Zirve Yayınevi davasında 82. duruşma
Abone olMalatya’da 18 Nisan 2007 tarihinde Zirve Yayınevi’nde çalışan Alman uyruklu Tilman Ekkehart Geske ile Necati Aydın ve Uğur Yüksel’in öldürül...
Malatya’da 18 Nisan 2007 tarihinde Zirve Yayınevi’nde çalışan
Alman uyruklu Tilman Ekkehart Geske ile Necati Aydın ve Uğur
Yüksel’in öldürülmesiyle ilgili davanın 82. duruşması, Malatya 3.
Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı.
Duruşmaya tutuklu sanıklardan Emre Günaydın, Salih Gürler, Abuzer
Yıldırım, Hamit Çeker ve Cuma Özdemir ve Hüseyin Yelki, Ruhi Abat,
Varol Bülent Aral ve Emekli Orgeneral Hurşıt Tolon’un katılmadığı
duruşmada; tutuklu sanıklar eski Malatya İl Jandarma Alay Komutanı
Emekli Albay Mehmet Ülger, Binbaşı Haydar Yeşil, jandarma
görevlileri Abdullah Atılgan, Murat Göktürk, Mehmet Çolak, Adil
Akçay ve Adem Gedik, eski Zirve Yayınevi çalışanları Levent Ercan
Gelegen ile taraf avukatları hazır bulundu.
Duruşmada, mahkemeye ek savunsa yapmayı sürdüren sanık Astsubay
Abdullah Atılgan, “İddianamede, ‘Ruhi Abat’ın Abdullah Atılgan’ı
araması üzerine Abdullah Atılgan’ın da hemen yola çıkarak 23 Temmuz
2006 tarihinde gece geç saatlerde Mersin iline döndüğü, Abdullah
Atılgan’ın Ruhi Abat ile 24 Temmuz 2006 tarihinde görüştükten
sonra, Ruhi Abat’ı İlker Çınar’la tanıştırdığı’ şeklinde iddia
etmektedir. İddia makamının yukarıdaki iddiasının içeriğiyle ilgili
İlker Çınar’ın tüm ifadelerinde hiçbir beyanı bulunmamaktadır.
İddianamenin açıklandığı tarih olan 8 Haziran 2012 tarihine kadar
İlker Çınar, hiçbir ifadesinde Ruhi Abat ile tanışma tarihini 24
Temmuz 2006 şeklinde net bir tarih vermemiştir. 24 Temmuz 2006
tarihinde İlker Çınar, Ruhi Abat ve Abdullah Atılgan’ın kullandığı
telefonların aynı yerde yüz yüze görüştüklerine dair hiçbir sinyal
bilgisi ve bu üç kişinin telefonda görüştüklerine dair hiçbir HTS
kaydı bulunmamaktadır. Abdullah Atılgan’ı Malatya ili ile
irtibatlandırmaya çalışanlar o kadar azimliler ki, Atılgan’ın
Mersin ili sınırlarında olmadığı, görüştü ve tanıştırdı denilen 24
Temmuz 2006 tarihinde İlker Çınar ve Ruhi Abat ile hiçbir HTS
kaydının bulunmadığını bile hiçe sayarak, sırf Ruhi Abat’ın 2006
yılı Temmuz ayı içerisindeki HTS kayıtlarında Silifke-Taşucu
Beldesinde bulunması nedeniyle 24 Temmuz 2006 tarihinde yapıldığı
iddia edilen tanıştırma senaryosunu İlker Çınar’a okutmuşlardır.
