'Zeki Müren yoldan delikanlı toplardı'

Abone ol

Gönül Yazar Yener Süsoy'a yıllardır sakladığı sırlarını anlattı. Kızını doğurmak için atlattığı sıkıntılardan, Zeki Müren'in yoldan topladığı delikanlılara kadar...

Gönül Yazar, ilk bölümde, ilk çocuğunu narkozun bile bulunmadığı ilkel şartlarda nasıl aldırdığını ve içinde kalan parçalar yüzünden nasıl ağır bir kanama geçirdiğini anlatmıştı.

Bugün de bir çocuk bahsi var. Ancak, bu sefer Gönül Yazar doğurmak isterken, çocuğun doğmasını engellemeye çalışan eski bir asker olan Orhan Erkanlı. 27 Mayıs darbesinin mimarlarından olan ve daha sonra yurtdışına sürgüne gönderilen 14’lerden Orhan Erkanlı. Erkanlı, o dönemin parasıyla, çocuğu aldırması için Gönül Yazar’a tam 500 bin lira gönderiyor.

- Biliyor musun Yener’ciğim, ailem hiç benimle iftihar etmedi, kızım dahil. Biricik Yasemin’im, bu kadar tanımmış bir annenin kızı olmakla hálá iftihar etmiyor gibime geliyor. Suçlu hissediyorum kendimi, onunla sabahları birlikte kahvaltı edip, okula kendi ellerimle gönderemediğim için. Ama çocuğumun istikbali için mesleğimi yapmak zorundaydım, ne bilirdim ileride ne olacağını. Kim bana dirsek çevirirse çevirsin, o benim evladımdı. Yaptığım her şey kabahat oldu, tenkitlere, saldırılara uğradım. Halbuki ben onu dünyaya getirebilmek için hayatımı tehlikeye attım. Öldürülmeyi, parçalanmayı, sürülmeyi, bir yerlere götürülüp de bir daha buralara getirilmemeyi. Her şey yapabilirdi yalakalar bana. Ama altın kalpli, mangal yürekli Erol’un vicdanı bunların hiçbirine elvermezdi. Ona yaranmak için her türlü iğrençliği yapacak tıynette kralcılar vardı.

ERKANLI’DAN 500 BİN LİRA

O sırada Hürriyet’in Genel Müdürü olan Orhan Erkanlı benimle uğraşmaya başladı. Erol Bey, benden nasıl çocuk yaparmış. İhtilalci Erkanlı, Yasemin’i doğurmama mani olmak için neler yaptı bana. İlk evliğimde kürtaj olduğum için çocuğum olmuyordu, Erol beni 1.5 sene tedavi ettirdi. Çocuğum ona benzesin diye, evin her tarafını babasının resimleriyle donattım. İlk oynadığı zaman o resimlere bakmamı söylemişlerdi. Orhan Erkanlı bana neler yaptı, anlatayım da cümle álem şaşsın. Doktorlarım rahmetli Prof. Dr. Tahsin Artunkal ile Mansur Sayın’a, "Yürürken şu karının at kıçına bir iğne, kanama olsun, çocuğu düşürsün" demiş. Bir gün evde yatıyorum, elinde küçük bir paketle Hafta Sonu’nun Yazı İşleri Müdürü İlhan Turalı geldi. Elindekinin ne olduğunu anladım. "Çocuğu düşüreyim diye para mı getirdin ağabey?" dedim. Güldü, "Kızım al şu 500 bin lirayı, kendine Bebek’te bir daire al, delikanlı bir kız olduğunu göster" dedi. Kendisine, "O parayı Orhan Erkanlı’ya geri götür" dedim.

MUHABİRİNİTİRAFI

Gazetenin G.K. adlı bir muhabiri yıllar sonra bana bir itirafta bulundu. "Çok hastayım, bu sırla ölmek istemiyorum" dedi. Anlattı, aman Allah’ım ben ne felaketler atlatmışım. Orhan Erkanlı takımı benim için nasıl plan yapmış biliyor musun, anlatayım da aklın dursun. Demişler ki, "Uçağa binerken merdivende şu karının ayağına bir çelme tak, düşür" Çocuk, "Ben bunu yapamadım, hatırla o gün senin koluna girip uçağa bindirdim" dedi. Bu fikrin babası kim biliyor musun, onca yıl benim patronluğumu yapan Fahrettin Aslan. Bir gün telefon etti Erol, "Gönül, duyduklarım vicdanıma çok dokundu, mahvoldum. Git kız, Avrupa’nın en iyi yerinde, en iyi doktoru doğurtsun seni. Kimi istiyorsan onu seç. Yeter ki sen ve çocuğumuz sağlıklı olun" dedi Allah senden razı olsun Erol’cuğum, dünya durdukça sen de dur.

