'Yüzde 25'lik kesim türbana karşı'
Abone olTürbana karşı olanlar hakkında ne düşünüyor? Türbanlılar laikliğe inanıyor mu? İşte bayan Arınç'ın cevapları...
Bülent Bey de, bana öyle der diye görüşlerini anlatan Münevver
Arınç, Yapılan baskıların imtihan olduğunu düşünüyor; baskı
yapanları eleştiriyor. Münevver Arınç, nasıl ve niçin örtündü? Eşi
Bülent Arınç ile nasıl tanıştı? Başörtüsü kadınları ikinci sınıf
vatandaş kategorisine sokar mı? Davetlere gitmemek onu üzüyor mu?
Biz sorduk, Münevver Arınç cevaplandırdı. Başörtüsü takmaya nasıl
karar verdiniz? Niye taktınız? Münevver Arınç: Benim ailem dindardı
zaten. Ailede İslâmı öğrenerek yetiştik. Benim genç kızlığım,
çocukluğum sırasında, annem babam İslâmı bildikleri kadar
yaşıyorlardı, bize de öğretiyorlardı. Liseyi bitirdikten sonra
Ankaraya geldiğimde, örtünmüş olmayı çok arzu ettim. Yıldız Teknik
Yüksek Öğretim Okulunu 1975te kazandım. Şimdi ismi Gazi
Üniversitesi Meslek Eğitim Fakültesi oldu. Üniversiteye başörtülü
olarak devam etmek isterdim. O sıralarda başörtüsü yasağı var mıydı
üniversitelerde? MA: Baskı vardı. Bazı arkadaşlarımız kapıda başını
açıyordu. Sınıfta asla başörtülü kızlar kabul edilmiyordu. Ben
üniversiteyi bitirene kadar açıktım. Üniversiteyi bitirdikten sonra
örtündüm. Kız meslek lisesi öğretmeni olarak tayinim çıkmıştı,
gitmek üzereyken evlenmeye karar verdim. Bülent Beyle oturduk
konuştuk. Tercihimiz örtünme istikametinde oldu. Evlenmeseydim, ya
örtü, ya çalışma hayatı, ikisinden birini seçecektim. Bülent Bey
sizi başı açıkken mi tanıdı? MA: Evet. İlk görüşmemizde başım
açıktı. Görücü usulü oldu. Arkadaşlarımızın aracılığıyla oldu.
Bülent Bey'in size başını ört diye telkini oldu mu? MA: Ben de arzu
ediyordum. Aracılık yapan benim okul arkadaşımdı. Bülent Beyin
hukuktan arkadaşıyla evliydi. O arkadaşım da evlendikten sonra
örtünmüştü. Benim örtünme gibi bir düşüncem olmasaydı, Bülent Beyle
evlenmezdim. Çünkü Bülent Bey'in görüşü belliydi. Örtülü bir eş
istiyordu. Bülent Bey size yardımcı oluyor mu? MA: Ben bir şey rica
ettiğim zaman Bülent Bey elimden gelirse der ve ricamı yerine
getirmeye çalışır. Meselâ biz yeni evlenmiştik. Kendime bir palto
dikecektim. Boy ölçüsünü alamıyordum. Bülent Beyden rica ettim.
Cetveli kendisine uzattım. Elimden gelirse? dedi. Elinden gelir
cevabını verdim. Böylece paltomun etek ölçüsünü Bülent Bey almıştı.
Annesinin hep erkek çocuğu olmuş, bu yüzden pirinç ve mercimek
ayıklamayı da çok iyi bilir. Eskiden mercimek ve pirinç ayıklarken
bana yardım ederdi. Tabiî şimdi vakti olmuyor. Kız kardeşiniz de
var mı? O nasıl örtündü? MA: Kız kardeşim benden önce örtündü. Daha
orta okula gidiyordu. O daha güzel yaşıyordu İslâmı, onun öyle bir
yaradılışı vardı. Çevremiz, ablan daha örtmüyor, sen niye
örtünüyorsun diye başörtüsünü başından çekiyorlardı. Ona baskı
yapıyorlardı. Ben üniversiteye gittiğim için örtünemiyordum ama çok
arzu ediyordum. Bu yüzden ona örtün diyordum. Sonraki yıllarda,
Özallı yıllarda, orta öğretimde baskı kalmadı, hatta memurlar bile
başörtüsüyle çalışabilir hale geldi. Ben Ayşe Nur ve arkadaşları
adına seviniyordum. Biz Ayşe Nur'u İmam Hatip'e verdik. Orta 1'de,
çocuklar başörtüsüyle rahatça okula gidebiliyorlardı. Büyük
kentlerde başı açıklarla, başı örtülüler pek bir arada
bulunmuyorlar, aynı muhitlerde oturmuyorlar. Siz daha çok
Manisa'daydınız. Orada ilişkiler nasıl? MA: İç içeydik.
Akrabalarımızın içinde açıklar da vardı, örtülüler de vardı.
Evlenince Manisa'da oturduk. 15 kişilik bir arkadaş grubumuz vardı.