İlker Çınar ve onu kullananlar tarafından yazılan 24Temmuz 2006
tarihli İlker Çınar ile Ruhi Abat’ın tanıştırılması konulu bu
senaryo, ilk kez iddianamenin açıklandığı 8 Haziran 2012 tarihinden
yaklaşık 4 ay sonra İlker Çınar’ın 1 Ekim 2012 tarihli ifadesinde
yer alması, benim savunmamın başından bu yana İlker Çınar’ı
yönlendirenler ve ifadelerini kurgulayanlar var, iddiamda ne kadar
haklı olduğumu göstermektedir. Yani 23-24 Temmuz 2006 tarihli
senaryo önce iddianameye girmiş, sonra da İlker Çınar’ın ifadesine
girmiştir. Bu tanışma senaryosundaki tarihleri, İlker Çınar’ın hiç
söylememesi ve iddianame eklerinde hiçbir somut delil olmamasına
rağmen, ne hikmetse savcı iddianamesine sadece yazmıştır. İlker
Çınar, her konuda olduğu gibi 2006 yılı Temmuz ayı senaryosunu
anlattığı, 18 Ocak 2012 tarihli ifadesinin sonuna da bu buluşmanın
olduğu ve benimle de sık sık buluştuğunu beyan ettiği Mehmetçik
Parkı ile ilgili bir yalanı daha ifadesinin arasına sıkıştırarak,
’Bu parkın işletmesi daha öncede belirttiğim gibi bende idi”
demiştir. Unutmadan bu yalanını da somut verilerle açıklayayım. Bu
senaryoya göre olmayan bu tanıştırma 24/07/2006 tarihinde İlker
Çınar’ın beyanına göre, o tarihte sözde işletmiş olduğu Mehmetçik
parkında gerçekleşiyor. Peki, daha önce sayın heyete sunmuş olduğum
hem Tarsus Belediye Başkanlığından hem de Mersin ili Tarsus İlçesi
Kızılmurat Vergi Dairesi Müdürlüğünden gelen yazılarda İlker Çınar,
bu Mehmetçik Parkı’ndaki 4 metrekarelik büfeyi işletmek için
ihaleye 1 Mart 2007 tarihinde girdiği görülmektedir. Mehmetçik
Parkı’nda bulunan büfenin ihalesine 1 Ocak 2007 tarihinde katılan
birisinin, sözde buluşmanın olduğu 24 Temmuz 2006 tarihinde, yani
ihale tarihinden 8 ay önce kendi tabiri ile Mehmetçik Parkı’nı
işletiyor olmasının hayatın olağan akışına ters olduğu, mahkemeye
sunmuş olduğum belgelerde açık bir şekilde görülmektedir. Ben her
şeyi resmi belgelerle somut bir şekilde izah ediyorum. İlker Çınar
ve ekibi sadece lafla peynir gemisi yürüttüğü için her
söylediklerinin yalan olduğunu somut delillerle çürütmeye de devam
edeceğim. İlker Çınar’ın 18 Ocak 2012 tarihli ifadesine, sonradan
üretildiği açık bir şekilde belli olan ve üzerlerinde bugüne kadar
hiçbir kriminal inceleme yapılmayan/yaptırılmayan 4 adet sözde
TUSHAD belgesi ile Hakan Çevikoğlu tarafından İlker Çınar’a
gönderildiği iddia edilen tek sayfadan oluşan bilgi notuna ait
yalan beyanları giriyor. Gördüğünüz gibi her türlü olasılığı
denememe rağmen iddia makamının Temmuz 2006 ayına ait senaryosunu
gerçekleştiremediğim için üzgünüm” ifadelerini ileri sürdü.
SANIK ATILGAN’IN SAVUNMASI
Sanık Abdulah Atılgan ise savunmasında şunları söyledi:
“İlker Çınar 1 Kasım 2012 tarihli ifadesinde, ‘Bolatlı köyünde
bulunan kayınvalidesinin metruk evinde hırsızlık olayının olduğunu,
evden kendi imzasının bulunduğu boş apostillerin çalındığı, Mersin
ilinde çevremin olduğunu, bu hırsızlık olayında ilgimin
olabileceğini ve mahkemeye kendi imzasıyla sunulan belgelerin
buradan çalınan belgeler olduğunu kabul etmediğini’ beyan etmiştir.
Her şeyden önce İlker Çınar’ın bu iddiası da, aynen TSK’dan
atıldığını gösteren mahkeme kararlarına bulduğu kılıfın aynısıdır.
