İnsanlar hayatları boyunca, diğer insanlardan kaynaklanan elem
verici olaylarla karşılaşmaktadır. Her şeyi bilen, her şeye güç
yetiren ve aynı zamanda adalet ve merhamet sahibi Hz. Allah’ın
kötülüklere neden müsaade ettiği önceden beri ilim adamları,
düşünürler ve kullar tarafından zaman zaman sorgulanmıştır.
Kötülük, kötü davranışlar sosyal medya ortamlarında insanların
inançlarını sarsıcı etkilerde bulunmaktadır.
Kötülük problemi beraberinde şüphe ve güvensizlik duygusunu
yeşertmektedir. Kötülük şüphesiz güncelliğini korumaya devam
edecektir.
Din felsefesinde temelde tabii ve ahlaki kötülük şeklinde
bakılırken, klasik kelamda adalet ve zulüm, iyilik ve kötülük,
irade ve güç kavramları üzerinden bakılmaktadır.
Kötülüğün öznesi ile nesnesi arasındaki ilişki açısından bakmak
ve daha çok kötülüğün oluşmasında insanın rolüne dikkat
istiyorum.
Kötülük problemine dair şüphe ve soruların bir kısmının dini
bilmemekten bir kısmının ise gelenek içerisinde din olarak
algılanan yorumlardan kaynaklandığını düşünüyorum.
Var olan probleme Allah her şeyi bilen, mutlak irade ve kudret
sahibi olduğu kadar bütün evreni iyilik amacıyla yaratan, adalet ve
merhamet sahibi, insana sayısız lütuf ve nimetler veren bir varlık
olarak düşünülmelidir. Bu tasavvuru destekleyen yeterince Kur’an
ayeti de vardır.
Tabiat yasalarına uygun davranılmadığında; hastalıklar, yangınlar,
depremler, seller, fırtınalar, volkan patlamaları, yağmurlar,
şimşekler Hz. Allah’ın doğrudan insana zarar vermek için yarattığı
hadiseler değildir. Bunların insana zarar vermesi çoğunlukla
insanın tabiatla kurduğu olumsuz ilişkiden kaynaklanmaktadır.
İnsanlar önlem alarak doğadan gelen zararlara engel olabilmektedir.
Fakat havayı, suyu, ormanı kirleten, binalarını uygun yerlere ve
sağlam olarak yapmayan insanoğlu aceleci bir tavırla kendisinin
sebep olduğu kötülükleri Hz. Allah’a izafe etmektedir. Oysa saysız
nimetler veren Hz. Allah insanı böyle bir dünyada imtihan etmek
amacıyla yaratmıştır. İmtihanın gayesi ise insanın dünya ve ahiret
mutluluğudur. Bu durumda Hz. Allah bütün iradesi iyilik yönündedir.
Kötülük ise insana verilen özgür irade ve diğer imkânların kötülük
için kullanılmasından kaynaklanmaktadır.
Dolayısıyla kötülük insanın tabiat ve diğer insanlarla
ilişkisinden doğmaktadır. Bu noktada kader konusu da çoğunlukla
yanlış anlaşılan bir husustur. Kader yüce Allah’ın tabiat ve insan
yaşamının düzeni için koyduğu doğal ve ahlaki yasalardır. Kader bir
imkânlar dünyasıdır ve asla bir kimseyi eyleme zorlamaz.
Bakıldığında, dünya tarihi boyunca kötülük yeryüzünden hiç eksik
olmadı. Sapkınlıklar, cinayetler, savaşlar, sapıklıklar hep vardı.
Fakat kötülüğün zihinlerde bu kadar meşrulaştığı, hatta işlenen
günahlara göre ayetlerin yorumlandığı, şeytanın bu kadar şık ve
çekici giyindiği, nezaketiyle insanları cezbettiği bir dönem hiç
yaşanmadı…
Son yirmi yılda bu toplum narkoz almış gibi yaşadı.
Çocuklar ve ailesi arasındaki açı her geçen büyüdü.
Karı koca olundu, eş, yoldaş, sırdaş, arkadaş olunamadı.
Ana baba olup evladına kucak açan olunamadı.
Evli olundu, yuva kurulamadı.
İnsan doğuldu, insan kalınamadı.
Kötülüğün hikâyesi sessiz sessiz anlatılmaya utanılırken,
kötülüğün destanı yazıldı. Zihinlere, kötülüğe meyilli, şeytani
karakterler enjekte edildi.
Uyuşturucu kullanımı, cinsel şiddet, cinayet ve sapkınlık dolu
hikâyeler yaşanmaya başlandı.
Yeni doğan bebeklerin hayatları üzerinden yapılan
çeteleşme, 12 bebeğin ölümüne sebebiyet verme ve bu ülkenin şerefli
savcılarını ailesi ile tehdit etme,
21 Ağustos’ta kaybolan, öldürülen melek
Narin,
Van’da gencecik 21 yaşındaki Rojin,
2 yaşında tecavüz edilerek öldürülen Sıla
bebek,
Antalya’ da bir yumrukla beyin kanaması geçiren ve beyin
ölümü gerçekleşen çiçekçi,
Ankara’da ekmek teknesini korumaya çalışırken kalbine
tornavida saplanarak öldürülen 23 yaşındaki Sefa,
Edirnekapı surlarından atılan İkbal. Öldürülen Ayşenur
ve cani Semih Çelik.
Utanma duygusunu, vicdan, merhamet etkisiz hâle getirildi.
Zihinlere suikast yapıldı. Suikast planında, sosyal medya araçları
suç aleti olarak kullanıldı. Anormal olanlar normalleşti.
Mahremiyete sahip çıkmak, mahremiyeti korumak cahillik sayıldı.
Kibir, öz güven ve bencillikle beraber servis edildi.
Öz güven zehirlenmesi yaşayan gençlik cinayet işleme cesaretini
kendinde buldu. Öz güvene özgürlük eşlik edince “Sen
seçmedin!” sloganıyla bütün değerler alt üst edildi.
Aileni, cinsiyetini, milliyetini, dinini sen
seçmedin” diyerek gençlerin zihinlerine bu tohumlar
ekildi.