Biz bu grubun içinde sadece 2 kişi örtülüydük. Bülent Beyle
evlenmemize aracılık yapan arkadaşım ve ben. Hiçbir ayırım olmadı,
ne biz onları, ne onlar bizi asla dışlamadı. Telkinde bile
bulunmadık. Bir anlayışa göre başörtüsü kadını 2. sınıf insan
kategorisine sokuyor. MA: Asıl baskıyı yapanlar bizleri 2. sınıf
vatandaşlığına itiyor. Bülent Bey bize Siz Allah'ın emanetisiniz
diyor. Nasıl böyle 2. sınıf vatandaş durumuna düşülebilir? Asla
kabul etmiyorum. Yurt dışında bizim büyükelçimizin eşi bana sizin
zorla açık bayanları kapattıracağınızdan korkuluyor dedi. Ben ona
sordum: Böyle bir teşebbüsümüz olsa yanlış mı bulursunuz?, Evet
yanlış buluruz cevabını aldım. Bunun üzerine büyükelçinin eşine
dedim ki: Şimdi bize yapılan da bu değil mi? dedim. Zorla başımızın
açtırılması nasıl yanlışsa, kapattırılması da yanlıştır. Bülent
Arınç bazı resepsiyonlara sizi götüremiyor. Sakıncalı durumda
oluyorsunuz. Bu sizin için zor değil mi? MA: Allah katında bunun
mükafatını beklediğimiz için seve seve bu duruma katlanırız. İçin
için ağladığınız olmuyor mu? MA: Benim açımdan fark etmez ama,
mesleğini yapamayanlar var. Benim bir resepsiyonda Bülent Beyin
yanında olup olmamam önemli değil. Biz birbirimizi çok iyi
anlıyoruz. 25 yıldır her yerde beraberiz. Bir resepsiyonda birlikte
olmamamız benim açımdan eksiklik değil. Ama vali eşleri, kaymakam
eşleri bunun sıkıntısını yaşıyorlar, başlarını açmak zorunda
kalıyorlar. Beylerin aynı şekilde, hayatları zindan oluyor.
Peygamber Efendimiz İslâmı yaşarken çok sıkıntılara maruz kalmıştı.
O çok kusursuz bir insandı. Biz o kadar ağır imtihanlar da
yaşamıyoruz. Peygamber Efendimiz ayaklarından kanlar akıncaya kadar
akrabaları tarafından taşlanmıştı. İslâmı yaşamak istediği için
dışlanmıştı. Biz de İslâmı yaşamak için bu sıkıntıları çekiyoruz.
Tesellimiz çok. İslâmı yaşayan ailelerde çok huzurlu oluşları
dikkatimi çekiyor. Ayrıca beyler kadınlara önem de veriyorlar. Oysa
iddiaya göre, kadını bir çırpıda boşayabilirsin, 4 eş alabilirsin,
yok efendim kadınla yatağını ayırabilirsin, onu döversin... İddia
bu. , MA: Bir köşe yazarının bunu örtülü kadınlar okusun yazısını
hatırlıyorum. Hiçbir şey bize uymuyor. Yazar diyor ki, erkekler
denize giriyor, kadınlar mantolarıyla kenarda kalıyor. Halbuki
baskılar olmasa, bizler de denize girmek istiyoruz. Mayoyla
girmeyiz, bir çözüm bulunabilir. Başörtülüler laikliğe inanıyor
Örtünen kadın, başörtüsünün İslâm'ın kuralı olduğuna inanıyor. Çok
azı, baskı gördüğü için örtünüyor. Örtünmeyle, namuslu kadın
simgesi urgulanıyor ve kadın kendini daha rahat hissediyor olabilir
ama, son kertede, dinî inanç gereği örtünüyor. İslâmî bir kural
olduğu için örtünüyor. Türbanı, İslâmî kural olduğu için takan
insanlar, İslâmi kuralın nerede başlayacağı, nerede biteceği
konusunda bir şey söylemiyorlar. Bu da türbana karşı olanları
endişelendiriyor; türbanı tehdit unsuru olarak görmelerine yol
açıyor. Çokeşlilik de, tek yanlı boşanma da, mirastaki eşitsizlik
de, kadının şahitliğinin kabul edilmemesi de türban gibi İslâmî
kural işte' diyorlar. Türkiye'de siyasal gücü, askerî gücü ve
eğitim gücünü elinde tutan bu küçük kitle, türbandan korkuyor,
türbanı laik düzene tehdit diye algılıyor. Bu yüzde 25'lik kesim,
türbanın yasaklanmasını istiyor. Toplumun yüzde 75'i ise yasağın
kalkmasını arzuluyor. Başını örten kadınlarla konuşmuş, niye, nasıl
kapandıklarının hikâyelerini dinlemiş biri olarak kalpten
inanıyorum ki bir türban tehdidi yok. Benim yaptığım araştırmalar,
türbanın tehdit olduğunu göstermiyor. Bu kadınlar, sadece başlarını
örtmek istiyor. Zaten türbanın laik düzene bir tehdit olup
olmadığına, ancak onu sahada sosyolojik ve antropolojik olarak
araştırarak karar verebilirsiniz. Bunun için de, örtünen kadınların
İslâm'ı nasıl algıladıklarını, İslâm'ı nasıl yaşadıklarını
öğrenmeliyiz. Başını kapatanlarla konuşunca, onların ne istediğini
anlıyorsunuz; laik düzenin tamamen bir parçası olduklarını
görüyorsunuz. Onların İslâm anlayışında, başörtüsünden öte bu
düzende karşı çıktıkları bir şey yok. Onlar da laik düzene
inanıyor, Cumhuriyet'in bazı temel kurallarını benimsiyor. Şer'î
hukukun gelmesini isteyen bir kitle değil onlar. Din devletini,
çokeşliliği, miras hukukundaki eşitsizliği, tek yanlı boşanmayı
istemiyorlar. İslâm hukukunu kabul etmiyorlar. O kuralların zamanı
geçmiş' diyorlar. Laik devlete o kadar inanmışlar ki, bu
hükümlerden kendilerini laik devletin koruyacağını düşünüyorlar.