Çünkü Askeri mahkeme kararlarındaki mahkemenin kararı bizzat yüzüne
okunmasına rağmen ‘ben boş kağıtlara imza attım, parmak bastım,
aramızda bir güven vardı” şeklindeki yalanlara başvurması gibi,
burada da bir hırsızlık senaryosunu geliştirerek, kendi hür
iradesiyle vermiş olduğu ifadesini ve Malatya İl Jandarma
Komutanlığına haber elemanlığı sıfatıyla vermiş olduğu bilgi ve
belgeleri yalanlama gayreti içine girmiştir. İlker Çınar ilk 5
ifadesinde hiç bahsetmeyip ilk kez 18 Ocak 2012 tarihli ifadesinde
bahsedip onda da, ’Benim eşimin annesinin Bolatlı köyünde bulunan
metruk evde hırsızlık olayı olması sonrası gittiğim sırada evi
kontrol etmeye gittiğini ’’ söyleyerek çalınan imzalı boş
apostillerden hiç bahsetmemesi dikkat çekicidir. İlker Çınar ilk
ifadelerinde hiç bahsetmediği ancak iftirada ve yalanda sınır
tanımayarak 1 Kasım 2012 tarihli 101 sayfalık iadesinde, imzalı boş
apostillerinin çalındığını söyleyerek Bolatlı köyündeki bu
hırsızlık olayını benimle ilintilendirmeye çalışmıştır. İlker
Çınar’ın böyle bir hırsızlık olayından önceki ifadelerinde hiç
bahsetmemesi, yine tüm senaryoların, kurguların yazıldığı Ocak-2012
tarihli ifadesinde bahsetmesi, gerçekte böyle bir olayın
yaşanmadığını sonradan yazılan senaryo gereği kendisine
söylettirildiğini göstermektedir. İlker Çınar’ın hayatı boyunca
evinde kaç defa hırsızlık olayı olmuşta ilk beş ifadesinde hiç
bahsetmeyip altıncı ifadesinde birden bire hatırlamıştır. İlker
Çınar, 1 Kasım 2012 tarihli ifadesinde Bolatlı köyündeki metruk
evden kendi imzasının bulunduğu boş apostillerin çalındığından
dolayı, ’Bu nedenle benim imzamın bulunduğu ifade edilerek sayın
mahkemeye sunulacak benimle ilgili her hangi bir belgenin de bu
çalınan evraklarım üzerinde oynama yapılarak hazırlanmış sahte bir
belge olabileceğini de düşünürüm’’ demiştir. 7 Eylül 2012 tarihinde
savunmamda İlker Çınar’ın Genelkurmay Başkanlığına göndermiş olduğu
e-posta ile yapmış olduğu şikayetiyle ilgili 9 Temmuz 2010
tarihinde Mersin İl Jandarma Komutanlığı tarafından yapılan idari
tahkikatta davet edilmesi üzerine kendi hür iradesi ile vermiş
olduğu ifadeden bahsetmiştim. İlker Çınar’ın kendisinin Genelkurmay
Başkanlığının internet sitesine yaptığı müracaatı üzerine Mersin İl
Jandarma Komutanlığı tarafından yapılan bu tahkikat sırasında
vermiş olduğu ifadesinde şahsımı kastederek ne söylediğini
hatırlatmakta fayda görüyorum; ‘Abdullah Atılgan’a üç yıl öncesine
kadar haber ve bilgi vermeyi bıraktığını, bunun nedeni olarak
kendisinin çalıştığı başka yerler olduğunu, zaten Abdullah
Atılgan’a da misyonerlikle lokal anlamda bilgiler aktardığını,
Abdullah Atılgan’a bilgi aktarmaktan kendi isteği ile vazgeçtiğini,
Abdullah Atılgan’ın kendisinin ikili çalıştığını düşündüğünü,
kendisinin ayrı gizli çalışmalarının olduğunu, Abdullah Atılgan’ın
da bu gizli çalışmaları bilmediğini, kendisinin birçok yerle
misyonerlik ile ilgili bilgi paylaştığını, bu bilgi paylaşımlardan
Abdullah Atılgan’ın haberinin olmadığını’ söylemiştir. İlker
Çınar’ın bu idari soruşturmada vermiş olduğu ve benim sizlere
sunduğum bu ifadesi, bugüne kadar vermiş olduğu ifadeleriyle
tamamen zıt olup, gerçekleri içerdiği için işine gelmemiş olsa
gerek ki, benim ifademden sonra, ’Bolatlı köyündeki metruk evden
imzalı boş apostillerin çalınması’ yalanına başvurmuştur. Bu
hırsızlık olayında imzalı boş apostillerin çalınması senaryosunu
uydurma tarihi dikkat çekicidir. Neden mi? 7 Eylül 2012 tarihli
duruşmada yapmış olduğum savunmamda yapılan idari tahkikat
evraklarını mahkeme sunduktan sonra, İlker Çınar ve ekibi hemen bir
manevra yaparak bu gerçeği yalanlamak için savunmamdan iki ay sonra
yani İlker Çınar’ın 1 Kasım 2012 tarihli ifadesinde böyle bir
yalana başvurmuşlardır. Madem hırsızlık olayında imzalarının
bulunduğu boş apostillerin çalındı, neden hırsızlık olayını ilk
dillendirdiğin 18 Ocak 2012 tarihli ifadende bu konudan hiç
bahsetmedin. Tabii ki benim mahkemeye böyle bir delil sunacağımı
hesaplayamadığı ve daha ben savunma yapmadığım içindir. Şimdi ilk 5
ifadesinde sözde metruk evde meydana gelen bu hırsızlık olayını
hatırlamayan İlker Çınar, 6. ifadesinde, yani her türlü komplonun
döndüğü, özel ekibin geldiği dönemde alınan 18 Ocak 2012 tarihli
ifadesinde üstünkörü değinerek sadece hırsızlık olayının olduğundan
bahsetmiştir.”
