Zaman yazarı: Devlet cemaati kullanılmış peçete gibi çöpe attı!
Abone olCemaat ile devlet ilişkisini analiz eden Ali Bulaç, cemaatin ava giderken avlandığını ve devlet tarafından "kullanılmış peçete gibi çöpe atıldığını" yazdı...
İNTERNETHABER.COM
Zaman sindeki köşesinde İslami cemaatler ile
devlet arasındaki ilişkiyi güncel ve tarihi boyutuyla analiz eden
Ali Bulaç çarpıcı yorumlarıyla dikkat çekti.
Cemaatin devletle iş tutmasının sonuçlarının ağır olduğunu kaydeden
Bulaç, hükümet ile girdikleri ilişkide kullanılan ve işlevini
yerine getirince "kullanılmış peçete gibi çöpe
atılan" taraf olduklarını ima etti.
CEMAAT AVA GİDERKEN AVLANDI!
Cemaat-Hükümet ilişkisine dair çarpıcı ifadeler kullanan Bulaç cemaatler ile devlet arasındaki ilişkinin devlet açısında araçsallaştırılan bir ilişki olduğunu yazdı. "Çoğu zaman cemaat veya tarikat ava giderken avlandığının farkına varmaz. Kendinden başka ortak tanımayan devlet, her cemaat ve grubu araçsallaştırır, işi bitince de kullanılmış peçete gibi atar; devlet gayrı şahsidir, ne vicdanı vardır ne vefası. Kendini devlete kaptıran Müslüman da vicdanını ve vefa duygusunu kaybeder" diyen Bulaç şöyle devam etti:
FATURA DEVLET DEĞİL CEMAATE KESİLİR!
Şu veya bu cemaat devletle böylesine içli dışlı olunca devletin
tarafgir, eşitsiz, suistimale açık teamüllerinden etkilenmekte ve
fakat bu zaten öyle olan devlete değil, cemaate fatura
edilmektedir.
BİR KAÇ SENE SONRA AYNI ACIMASIZ OPERASYON ONLARA YAPILACAK!
Nihayet bugün Hizmet’in eğitimli elemanları bürokratik jenoside tabi tutulurken boşalttıkları yerlere 'diğer cemaat ve tarikat' üyeleri doldurulmaktadır. Özellikle “tarikat-cemaat karışımı iki grup” neredeyse bütün mekanizmaları ele geçirmektedirler. Hiç şüpheniz olmasın, devlet birkaç sene sonra kendini bir kere daha restore etmeye kalkıştığında bunlara karşı aynı acımasız operasyonları yürütecektir.
İşte Bulaç'ın yazısındaki ilgili bölüm:
DEVLET KENDİNİ DÜŞÜNÜR!
NARSİSTTİR!
Zorunlu ilişkiye rağmen bugün koruduğu yapısıyla devlet, cemaat ve
tarikatları kirletmekte, misyon ve sahih fonksiyonlarını suistimal
etmektedir. Şu veya bu cemaat devletle böylesine içli dışlı olunca
devletin tarafgir, eşitsiz, suistimale açık teamüllerinden
etkilenmekte ve fakat bu zaten öyle olan devlete değil, cemaate
fatura edilmektedir.
Devlet sadece kendini düşünür, narsisttir, iktidar algısıyla ilahi
kudrete rakiptir, modern zihniyeti itibarıyla iktidarı kendine
indirgemiştir, halktan veya milli irade üzerinden yetki alsa da
erkin kullanımında şerik kabul etmez. Böylesine kışkırtıcı bir güç,
devasa mekanizma içinde ancak “grup dayanışması” ile kontrol
edilebileceği düşünülür, ister istemez gruplar devlet içinde yer
almak ister. Ancak deneysel olarak biliyoruz ki iktidar
çerçevesinde grup dayanışmasının olduğu her yerde ve her düzeyde
adaletsizlikler olur, hakkaniyet zedelenir, diğer gruplar bundan
mutazarrır olur. Bir cemaatin grup dayanışması tabiidir ve
zaruridir ama bu, cemaati var eden misyonu takviye edici sosyal ve
ahlaki motivasyonları aşmadığı sürece öyledir. Kararında
tutulmadığında grup dayanışması asabiyete dönüşür, her asabiyet
aşırılıktır, haksızlığı intaç eder.
DEVLET İŞİ BİTİNCE CEMAATİ KULLANILMIŞ
PEÇETE GİBİ ATAR!
Çoğu zaman cemaat veya tarikat ava giderken avlandığının farkına
varmaz. Kendinden başka ortak tanımayan devlet, her cemaat ve grubu
araçsallaştırır, işi bitince de kullanılmış peçete gibi atar;
devlet gayrı şahsidir, ne vicdanı vardır ne vefası. Kendini devlete
kaptıran Müslüman da vicdanını ve vefa duygusunu kaybeder.
Devlet, bir cemaatin yanlış yaptığını iddia ettiği birkaç
sempatizanı değil, ruhundaki korku ve güvensizlik dolayısıyla
cemaatin tamamını hedef alır, kolektif ceza vermeye kalkışır,
medyadan eğitime, finanstan fişlenmiş özel şahıslara kadar cemaatin
ve ilişkili olduğu herkesin mal varlığını kanun hileleriyle
müsadereye tabi tutar. Bu süreçte devleti ele geçirdiğini
zannedenler, iktidar refleksiyle “Bir topluluğa olan kininiz sizi
adaletsizliğe sürüklemesin” ilkesini çiğner, bir dershanede veya
Afrika’nın balta girmemiş ormanlarında hizmet veren bir öğretmeni
cezalandırmaya kalkışır. Hani “ispatsız itham” olmazdı; mukabele-i
bilmisli zalimane uygulamamak ve “haddi aşmamak” esastı?
Bu gidiş çatıştırıcı ve tahrip edicidir. İslami gruplar toplum,
cemaat, devlet, siyaset ve iktidar gibi temel sorunlar üzerinde
yeniden düşünmek durumundadırlar.
FETHULLAH GÜLEN'İN MALVARVARLIĞI NE KADAR? NEYLE
GEÇİNİYOR? (TIKLA OKU)