Ama yanlış bir strateji uyguluyorlar. Hiçbir zaman çıkıp, Biz
Medeni Kanun'un önemine inanıyoruz' açıklamasını yapmıyorlar.
Sadece bu düzenin kendilerini ne kadar ezdiğini söylüyorlar. Türban
alternatif bir modernleşme sayılabiliyor. Başını örtmeden evde
kalacağına, başını örtüp dışarıya çıkabiliyor. Bugün için türban
sorunu çözülemez. Çünkü çok suni bir kutuplaşma var.
Konuştuğunuzda, iki kutbun kadınları da aynı değerleri savunuyor ve
laikliğe inanıyor. Bu yüzden türban sorunu siyasal ya da hukuksal
değil. Soruna sosyolojik bakmalı. Hukuksal olarak kamu alanını daha
iyi tanımlayarak, buraya girersin, şuraya giremezsin diyerek
türbanı çözemezsiniz. Bu sorunu ancak türbanlı kadınların hayatını,
düşüncelerini anlayarak çözebilirsiniz. Kadınların yüzde 70'inin
başı kapalı olduğu bir toplumdan söz ediyoruz biz. Türban tabiî ki
bir siyasal simge. Ama her şey siyasal bir simge. Bizim bu şekilde
giyiniyor olmamız da bir siyasal simge. Biz, Cumhuriyet'in
getirdiği belli bir tip laiklik anlayışıyla bağdaşabilecek bir
şekilde Batı stili giyinmeyi kabul etmiş insanlarız. Bizim
giyimimiz de bu anlayışın simgesi. Türban, din devleti isteyenlerin
simgesi deniyor. Yok öyle bir şey. Onlar da şeriat devleti
istemiyor. Laikleşme süreci Tanzimat'tan da öte bir süreç. Bu
sürece güvenmeliyiz. Laiklik, türbanlı kızların da bir parçası
olmuş burada. AB'den üyelik için müzakere tarihi almamız ciddi bir
ihtimal. AB'ye girmiş bir toplumda, türbanı, Kur'an kurslarını,
laikliğe tehdit olarak gören kesimler rahatlayacak. Bu yüzde 25'lik
kesimin korkularının giderilmesi çok önemli. Çünkü onların
kendilerini güvende hissetmeleri, türban sorununun çözümü için
şart. Peşin hükümler ve gerçekler Bakın, demokratik hak dediğiniz
türbanı demokratik Avrupa bile kabul etmiyor. Avrupa ne eylerse
doğru eyler diye bir kural mı var? Bu da Avrupa'nın ayıbıdır;
Avrupa demokrasisinin yumuşak karnıdır. Bir kısım Avrupalı,
özellikle de Fransa ne yazık ki bu konuyu hiç anlamıyor. Sokak
köpeklerine kötü muamele etsek kaşlarını çatıyor da, Türkiye'nin en
gaddar ve en yaygın demokrasi ihlâli karşısında kılını
kıpırdatmıyor. Üstüne üstlük aynı yasağı devlet üniversitelerinde
kendisi de getiriyor. Çünkü bazı Avrupa ülkeleri hâlâ militan bir
laiklik anlayışının tortularını taşıyor. Özellikle Fransa,
yukarıdan aşağıya, yasalar koyma yoluyla toplumsal sorunları
çözebileceği gibi jakoben bir geleneğin etkisinde. Ama esas zaaf,
Avrupa'nın henüz çok kültürlülük problemini çözememiş olması...
Başörtülü kadın fotoğrafı, tıpkı bizim yeminli laikçilerimiz gibi,
kimi Avrupalı'ya da antipatik geliyor. Tıpkı onlar da bizimkiler
gibi, başörtülü kadın gördüler mi, tüyleri diken diken oluyor,
haçlı ruhları depreşiyor. Çok kültürlülük, tolerans, empati adına
bildikleri ne varsa unutup titremeye başlıyorlar. Özetle bu konuda
değişmesi gereken biz değiliz, Avrupa.