Sanık Atılgan, İlker Çınar’ın hırsızlık iddiaları ile ilgili olarak
savunmasındaki ifadeleri şu şekilde aktardı:
“Gelelim ifadelerinde ve özellikle de tanık olarak huzurda
dinlenilmesi esnasında, ballandıra ballandıra anlatarak bana iftira
attığı polisiye filmlerine bile taş çıkartan metruk evde meydana
gelen hırsızlık olayına; İlker Çınar tanık olarak dinlenildiği
esnada, avukat Alper Çitil tarafından bu hırsızlık olayının tarihi
sorulduğunda beyanlarında olduğunu bahane ederek bir tarih
verememiştir. İlker Çınar, hiçbir beyanında olmayan bu hırsızlık
tarihini beyanlarımda var derken bile yalan söylemiştir. Çünkü
İlker Çınar’ı 14 ayrı beyanında hırsızlık tarihi olmadığı gibi
olmayan hırsızlık olayının da tarihini vermesi söz konusu değildir.
Tarsus ilçesi Bolatlı köyündeki metruk evde meydana geldiğini iddia
ettiği hırsızlık olayında çalınan malzemelerle ilgili bütün
detayları hatırlayan, sözde bu hırsızlık olayına da yanındaki
koruma polislerinin de şahit olduğunu beyan eden ve sözde bu
hırsızlık olayıyla Abdullah Atılgan ve Mehmet Çalışkan’ı
ilintilendiren İlker Çınar böyle önemli bir hırsızlık olayının
tarihini, ’Beyanlarımda var’ diyerek söyleyememiştir. İlker
Çınar’ın Bolatlı köyündeki metruk evde sözde meydana geldiğini
iddia ettiği hırsızlık olayının tarihi, Mersin İl Jandarma
Komutanlığına bilgi edinme kanunu kapsamında yapmış olduğum
müracaata verilen Mersin İl Jandarma Komutanlığının 31 Ocak 2013
tarihli Albay Bedri Dursun imzalı cevaptaki soruşturma evraklarında
10 Temmuz 2011 tarihidir. Benim bildiğim; iddia eden iddiasını
ispatlamakla mükelleftir ama dosyada gelinen noktada benden tam
tersi isteniyor. Bu sözde hırsızlık olayının gerçek olup olmadığını
soruşturma esnasında araştıracak soruşturma makamıdır çünkü İlker
Çınar’ın beyanına göre Bolatlı köyündeki metruk evden bu
soruşturmayı yakından ilgilendiren önemli belge, doküman, hard
disk, flash bellek gibi birçok materyaller çalınmıştır. Ama
maalesef İlker Çınar’ın bütün yalanları araştırılmadan,
soruşturulmadan iddianameye, sözde tespit edilmiştir ve ispat
edilmiştir şeklinde geçmiştir. Tarsus Cumhuriyet Savcılığına ve
Tarsus İlçe Jandarma Komutanlığına bilgi edinme kanunu kapsamında
sözde bu hırsızlık olayını, sordum. Tarsus Cumhuriyet
Başsavcılığının 11 Ocak 2013 tarihli yazısı ile; İlker Çınar’ın
kayınvalidesi Ünzile Uzuçar’a ait Bolatlı köyündeki evinde 2010 ve
2011 yıllarında hırsızlık suçu ile ilgili İlker Çınar’ın adının
geçtiği herhangi bir soruşturma dosyasının bulunmadığını
belirtmiştir. Yani Tarsus Cumhuriyet Başsavcılığına böyle bir
hırsızlık olayı intikal etmemiştir. Peki, bu enteresan olayın nasıl
