Zaman yazarı yanıtladı: PKK ne istiyor?
Abone olHükümetin otoriterleşme yönündeki adımlarının çözümle çeliştiğini vurgulayan Zaman yazarı "PKK’nın istedikleri de yaptıkları da ortada. Peki biz ne istiyoruz?" diye sordu.
İNTERNETHABER.COM
Çözüm süreci ve Kürt hareketinin yaşadığı siyasal dönüşümü
köşesinde analiz eden Zaman si yazarı Mümtazer
Türköne "PKK ne istiyor?" sorusuna yanıt
verdi.
"Sadece PKK değil, Kürt siyaseti köklü bir arayış içinde görünüyor." diyen Türköne, PKK'nın silahlı şiddetin kendileri için bir yük haline geldiğini anladığını ve buna göre hareket ettiğini yazdı. "Türkiye partisi olabilmenin ön şartı, şiddet ihtimalinin bütünüyle ortadan kalkması." diyen Türköne PKK'nın yeni yol haritasının bu temel üzerinde şekillendiğini savundu. Hükümetin otoriterleşme yönündeki adımlarının çözümle çeliştiğini vurgulayan Zaman yazarı "PKK’nın istedikleri de yaptıkları da ortada. Peki biz ne istiyoruz?" diye sordu.
İşte Mümtazer Türköne'nin yazısındaki ilgili bölüm:
SOĞUK SAVAŞTAN GÜNÜMÜZE
PKK
PKK, bir Soğuk Savaş dönemi örgütü olarak yapılandı. 1920’de
Komintern’in Doğu Halkları Kongresi’nde benimsenen “ezilen
ulusların kendi kaderini tayin hakkı”nı, Lenin’in “Sovyet modeli”
birleştirince, PKK’nın anatomisini çözebilirsiniz. Ancak bugün
Duran Kalkan, geçmişte “ideolojik mücadele”nin baskın olduğunu,
bugün ise “politik mücadele”nin öne geçtiğini; “silahlı direniş”in
yerini, “radikal demokratik mücadele”nin aldığını söylüyor.
“Radikal demokrasi” grup hakları ve dinamikleri üzerinden işleyen
liberal-parlamenter demokrasilere özgü bir teori. Çok önemli bir
ayrıntı: Bu teorinin içinde silahlı şiddet yok.
KÜRT ÇÖZÜMÜ VE DEMOKRASİ
DENKLEMİ
Cemil Bayık, Kürt sorununa kafa yoranların ortak anlayışını
yansıtan “Kürt sorunu-demokrasi” paradoksunu tekrarlıyor: “Kürt
sorunu çözülmeden demokrasi gelişmez, demokrasi gelişmeden Kürt
sorunu çözülmez.” Halkların Demokrasi Partisi, bu paradoksun çözümü
için geliştirilmiş bir formül olarak karşımıza çıkıyor. Hem
demokrasi ekseninde Türkiye’nin geneli ile ortak paydalar
oluşturmak, ortak sorunlara çözüm aramak; hem de Kürt sorununu bu
ortak paydalara eklemek. Kısaca PKK’yı aşan, Kürt siyasetinin bir
Türkiye partisi oluşturma iddiası ile karşı karşıyayız. Bu iddia
doğrudan Kürt siyasetinden gelen bir entegrasyon teşebbüsü, bir
ortaklık önerisi olabilir mi?
PAZARLIK DEĞİL TOPLUMU İKNA EDEREK HAK
ALINACAK
PKK’dan bir Türkiye partisi çıkartma projesini, çoğu kimse şüpheyle
karşılayacaktır. Şüpheleri gidermek için PKK şeflerinin beyanlarını
yeterli görmeyenler, “objektif şartlara” ve bilhassa geçen yılın
Nevruz’undan bu yana Kürt siyasetinde ve Türkiye’de değişen
dengelere bakmalı.
PKK, devlet ile pazarlık yaparak “hak” almayı ve legalize olmayı
amaçlamıştı. Kapılar açıldı, müzakereler başladı ve tecrübe
edilenler istenenlerin pazarlıkla değil, toplumun ikna edilmesi ile
gerçekleşeceğini gösterdi. Öcalan’ın ve dağdaki PKK şeflerinin
normal bir hayata geçmesinin ön şartı, toplumun rıza göstermesi.
Ortam yumuşadıkça, çözüm için ortak paydalar geliştikçe her şey
mümkün. Barış süreci, bu yumuşamanın ve ortak paydaların ne kadar
hızlı oluştuğunu kanıtladı. PKK’ya güvenmeyenler, hiç olmazsa
geldiğimiz noktada şunu fark etmeli: PKK şiddeti, her şeyden önce
PKK aleyhine işliyor. Silahı ve şiddeti hatırlatan her şey, PKK’nın
taktik ve stratejik hedefleri ile çelişiyor. Bu yüzden Barış
Süreci’nin başında gündeme yerleşen “Ne kadar silahlı birlik ülkeyi
terk etti?” sorusu, devletten çok PKK’nın başını ağrıtıyor olmalı.
Silah geçmişte bir şeyleri kanıtlamanın aracı olarak görüldü, şimdi
taşıyanın elinde çok ağır bir yüke dönüştü. Türkiye partisi
olabilmenin ön şartı, şiddet ihtimalinin bütünüyle ortadan
kalkması.
OTORİTERLEŞEN ERDOĞAN VE ÇÖZÜM İÇİN
ÖZGÜRLÜK PARADOKSU
Meselenin bir de diğer tarafı var. AK Parti Hükümeti, o tarihte on
yılı aşan, rakipsiz iktidarının gücü ile soruna eğilmek ve çözmek
zorundaydı. O gün girdiği müzakereler büyük risk taşıyordu; bugün
otoriterleşme eğilimleri yüzünden kaybettiği meşruiyetini, üzerine
aldığı bu riskle telafi ediyor. Erdoğan’ın arkasındaki halk desteği
ekonomik istikrara ve Kürt sorununu çözme iradesine dayanıyor.
Ancak paradoks büyüyor. Çözüm için daha fazla hukuka ve özgürlüğe
ihtiyacımız varken, otoriterleşen bir iktidarla nereye
varabiliriz?
PKK’nın istedikleri de yaptıkları da ortada. Peki biz ne
istiyoruz?