeyse.
Sağlıkçısından siyasetçisine, eğitimcisinden sanatçısına,
mahalle bakkalından seyyar satıcısına herkes bu virüsten etkilendi
ve görünen o ki daha uzun süre etkilenmeye devam edecek.
Bu zor zamanların tek zorluğu sadece virüsle kalsa neyse ama
ülke olarak daha başka sıkıntıların da cenderesinden geçiyoruz.
Yakın geçmişte denize döktüğümüz düşmanlarımız bugün yine
birilerinin dolmuşuna binerek burnumuzun dibinde savaş uçakları
uçurup güya bize gözdağı vermeye çalışıyorlar.
Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un deyimiyle
“bütün akvamı beşer” birlik olmuş Doğu Akdeniz’de
gözde gösterisi yapmaya çalışıyorlar.
Daha düne kadar kan davalısı olan İsrail ve
Arap ülkeleri bugün can ciğer kuzu sarması olmaya
başladılar.
Dışarıda böyle de ya içerisi çok mu sakin…
Ekonomik sıkıntılardan tutun da toplumsal sorunlara varıncaya
kadar birçok olay tezgahlanmaya, ülkemizin beli bükülmeye
çalışılıyor.
Tarikatlar üzerinden dindar insanların üzerinde oynanmaya
çalışılan oyunlar, İstanbul Sözleşmesi ile yıkılmak
istenen aile kurumu… Daha yeni Esenler'de hoca olduğunu iddia eden
HDP'li kendini bilmezin biri hassas noktamız olan kadın istismarı
üzerinden tezgah olduğu aşikâr bir edepsizlikle karşımıza çıkmadı
mı sosyal medyada!
Daha önce 28 Şubat sürecinde müşahede ettiğimiz basit ama bir o
kadar da ahlaksız olan bu kirli hamle düzeneği neden hala
birilerinin ekmek kapısı olabiliyor?
Kirli siyaset oyunları, çirkin algı oyunları…
Sanki bütün kötülükler ortaya çıkmak için fırsat
kolluyormuşçasına hortlamaya başladılar.
Birileri Pandoranın kutusunu açtı sanki de
içeriden ve dışarıdan bütün kötülükler devlet ve milletimizi yok
etmek için harekete geçti.
Ama bütün kötü zamanların geçtiği gibi bu günler de geçecek
inşallah.
Yeter ki bizler inancımızı kaybetmeyelim.
Her şeyden önce Allah’a olan inancımızı, davamıza olan
inancımızı, dinimize olan inancımızı, ahlaki değerlerimize olan
inancımızı, kültürümüze olan inancımızı, devlet ve milletimize olan
inancımızı kaybetmeyelim yeter ki.
Devlet ve millet olarak bundan daha kötü zamanlardan muzaffer
olarak çıkmış bir milletin çocuklarıyız biz…
Keşke herkes bunun farkında olabilse.
Olabilse ve tek yumruk olarak birleşebilsek…
Keşke daha akıllı ve mantıklı davranışlar içerisinde olabilsek.
Çok değil biraz daha duyarlı ve ahlaklı olmak kafi gelecektir.
Sosyal medyayı gayya çukuru haline getirmeden rasyonel düşünce ve
ahlakla hareket edebilsek kafi.
Vatan ve değerler perspektifinde hamasete yenik düşmeden
hedefleme yaparak nazar ettiğimizde içimizde ki ahmak düşmanların
yapageldiklerini anlayabilir, yok edebiliriz.
Bunun en tılsımlı formülü: tek yumruk olmaktır.
Ama maalesef bunu henüz gerçekleştiremedik.
İnşallah en kısa zamanda tek yumruk olabilmek dilek ve
temennileriyle…