Yüz gelişimini sağlayan gen bulundu
Abone olHacettepe Üniversitesi araştırmacıları, yüz gelişiminde kritik rol oynayan bir gen ailesini keşfederek bir ilke imza attı.
HÜ Tıbbi Genetik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Gen
Haritalama Laboratuvarı Sorumlusu Prof. Dr. Nurten Akarsu ve ekibi,
insanlarda ciddi yüz yarıklarına ve gelişme anomalilerine neden
olan Aristaless-like homeobox 1 (ALX1) adı verilen geni bularak
embriyo döneminde yüzün nasıl geliştiğini aydınlatacak önemli bir
adımı tamamladılar.
Prof. Dr. Akarsu, AA muhabirinin sorularını yanıtlarken, ALX gen
ailesinin ALX1, ALX3 ve ALX4 isimli 3 adet geni içerdiğini
belirterek, ekiplerinin geçen yıl yüzün gelişiminde rol oynayan
ALX4 geninin yüz gelişimindeki rolünü ortaya çıkaran çalışmalarını
Human Molecular Genetics dergisinin Kasım sayısında
yayımladıklarını belirtti. Akarsu, bu gen ailesinin üçüncü üyesi
olan ALX3 genindeki mutasyonların yüz gelişimindeki rolünün de
Oxford Üniversitesi araştırmacıları tarafından aynı yıl içinde
tanımlandığını aktardı.
Akarsu, gen ailesindeki ''ALX1'' geni mutasyonlarının keşfedilmesi
ile ALX gen ailesinin tüm üyelerinin yüz gelişimindeki kritik
rollerinin anlaşılmış bulunduğunu ifade ederek, bu bu genin
eksikliği durumunda oluşabilecek durumlara ilişkin şu bilgileri
verdi:
''İnsanlarda yüz gelişimi gebeliğin 4-8. haftalarında tamamlanan
kompleks bir olaydır. Başlangıçta birkaç tomurcuk halinde başlayan
gelişim aşamaları bu tomurcukların orta hatta doğru büyümeleri ve
birbirleri ile birleşmeleri ile yüzün son görünümünü oluşturur.
Göz, burun, dudak, yanak gibi yüzün bütününü oluşturan parçaların
doğru şekli kazanmaları embriyonun erken dönemlerinde rol alan
genlerin ve yüzü oluşturan dokuların birbirleri ile kurdukları
kompleks ilişkilere bağlıdır.
Bu kompleks ilişki ağının bozulması, yüzü oluşturan parçaların
birbirlerine kaynaşmasını engelleyerek farklı tipte yüz
yarıklarının ortaya çıkmasına neden olur. Bu malformasyonların
toplumda en sık rastlanan örneği yarık dudak ve yarık damak
anomalileridir.
Toplumda oldukça sık görünen yarık dudak/damak anomalisine oranla
daha nadir görünen anomalilerde burnun basık ve iki parçalı kalışı,
gözlerin orta hatta yaklaşamayıp birbirlerinden uzak yerleşimli
kalmaları, göz yapısının bozulması, gözlerden dudaklara kadar
uzanan ciddi yarıklanmalar gibi çeşitli malformasyonlar
gözlenebilir.''
Akarsu, bu malformasyonlara yol açan gen bozukluklarının büyük
oranda bilinemediğini de ifade ederek, gerek tanı, gerekse tedavi
açısından bu malformasyonların birçok disiplinin bir arada
çalışmasını gerektiren karmaşık bir olay olduğuna işaret etti.
''GENLER, ALX1 YOKLUĞUNU DENGELEYEMİYOR''
HÜ Kraniyomaksillofasiyal Cerrahi Çalışma Grubu'nun son 10 yılda
bir çok disiplini bünyesinde birleştirmeyi başararak kafa ve yüz
gelişimlerinde etkin tanı, tedavi ve araştırma vizyonunu
gerçekleştirdiğini ifade eden Akarsu, çalışmalarında,
malformasyonların bir grubunun, akraba evlilikleri sonucu ortaya
çıktığını ortaya koyduklarını dile getirdi.
Çalışmalarında ayrıca, ALX1 geninin embriyonun erken dönemlerinde
burun, gözler, dudak ve damakların oluşumu için kritik öneme sahip
olduğunun keşfedildiğini bildiren Akarsu, bu genin yokluğunun diğer
genler tarafından dengelenemediğini kaydetti.
Akarsu, ''İlkel burun, burun kanatları, damağı oluşturan yapılar
görünmekle birlikte bu tomurcukların birbirleri ile kaynaşamaması
sonucu yüzde ve damakta ciddi malformasyonlar olmaktadır. ALX3 ve
ALX4 genleri ise daha çok burnun son şeklini almasında etkili
olmaktadır. Bu iki genin yokluğunda burnu oluşturan iki tomurcuğun
orta hat üzerinde birleşerek burun ucunu oluşturması
gerçekleşememekte; burun, basık ve iki parçalı bir görünümde
kalmaktadır'' açıklamasını yaptı.
''NADİR HASTALIKLARA ETKİN TANI YÖNTEMİ''
Prof. Dr. Akarsu, çalışmalarının insanlarda yüz gelişiminin
anlaşılabilmesi açısından bilim dünyasında büyük heyecan
yarattığını belirterek, ''Aynı zamanda hastalara erken dönemde
doğum öncesi tanı imkanı sunmakta, bunun yanı sıra dudak, damak ve
yüz yarıklarında yenilikçi tedavi yaklaşımlarına öncü bir profil
çizmektedir'' dedi.
Akarsu, çalışmanın birkaç DNA örneğinden yeni genlerin
bulunmasının, genom boyu homozigotluk analizlerinin Türkiye'nin bir
sorunu olan akraba evliliklerine bağlı ''nadir hastalıklar''
grubunda son derece etkin bir araştırma ve tanı yöntemi
olabileceğini de ortaya koyduğunu belirterek, şunları kaydetti:
''Tanı ve tedavi politikaları açısından bir hastalığın toplumda
yüzde kaç oranda bulunduğu sıklıkla sorgulanmakta ise de birey
açısından bu soru aslında çok da önemli değildir. Unutulmamalıdır
ki bu hastalığa sahip olan sizseniz, bu olasılık sizin gözünüzde
daima yüzde 100 olacaktır. Etkin tanı ve tedaviye götürecek her
yeni buluş sizin için dünyanın en önemli keşfidir.
Toplumda çok nadir görülen bir hastalığa sahip olduğu için tanı ve
tedaviden yoksun kalmayı ise kimse hak etmez.''
Akarsu, çalışmaya Biolog Dr. Elif Uz ve Doç. Dr. Yasemin Alanay'ın
eş katkı verdiğini belirterek, HÜ'nün farklı birimlerinin yanı sıra
Kırıkkale Üniversitesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi, Ankara
Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü, Almanya; Jena ve Köln
Üniversitelerinden araştırmacıların da bilimsel yayına katkı
yaptıklarını bildirdi.
Akarsu ve ekibinin çalışması, genetik alanının önde gelen
dergilerinden biri olan American Journal of Human Genetics (AJHG)
dergisinin bu ayki sayısında da yayımlandı.
Prof. Dr. Akarsu, çalışmanın Avrupa Birliği 6. Çerçeve Programı
ERANET kapsamındaki E_RARE konsorsiyumu tarafından Avrupa genelinde
ilk çağrıda desteğe hak kazanan 13 projeden birisi olduğunu ayrıca,
E-RARE konsorsiyumunun üyesi olan TUBİTAK tarafından da
desteklendiğini sözlerine ekledi.