Zaman tünelinde halıyla yolculuk
Abone olKoyunlu Halı'nın Halkla İlişkiler Müdiresi Hatice Adalı, dünyanın bilinen en eski halısının Türk-Altay halıları olduğunu anlattı.
Koyunlu Halı'nın Halkla İlişkiler Müdiresi Hatice Adalı,
halı-kilim sanatının eski tarihlere dayandığını söyleyerek,
"Dünyada bilenen en eski halı Altay bölgesindeki Pazırık kurganında
bulunmuştur. 'İran düğümü', 'asimetrik'; Türk düğümü ise
'simetrik'tir. Dolayısıyla Pazırık halısındaki düğümlerin de
simetrik olması, bu halının Türk halısı olduğu, en azından İran
halısı olmadığı hususunda önemli bir belgedir" dedi. Halının
bilinen en eski tarihine kadar uzanan yolculuğu hakkında bilgi
veren Adalı, halı-kilim sanatı ve koyun ilişkisine değindi. Atla
beraber koyunun da bozkır şartlarının vazgeçilmez hayvanı olduğuna
dikkat çeken Adalı, atın manevra gücüyle yoğun Çin nüfusu
karşısında Türklere hayat hakkı sağlarken, koyunun da yapağıyla
giyecek ve barınacakları eşyaların yapımına imkan verdiğini dile
getirdi. Adalı, "Günümüzdeki Türk Cumhuriyetleri'nde dokunan halı
ve kilimlerdeki hakim unsur; hayvan damgalarıdır" dedi.
Kazakistan'daki Türklerin hala keçeden ayakkabı-çizme yaptıklarını
vurgulayan Adalı, üzeri koç başlı nakışlarla işlenmiş keçeleri,
bütün Türk Cumhuriyetleri'nde bugün bile görmenin mümkün olduğunu
kaydetti. Türkiye'de ve dünyada halı-kilim sanatı üzerine amatör
düzeyde araştırmalar yapan ve unutulmaya yüz tutan motifleri ortaya
çıkarmaya çalışan Hatice Adalı, çadırların tanziminde Avrupa
üslubunda mobilyaların tanınmadığını; aksine en önemli rolü
halıların oynadığını söyledi. Adalı, Uhlemann'a göre halıcılığın
asıl vatanının tam kuru istep bölgeleri olduğunu, bunun da Klimatik
özellikler ortaya koyduğunu belirtti. İstep kuşağının en
karakteristik göçebe kavmini ise Türklerin oluşturduğunu dile
getiren Adalı, halı yapımı ve yayımı bakımından da önemli görev
yüklendiklerini kaydetti. Adalı, "Bu pek çok mütehassısın üzerinde
birleştiği bir fikirdir. Atla beraber koyun bozkır şartlarının
vazgeçilmez hayvanıdırlar. At manevra gücüyle yoğun Çin nüfusu
karşısında Türklere hayat hakkını sağlarken, koyun da yapağıyla
giyinecek ve barınacakları eşyaların yapımına imkan vermiştir.
Türkler koyunların yünlerinden keçeler yapmış ve koç başlarını da
keçelerine, kilimlerine-halılarına vb. damga olarak işlemişlerdir.
Mesela "Yenisey'in yukarı akımında ve Uygurlardan sonra bir müddet
Moğolistan da yaşayan Kırgızların halıları da keçe cinsindendi.
Bunlarda kullanılan bezek motiflerine yerliler koçkardıng müzü
(koçların boynuzu) derler.' Kazakistan'daki Kazak Türkleri hala
keçeden ayakkabı-çizme yapıyorlar. Üzeri koç başlı nakışlarla
işlenmiş keçeleri, bütün Türk Cumhuriyetleri'nde görmek mümkündür"
açıklamasında bulundu. Adalı, Afanasyevo kültürünün merkezini
teşkil eden Bateney Kasabası çevresindeki bir kurganda süs
eşyalarının yanında koyun ve at gibi hayvanların kalıntılarına
rastlandığını belirterek, "Bilindiği üzere at Türklerde binek
hayvanı olmanın yanında en önemli kurban hayvanları arasında da
yerini alır. Mesela eski Türklerin gökyüzü için at, toprak için de
koç kurban ettikleri bilinmektedir. Hala Kazakistan'da en önemli
kurban hayvanı at olduğu gibi, onun eti koyun, sığır, deve gibi
hayvanlara göre daha da pahalıdır. Türklerin İç Asya'da yaşadığı
bölgeler tarihçiler tarafından 'atlı hayvan yetiştiren kültür
bölgesi' olarak adlandırılırken, bu kültürü ilk Türklerin meydana
getirdiği belirtilmiştir. Türk sanatının en önemli üsluplarından
biri olan hayvan üslubunun da bu kültürle ortaya çıktığı biliniyor.