olduğunu, yani ortada bir hırsızlık olayının olmadığını olay yerine
gelen Tarsus İlçe Jandarma Komutanlığında görevli Jandarma Astsubay
Çavuş Halil İbrahim Türkmen tarafından 10 Temuz 2011 tarihinde olay
yerinde tutmuş olduğu tutanak da bakın neler yazmaktadır: ‘10
Temmuz 2011 günü saat 20.00 sıralarında Fahri Uzuçar’ın Bolatlı
köyünde bulunan evlerinin alt bölümünde bulunan odalara girilmiş
olduğu ihbarı yapması üzerine, aynı gün saat 21:00 sıralarında
belirtilen yere gelindi. Kapıda Fahri Uzuçar devriye aracını
karşıladı ve evin alt bölümüne kendi yiyenlerinin oyuncak aramak
için girip evi dağıttıklarını beyan etmesi üzerine evin alt
bölümüne bakıldı. Eşyaların dağılmış olduğu, oyuncakların dışarıya
çıkartılmış olduğu görüldü. Fahri Uzuçar odanın dağılmış olduğunu
görünce hırsız girmiş olabilir şüphesi ile jandarmayı aradığını,
ancak eve yeğenlerinin girdiğini anlayınca onlarla konuştuğunu
beyan etmiş, bu olaydan ötürü şikayetçi ve davacı olmadığını ve bir
taleplerinin olmadığını, olayın bir yanlış anlamadan meydana
geldiğini beyan etmesi üzerine tutanağın tutulduğunu’ belirtmiştir.
Öncelikle İlker Çınar ve ekibini tebrik ederim. Olmayan bir
hırsızlığa bu kadar yalan ekleyerek böyle bir senaryo yazmak
herkesin harcı değildir. Soruşturma evraklarından da anlaşılacağı
üzere İlker Çınar hırsızlık ihbarının yapıldığı evin bulunduğu
Bolatlı köyüne 17 gün sonra gelmiş olayla ilgili de hiç
konuşmamıştır. İlker Çınar’ın sözde hırsızlık olduğunu iddia ettiği
Tarsus ilçesi Bolatlı köyündeki metruk evde hırsızlık olayının
meydana gelmediğini ve İlker Çınar her konuda olduğu gibi burada da
yalan söylemiştir.”
Sanık Abdullah Atılgan, İlker Çınar’ın Malatya’da 11 Ocak
2007tarihinde Malatya’da katıldığı 1. çalıştaydan sonra Mersin’e
dönerek kendisine bilgi aktarması iddiası ile ilgili olarak ise
şunları söyledi:
“İlker Çınar benimle 11 Ocak 2007 tarihinde görüştüğünü söylüyor
ancak ben o tarihte Ankara ilinde bulunmakta ve hizmet içi eğitim
kursundayım. İddianame dosyasına konan HTS kayıtları bilinçli
olarak kesilerek gerçekler gizlenmiştir. İddianame dosyasına benim
cep telefonu HTS kayıtlarını bilinçli olarak 8 Ocak 2007 tarihinden
itibaren yaklaşık 1 ay süre ile keserek koymuşlar. Ben iddianın
geçtiği tarihte Ankara’da bulunuyorum. Bana bilgi aktardığını
söylediği telefon ise jandarmaya tahsisli görev telefonu ise o
tarihte HTS kayıtlarına göre Mersin’de sinyal veriyor. Benim İlker
Çınar ile görüşmem için o cep telefonuna kablo bağlayarak Ankara’ya
çekmem lazım. Ben o tarihte Ankara’da kurstayım. Mahkemeye o
tarihte katıldığım kurs ile ilgili aldığım belgeyi sunuyorum.”
Mahkeme heyeti duruşmaya ara verdi.
(İHA)