Medyanın önemli bir kısmı başbakanı sevenler ve sevmeyenler diye
ikiye ayrılmış.
Fakat ikisinin de itibarı yerlerde sürünüyor.
AK Parti yanlısı medyayı tarafgirlik, muhalif medyayı ise
etkisizliğin neden olduğu çaresizlik ve öfke tüketiyor. Hatta
tüketti.
Amaç bilgi vermek, toplumu uyarmak, tehlikelere dikkat çekmek
değil de iktidarı değiştirmek ya da korumak olunca meselenin rengi
değişiyor.
Medyanın siyasi sonuç almayı amaç edinmesi başlı başına
sorunlu.
Ama yine de soralım:
Her gün binlerce köşe yazısı, onlarca haber programı,
milyonlarca Twitter mesajı yayınlanıyor. Görünen o ki tüm bunlar
insanların politik kanaatlerini değiştirmeye yetmiyor. Bu durumu
düşünmek, tartışmak ve nedenleri üzerinde kafa yormak gerekmiyor
mu?
Geçtiğimiz günlerde bir anket yayınlandı: En az güvenilen
kurumlar listesinin başında yüzde 19’la medya var.
Yani Türkiye’de medyaya güvenenlerin oranı yüzde 19
Peki medya yüzde 19 gibi düşük bir güvenirlikle iktidarın yüzde
50’lik toplumsal desteğini eritebilir mi? Ülkenin kötüye gittiğine,
hukukun yara aldığına, özgürlüklerin zedelendiğine yüzde 50’yi
inandırabilir mi?
Kabul edelim ki Tayyip Erdoğan’a güvenenler medyaya,
gazetecilere güvenenlerden fazla.
Bunca olup bitene rağmen Erdoğan’ın sözleri daha çok ilgi
uyandırıyor. Niçin?
Yazıyoruz, anlatıyoruz, “Türkiye’nin iyi
yönetilmediğinin” belgelerini yayınlıyoruz fakat
insanlarda yeterli etkiyi uyandırmıyor. Niçin?
“Toplumu “işlerin iyi gitmediğine” ikna edemiyoruz ama
yine de bu başbakandan kurtulmalıyız” demek demokratik bir
tutum mudur?
Peki ne yapacağız?
İnsanlar yazılanlara değer vermediği, etkilenmediği
için AK Parti’nin kapatılmasını istemek gibi demokrasi dışı
metotlara mı yöneleceğiz?
Ya da bir şeyler yapması için dünya sisteminin yardımını mı
isteyeceğiz? ABD’nin Erdoğan’dan umudunu kesmiş olması medyanın
umudu mu olacak?
AB’nin Erdoğan’a sırtını dönmesi sonunda alınacak sonuç
Türkiye’yi sağlıklı bir noktaya ulaştırır mı?
Ne yapacağız ki insanlar gidişatın farkına varsın?
“Halk cahil gerçekleri göremiyor” demek
medyayı, entelektüelleri, aydınları sorumluluktan kurtarmaz ki
Zaten gazeteci, aydın, entelektüel demek halkı aydınlatmayı
vazife edinmiş demek değil mi?
Hem vazifeyi layıkıyla yapamamak, hem de bunun sonucundan öfkeye
kapılmak…
Kendi inandırıcılığını, itibar oranını dert etmeyenler topluma,
“Tayyip Erdoğan’ın aslında ne kadar büyük sorun
olduğunu” anlatmaya çalışıyor.
Kendi üslubunu ayarlayamayanlar Tayyip Erdoğan'a üslup uyarısı
yapıyor.
Asıl sorun gazetelerin, köşe yazarlarının sözünün değerinin
kaybolması.
İnsanların itibar edip sözüne değer vereceği kanaat önderi
sorunu yaşanıyor Türkiye’de
Medyanın meseleleri öfkeyle ve taraftar üslubuyla ele alması
halkın da meseleye taraftar psikolojisiyle yaklaşmasına neden
oluyor.
Haber yapmak, eleştirmek, gidişata dikkat çekmek, farkındalık
yaratmak… Tüm bunlar için çabalamak başka, iktidarı değiştirmeyi
amaç haline getirmek başka.
Medya, toplumun dikkatini çekmek istiyorsa önce meseleye
kendisinden başlamalı.
Sözlerine bir ağırlık kazandırmalı. Gerçekleri anlatıp toplumu
bilinçlendirmenin tek yol olduğunun kabul edip üslubunu,
psikolojisini ona göre ayarlamalı.
Sanırım bizim yeni bir iktidardan çok sözüne değer verilen,
gazeteciliği toplumu bilgilendirmek olarak algılayıp ve bunu
sabırla sürdürecek gazetecilere ihtiyacımız var.
Demek istediğim:Yüzde 19’la yüzde 50’yi ‘adam’
etmek zor.
Ne yapalım? Medyayı düzeltmesi için ABD’den yardım mı
isteyelim?
Ya da “medya bu haliyle Türkiye için çok
tehlikeli” diyerek kapatması için anayasal bir kuruma mı
başvuralım?
Hangisi?
Twitter.com/acikcenk