Bu kültürün önemli araştırmacılarından Menghin'e göre, Ural-Altay
halklarının dünya tarihinde iki önemli rolleri olmuştur. Bunlardan
birincisi hayvan yetiştiricilikleri, ikincisi de devlet kurma
becerileridir" ifadelerini kullandı. "EN ESKİ HALI, PAZIRIK
KURGANINDA BULUNDU" Halının tarihini anlatan Hatice Adalı, "Dünyada
bilenen en eski halı Altay bölgesindeki Pazırık kurganında
bulunmuştur. Öte yandan bu bölge tarihin bilinen devrinden bugüne
kadar, Türkler tarafından kullanılan yerleşim yerleridir. Ancak Rus
arkeolog Rudenko, Pazırık'ta bulduğu halının İran halısı olduğunda
ısrar etmiştir. Ondan sonra Pazırık halısı konusunda yazı yazan
başka Rus kazıbilimci ve sanat tarihçileri de İran ya da İskit
halısı olduğu konusunda çeşitli yazılar kaleme almışlardır. Ayrıca
bölgede eskiden ve günümüzde Türklerin yaşamış olduklarından hiç
söz etmedikleri gibi, çok uzak bir ihtimal olarak, Moğollar ya da
Çinlilerin yaşamış olabileceklerini ifade etmişlerdir" dedi.
Adalı'ya göre bu konuda ilgi çekici bir yaklaşım da UNESCO'dan
geldi. UNESCO'nun 15 dilde yayınladığı Görüş Dergisi'nin 12.
sayısını (1976) İskitler ile Pazırık halısına ayırdığını kaydeden
Adalı, 'Dergide yazı yazanların hepsi Rus ve Ukrayna kökenli. Bu
dergide yazı yazanlar ne hikmetse İran, Osset, Altaylılar, Tuva,
Kazakistan, Moğol, Çin, Rus, İskit, Ukrayna adlardan sıkça söz
etmelerine rağmen, Türk kavramını kullanmaktan ısrarla
kaçınmışlardır. Adı geçen dergide yalnızca ilk Türk hakanının
cenaze töreninde bir örnekle söz edildikten sonra Bizans'tan elçi
olarak Avar ve Rumların da bulunmuş olduğu ileri sürülmektedir'
denildikten sonra 'cenaze törenine gelenler Pasifik kıyıları,
Sibirya ve Orta Asya gibi Türklere bağlı olmayan yerlerden
gelmişlerdir' ifadesine yer verilmiştir. Dergi bütünüyle
incelenirse yazılanlarda bilimsel anlayışa pek dikkat edilmediği
anlaşılacaktır. Mesela bir yerde İskitlerin yurdu Karadeniz'in
kuzeyi denirken, bir başka yerde Sibirya'daki İskit eserlerinden ve
bir başka yerde de 'İskitlerin akrabaları olan Altaylılar' gibi
mezarlarını düzenledikleri belirtiuzü (koçların boynuzu) demiştir.
Ayrıca, Orta Asya'nın (yani Büyük Türkistan'ın) Türklerle ilgisi
olmadığını belirtmiş ve biraz dil coğrafyasıyla ilgili olanları
güldürecek seviyede 'Altaylıların İskitler gibi Farsça'nın çeşitli
lehçelerini konuştukları sanılmaktadır' diye yazılmıştır"
ifadelerini kullandı. "DÜNYADA İLK HALI ÖRNEĞİ PAZIRIK HALISI"
Adalı, "Dünyada bulunan ilk halı örneği Pazırık halısı olduğuna
göre, halı-kilim hakkında yazanların Pazırık halısıyla ise
başlamalarında yarar vardır" dedi. Pazırık yaylasının Balıklı Göl
yakınlarındaki Yan Ulagan Irmağı kıyısında olduğunu ifade eden
Hatice Adalı, "Buradaki kurganların birinde çıkarılan ve dünyanın
bilinen ilk halısı olarak kabul edilen halı üzerindeki Pars
damgasıyla at, eyer ve pantolonlu süvari resimleri günümüze kadar
bozulmadan kalabilmişlerdir. Pars, Kazakistan'ın eski başkenti
Almatı'nın ve Tataristan'ın devlet damgası olduğu gibi,
Kazakistan'da pantolona 'şalvar' denirken, Anadolu'da giyilen
şalvar tipine rastlanmaz. Ayrıca insanların kafatasında olup da
eyere benzeyen bir kemiğe Türk eyeri (sella Turcica) dendiğini
tıpla az çok ilgilenen herkesin bildiği husustur. Dolayısıyla bir
