Zaman yazarından Taraf'a ayar!
Abone olTaraf'ın o haberine en sert tepki Türköne'den: Aptal yerine koymayın!
Hükümet ve cemaat arasınraki dershane tartışmasının
giderek artması sonrası Taraf gazetesinin MGK belgelerini
yayınlamasıyla başka bir boyut kazandı.
Taraf'ın haberine en sert tepki ise bugün 'den geldi.
Türköne, bu haberlerle fesadın yayılmasına çalışıldığına dikkat
çekerek, dershane tartışmasında haklarını savunacaklarını ancak
oyuna gelmeyeceklerini şöyle ifade etti:
Hafızamız, birilerinin zannettiği gibi balık hafızası
değil. Güç sahiplerinden hakkımızı söke söke alırız; ama fesada da
itibar etmeyiz.
Hükümetin MGK kararlarını uygulamadığını hatta tam tersine
mücadele ettiğini yazısında şöyle anlattı:
İki delikanlı, meydanda kavga ediyor. Keyifle izleyen biri,
taraflardan birinin kulağına eğilip "bak yıllar önce senin
için şunu şunu da demişti..." diyerek ortalığı
kızıştırıyor.
KOCA TÜRKİYE APTAL YERİNE
KONULUYOR
Ya koca Türkiye aptal yerine konuluyor, ya da öfkenin aklımızı
ve basiretimizi bağlaması bekleniyor. Mesele gündeme getirenlerde
değil, gündemin kendisinde. Öyleyse hep birlikte 2004'ü
hatırlayalım.
ASKER BAŞKA ÇARESİ OLMADIĞI
İÇİN...
Karargâhlarda darbe planlarına ayrılan zamanın mesai saatlerini
aşması, Irak'ın işgalinin yol açtığı tedirginlik,
Kıbrıs sorununun Annan planı ile askerleri ve
siyasetçileri karşı karşıya getirmesi, PKK sorunu
vs. 28 Şubat Süreci'nde darbecilerin Türkiye'yi
fil sürüsünün girdiği zücaciye dükkânına çevirmesi, AK Parti
iktidarının yolunu açmıştı.
Asker, başka çaresi olmadığı için iktidarı bu enkazı devralanlara
teslim etti.
Cumhurbaşkanlığı makamında rejim bekçiliğinden sorumlu genel müdür
gibi oturan Sezer ve dışarıda hâlâ gücü elinde
tutan askerlerin korku imparatorluğu egemendi. Hükümetin zamana
ihtiyacı vardı.
ERDOĞAN SİYASİ KARİYERİNİN EŞİĞİNİ
AŞTI
AK Parti hükümeti her attığı adımı kılı kırkı
yararak ve sağdan soldan gelen işaretleri dikkatle takip ederek
atıyordu. 2003'te, Erdoğan başbakan olur olmaz katıldığı ilk MGK,
Irak gündemine ayrıldığı için asker kanadın hazırlandığı güç
gösterisi ertelendi. 30 Nisan'da yapılan ikinci
MGK'da, sunum yapan bir general hükümete
yüklenerek saldırıyı başlattı. Erdoğan siyasî kariyerinin en önemli
eşiğini o toplantıda aştı; generale bir ayar çekti. Çektiği ayarın
"karşında başbakan var, sen ne biçim konuşuyorsun"
fırçasından ibaret olduğunu biliyorum.
MGK'nın asker kanadı bu ayar üzerine generali yalnız bırakıp geri
çekildi ve derslerine daha sıkı çalışmak üzere karargâhlarına
kapandılar. Darbe planlarının tam gaz gelişmesi, bu dirayetli
duruşun eseridir. 2004 yılında çatışma
Kıbrıs sorunu ve Annan planı
bahanesi üzerinden sürdü. Kıbrıs politikası, askerlerin
tekelindeydi. Annan planı Rumlar tarafından kabul edilmeyince,
hükümetin Kıbrıs politikası asıl askerler karşısında kesin bir
zaferle sonuçlanmış oldu.
ASKERİN DERDİ HÜKÜMET
İDİ
2004 yılının siyasî gelişmelerini Ankara'da birincil
kaynaklardan çok yakından takip etmiştim. Gazi Üniversitesi'nin
stratejik araştırma merkezinin başında, Kıbrıs'taki gelişmelere
müdahil olmuş ve hem askerî kanatla hem de siyasetçilerle
temaslarda bulunmuştum. Aracısız ve birinci ağızdan gözlemlere ve
bilgilere sahibim. Askerlerin derdi Kıbrıs değil,
hükümet idi; hükümetin açığını arıyorlardı. Kimin
neyin peşinde olduğunu çok iyi hatırlıyorum. AK Parti hükümetinin
ve Türkiye'nin geçirdiği en kritik evre idi. Allah var, dirayetle
yönettiler.
2004 yılında, askerler hükümete karşı incelikten yoksun bir
taktik geliştirmişti. Askerî anlayışta "düşman kuvvetleri
bölerek zayıflatmak" olarak özetlenecek taktik, hükümete
karşı uygulandı.
ASKERİN DERDİ GÜLEN
Bahane, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün
elçiliklere gönderdiği ve Millî Görüş ve Hizmet
okullarına yardım edilmesi talimatını içeren genelge
idi.
Askerler açıkça şunu söylüyordu: "Bizim AK Parti ile bir
alıp veremediğimiz yok; bizim derdimiz Gülen hareketi ile. Şayet
hükümet bu cemaat ile bağlarını kopartır ve onları etkisiz hale
getirirse mesele hallolur."
Bu sözün değişik versiyonlarını o günün
siyasetçilerinden ve askerlerden defalarca duydum. Bu taktik her
şeyden önce hükümetin ferasetini küçümseyen bir önyargıya
dayanıyordu. Elbette işe yaramadı. O tarihte MGK toplantıları ile
ilgili ilk defa duyduğumuz "dik durmak ama
diklenmemek" sözü, hem gerginliği hem de hükümet kanadının
suhuletini hatırlamamız için yeterli.
Erdoğan "Sadece siyasiler yolsuzluk yapmadı."
diyerek doğrudan 28 Şubatçı generalleri suçlamış ve arkasından da
"Gerilimin tarafı olmayız." diye eklemişti.
Bırakın MGK kararlarının uygulanmasını, o kararların arkasındaki
güce karşı o tarihte çok sıkı bir mücadele verildi.
Hafızamız, birilerinin zannettiği gibi balık hafızası
değil. Güç sahiplerinden hakkımızı söke söke alırız; ama fesada da
itibar etmeyiz.