Loren’İN doktoru benim de doktorumdu

- Doğru İsviçre’ye gidip, Sophia Loren gibi Inter Continental’e yerleştim. Aklımda hep Sophia Loren gibi doğurmak var, o da benim gibi çok tedavi görmüştü. Rahmetli Tahsin Artunkal’ın aracılığıyla Loren’in doktoru Hubert de Wateville’ye ulaştık. Sophia’nın kaldığı 57 numaralı odayı bana verdiler, her şey rüya gibiydi. Altıncı ayın sonlarında bir gün şiddetli bir kanama başladı. Ödüm patladı, eyvah bu çocuk da gidiyor diye. Hemen ameliyata aldılar, meğer çocuk ters dönmüş, kordon boynuna dolanmış. Bir ara, ben ölsem de, çocuk kurtulsa dedim, vallahi. O şartlar altında İsviçre’de doğurmasaydım, belki de ölmüştü çocuk. Yasemin 38 günlükken, Pakistan Havayolları’nın uçağıyla gizlice girdim Türkiye’ye. Saat 02.30’da İstanbul’a inen tek uçak oydu. Kucağımda Yasemin, yanımda ise Gülsüm Kamu vardı. Uçağın ön tarafına bir steyşın araba yanaştı, bizi alıp eve götürdü. Arabanın alana girişi için valilikten izin alan kimdi biliyor musun, Orhan Erkanlı.

Zeki Müren yoldan delikanlı toplardı

- Zeki Müren beni yıllarca çanta gibi yanında taşıdı ama, ondan bir şey öğrenemedim maalesef. Çünkü o, benim tersime yaşamak için öldür düsturunda olan bir adamdı. Sık sık arabasıyla dolaşırdık, yolda beğendiği bir çocuk görürse bana uyduruk bir adres sordururdu. Sonra, adresi bulamadık bahanesiyle tekrar geri dönüp aynı çocuğu arabaya alıp otele götürdük. O misafirleriyle kendi odasına, ben kendi odama çıktık. İzmir Büyük Efes Oteli’nde kalıyoruz, o kral dairesinde, ben köşe süitte.

Telefon etti, "Bu yakışıklılarla odada oturuyoruz. Biri tutturdu illa Gönül Yazar’ı isterim diye. Az biraz benim odaya gelsene kız" dedi. "Zeki Bey, kusura bakmayın makyaj yapıyorum, saatim de geldi, gazinoya gitmem lazım" deyip atlattım. Rahmetli iyi, hoş adamdı, çok büyük bir sanatçıydı, kendisine rakip gördüğünü yok ederdi. Beni iki kere gazinodan attırdı, "Benim olduğum yerden sen kendi isteğinle ayrılamazsın, ancak ben seni attırırım" demek için. Allah taksiratını affetsin, nur içinde yatsın.

Şizofren olan erkek kardeşim intihar etti

- Bunca senedir içimde sakladığım, yüreğimi kanatan bir sırrım var. Biz üç kızkardeş biliniriz ama, aynı anne babadan bir de "Ahsen" adlı erkek kardeşim vardı, şizofrendi. Maksim’e gidip Fahri Bey’e "Ben Gönül Yazar’ın kardeşiyim" diyor. Çakıl’a geliyor, patron Behzat’a aynı şeyleri söylüyor, ben yokum. Ben Ecnebi’yi oynuyorum, ne yapayım, tam yeni yükselmişim, büyük isim yapmışım. "Evet, böyle biri var ama kardeşim değil. Biz üç kız kardeşiz. Annem babamla çok istemişler bir de oğulları olsun diye. Dnun için birini evlat edinmişler" dedim. Yıllarca susmuşum, pat diye ne diyeyim Yener’ciğim? Hepimiz çoluk çocuğa karışmışız, saçımı başımı yoluyorum. 1981’in bir yaz gecesi, İstanbul’dan Yalova’ya giderken, ’Ya Allah’ deyip kendisini atıyor denize. Vapur durmuş, aramışlar, taramışlar, hiçbir şey bulamamışlar.

Ahsen’in ne mezarı var, ne de fotoğrafı. O zamanlar ben Vural Bey’le beraberdim. Bu sırrımı bugüne kadar hep sakladım, neden biliyor musun? Böyle bir kardeşimin olduğunu biri duyacak diye ödüm patlıyordu. Çünkü yeni anne olmuştum. İnsanlar şizofreniyi irsi zannedip benden çekinebilirdi. O denizde kaybolan, mezarı bile olmayan çocuk, anne-baba yüzünden o hale düşmüştü. Babam, üvey annem var diye onu yanına almadı. Annem de, üvey babam var diye almadı. Ahsenciğimin bu hallere düşmesi, sahipsiz kalmasından oldu. Zavallı kardeşim, ölünceye kadar ya akıl hastanesindeydi, ya cezaevinde, ya da askerlikte.

Gösterişi çok severim

- Aslan burcunun bütün özelliklerini taşırım. Gururuma çok düşkünümdür, burnum yere düşse almam. Gösterişi çok severim, bir yerlere gittiğim zaman bütün gözler bende olsun isterim. Bir de, anadan doğma vejetaryenim, hayatta ağzıma et koymadım, kokusunu bile alamam. Hayatımda sigara, kahve içmedim, uyuşturucu desen görmedim bile.

Kaynak:

Günün Önemli Haberleri