tek eyer ile atlı süvarilerin giyinişleri dahi, Pazırık halısının
Türk kültürüyle ilgili olduğunu ispatlama açısından, çok önemli
ipuçları vermektedir. Ayrıca eyerin Türk buluşu olması ve atlı
kültürün gereği olan giyim biçiminin Fars giyim tarzıyla alakasının
olmaması da önemli bir bilgi kaynağıdır. Ancak Rudenko,
Pazırık'taki incelemeleri sonucunda şu satırları yazmıştır: 'Her
halde bu mezar Türk veya Moğol ırkına ait değil, Aryani ırktan olan
İskitlerindir.' Fakat İskitlerin 'aryani' bir ırktan olmadıkları,
en azından kımız içmelerinden, domuzu topraklarında
barındırmamalarından, at kurban etmelerinden ve ölümle mezar
törenlerinden anlamak mümkündür" açıklamasında bulundu. Adalı'ya
göre, kımızı Türkler ve Moğollardan başka bir kavmin içmediği ve
onu batılıların 1944'e kadar tanımadıkları biliniyor. Öte yandan,
İskitlerin Türk olduğu, en azından Türklerin sosyokültürel çevresi
içinde olduklarına dair eserler aksi görüşteki eserlerden hem daha
çok, hem de bu doğrultudaki bilgiler daha tutarlıdırlar. Ayrıca
M.Ö. 3. asırdaki Çin vakanüvislerine göre Pazırık havalisinde
Hunlar bulunuyorlardı. Pazırık h vöyüğünün doğusunda yaşayan Ürenha
Türklerinden Uygur Ondar (onlar); yahut Ondar Uygur oymağı hala
mevcuttur. Hülasa Pazırık hafriyatında açılan mezardaki defin, ayin
ve merasimlerini gösteren bütün eserler, ancak Türklerin defin,
ayin ve merasimlerine ait anane ve adetleriyle izah olunmaktadır.
Hafriyattan çıkarılan bütün eserler, Türklerin Orta Asya ve
Altay'da kablelmilat devrinde inkişaf ettirdikleri kültürün
mahsulleridirler. Bir kültür unsurunun bir bölgede bulunmasının, o
kültür unsurunun o bölgeye ait olacağı anlamını taşımadığını
belirten Hatice Adalı, "Fakat bulunan kültür unsurunun özellikleri,
kollarının daha çok hangi sosyokültürel çevrede oluştuğuyla o
çevrede neyi ifade ettiği, bir kültür unsurunun hangi bölgenin ya
da sosyokültürel çevrenin eseri olduğu hakkında önemli ipuçları
verir. Pers hakanlığına ait en eski vesikalar M.S. 8. yy'dan
kalmadır. Ayrıca İran kültürü konusunda görüşleri, genelde dünyaca
kabul gören Spiegel, Kremer ve Geiger gibi uzmanlar 'halıcılığın
Perslerde esas (autochthon; asıl, otantik, yerli) bir şey
olmadığını' söylerler. Ancak Piotrovsky, Pazırık'ta bulunan halıdan
'ünlü İran halısı' olarak söz ettikten sonra, Altay Dağları'nda
bulunan keçelerde Çin, İran ve İskit etkisinin görüldüğünü
belirtir. Gryaznov'da 'Orta ve Güney Kazakistan'da Altayların batı
yörelerinde ve Tuva'da İskitlerin dönemine ait eserler ele
geçirilmiştir' dedikten sonra, İskit Sibirya hayvan sitilinin Tuna
boylarından Çin Seddi'ne kadar geniş bir alanda görüldüğünü
belirtir. O halde İskitlerin yaşadığı bölgeler tarihin bilinen
devrinden beri Türklerce meskun yerler olup, hala Türkler
Kazakistan, Tuva ve Altaylar'da yaşamaktadır. Ayrıca uzmanlık
alanları Hun, Çin ve Moğol tarihi olan tarihçiler tarafından Altay
bölgesi, yaygın kabule göre 'Türklerin ilk yurtları' olarak ifade
edildiğine göre, problemin olmaması gerekir" dedi. "HALI SANATININ
DOĞDUĞU COĞRAFYA TÜRKLERİN YAŞADIĞI ALANLARDIR" Adalı, 1863 yılında
Hive, Tahran, Buhara gibi bölgelerde yaptığı seyahatler hakkında
bilgi veren Vambery'nin, halı ve keçe imalatının Türkmenler
tarafından yapıldığını zikrettiğini söyledi. Vambery, "Bir kadın
dokunulması istenen nakışların örneklerini kum üzerine parça parça
çizer, işçiler de bu örneğe bakarak halıyı dokurlar" ifadesine yer
verdi. Adalı şöyle devam etti: "Halı sanatının doğduğu coğrafya
Türklerin yaşadığı alanlardır. Halı hakkında yapılan yüzyıla
yaklaşan çalışmaların halı sanatının bütün dünyaya Türkler
tarafından tanıtıldığını ortaya koymaktadır. Pazırık halısından
önce bulunan ve 6. yy'a ait olan halı da Doğu Türkistan'da
bulunmuştur. İslam ülkelerine ise halı Selçuklular tarafından
tanıtılmıştır. Pazırık'ta bulunan düğümlü halı da bilim adamları
tarafından 'Türk Düğümü' olarak bilinen 'Gördes Düğümü' ile
dokunmuştur. Ayrıca düğümlü halı tekniği ilk defa İç Asya'da
kullanılmıştır. Bu nedenle bazı eserlerde düğümlü halıların Türk
tarihiyle yakın ilgisi olduğu belirtilir. Sanat tarihçilerinin
belirttiğine göre, 'İran Düğümü', 'asimetrik'; Türk düğümü ise
'simetrik'tir. Dolayısıyla Pazırık halısındaki düğümlerin de
simetrik olması, bu halının Türk halısı olduğu, en azından İran
halısı olmadığı hususunda önemli bir belgedir." Hatice Adalı,
halının tarihi konusunda açıklamalarını şöyle tamamladı: "Bilindiği
üzere Pazırık halısında ve günümüzdeki Türk Cumhuriyetleri'nde
dokunan halı-kilimlerdeki hakim unsur hayvan damgalarıdır. Hayvan
damgası ise konunun uzmanları olan Menghin, Kopper, Grousset,
Rasonyi, Barovka'ya gibi tarihçilere göre 'gö o çebe kültür'
alanından kaynaklanmıştır. L.P. Kyzlassov, K.F. Simirov, Kisselev
ve Griaznov gibi Rus bilim adamları da Rudenko'nun görüşlerine
karşı çıkarak, Pazırık'ta bulunan halının İran halısı olduğuna dair
görüşlere itiraz etmişlerdir. Sanat tarihi uzmanlarından K. Erdman
da önceleri Pazırık'taki halının Türk halısı olduğu konusunda
kuşkular taşımış olsa da en son yazdığı eserde bu halının 'Türk
ilmiğiyle dokunmuş' olduğunu kabul ederek, Pazırık halısının Türk
halısı olduğu görüşünü savunmuştur. Diyarbekirli'ye göre de,
'Pazırık halısı Altaylarda yaşayan Hun topluluklarının bir nevi
maddi değerlerinin aynası olarak karşımıza çıkmaktadır. Yukarıda da
ifade ettiğimiz gibi, İran üslubunda hakim olan unsur bitki
damgasıdır. Türk üslubunda ise koç başı ve soyut damgalar esastır.
Öbür yandan burada sunulan fotoğrafların hiçbiri özel bir çabayla
aranmamış, rasgele çekilmişlerdir. Bu fotoğraflar Pazırık halısı ve
halıcılık tarihi konusunda sanırız önemli bilgiler vermektedir.
Mesela Pazırık halısındaki hakim damgaları, araştırma alanımızda
yalnızca halı-kilimlerde değil, bir evin dış duvarında, kağıt
paralarda 'ortak çekiçlerin' arasında, bir mezar taşında; hatta
tuvaletlerin tavanlarında veya duvarlarında görebilirsiniz.
Dolayısıyla bu konuda düşünenlere Altaylar'dan Van'a, Hakkari'ye,
oradan da Adana'ya Bergama'ya, Çanakkale'ye ve Edirne'ye kadar olan
bir coğrafyada yaşayan insanlar arasında alan çalışması yapılarak
tespit edilen fotoğrafların, çoğunun benzer değil, aynı olmalarının
önemli bilgiler ifade etmesi gerekir. Ayrıca bu kadar geniş bir
alandaki insanların yüzyıllarca aynı damgaları işlemeleri, Pazarık
halısını hiç görmeyen adını dahi duymayan insanların, o halıdaki
damgaları mezar taşlarına, iş ve eğlence yerlerine,
halı-kilimlerine; hatta Lenin'in heykeline işlemelerinin düşünen
insanlara bir anlam ifade etmesi gerekir kanısındayız."