Yönetmenler seyirci bekliyor
Abone olGenç yönetmenlerin yanı sıra sinemaya ara veren ustaların da bu yıl 'motor' demesiyle, çekilen film sayısı 15’i buldu. Şimdi sıra, hâlâ mesafeli duran seyircide
Türk sineması üretim açısından son yılların en verimli dönemini
yaşıyor. Genç yönetmenlerin yanı sıra sinemaya ara veren ustaların
da bu yıl 'motor' demesiyle, çekilen film sayısı 15’i buldu. Şimdi
sıra, Türk filmlerine hâlâ mesafeli duran seyircide. Türk sineması,
doksan yaşının arefesinde eski dinamizmini yakalamaya çalışıyor.
Yeşilçam'da yaşanan krizin ardından son yıllarda film sayısı
itibariyle inişli çıkışlı bir grafik çizen sinemamız, bu yıl hem
genç hem de usta yönetmenlerin çalışmalarıyla atağa geçti. 2004
başından itibaren şu ana kadar 12 film için 'motor' dendi, üç
filmin çekimleri ise önümüzdeki günlerde başlayacak. Yılın ilk
setleri, Yavuz Turgul'un "Yürek Yarası" ve Ali Özgentürk'ün "Zaman"
filmleri için kuruldu. Turgul, 1996'da gişe rekoru kıran
"Eşkıya"dan bu yana, Özgentürk ise 2000'de çektiği "Balalayka"dan
bu yana film çekmemişti. Yavuz Turgul, kadim dostu Şener Şen'in
başrolünde olduğu "Yürek Yarası"nın çekimlerini sürdürüyor.
İstanbul çekimleri biten filme, şu sıralar Mardin ve Urfa yolları
gözüküyor. Mardin'e uzanmışken Orhan Oğuz'un "Büyü"sünden de söz
etmek gerek. 1999'da "Kara Kentin Çocukları"nı çeken Oğuz, “Büyü”de
metafizik dünyalara yelken açacak. Aynı konuyu Mesut Uçakan da
"Anka Kuşu"nda ele alıyor. 1995'te çektiği "Ölümsüz Karanfiller"den
bu yana sinema filmi yapmayan Uçakan, çekimlerine önümüzdeki
günlerde başlayacağı filmde, buhranlı bir genç yönetmenin hakikat
arayışını konu ediniyor. Sinemaya verdiği arayı bu yıl sonlandıran
bir başka isim de Ümit Elçi. Salonlara 1995'te "Böcek" ile konuk
olan Elçi, Türk sinemasının emektar oyuncularından Ahmet Mekin’i de
dahil etmeyi başardığı filmi "Hoşgeldin Hayat"ın çekimlerini
bitirdi. Erden Kıral da 1997 yapımı "Avcı"nın ardından "Yolda" için
bu yıl kamera arkasına geçti. Gerçekten uzun bir aradan sonra
setlere dönen isimlerse Oğuzhan Tercan ve Atıf Yılmaz. 13 yıl önce
"Uzlaşma"yı çeken Tercan, ikinci filmi "Hırsız Var"ın çekimlerine
geçtiğimiz günlerde başladı. Atıf Yılmaz ise 1999'da çektiği "Eylül
Fırtınası"nın ardından, çekimleri sürekli ertelenen "Eğreti Gelin"e
başlamak için gün sayıyor. Zeki Alasya da "Öteki Türkiye'de Bir
Cumhurbaşkanı"nı yeni sezona yetiştirme telaşı içinde. Bu arada
genç yönetmenler de boş durmuyor. İlk filmi "Kolay Para"nın
ardından Ercan Durmuş, "Gece 11.45" ile bir kez daha setlerde. Mert
Baykal da ilk filmi "Pardon"da usta bir ekiple seyirci karşısına
çıkacak. Ümit Cin Güven, "Sır Çocukları" ve "Metropol Kabusu"nun
dahil olduğu üçlemeyi bu yıl "Kayıp Cennet İnsanları" ile
tamamlayacak. "Anlat İstanbul" ise Ümit Ünal, Yücel Yolcu, Kudret
Sabancı, Selim Demirdelen ve Ömür Atay'ın vizöründen farklı
masallar sunacak. "Seyirci de sinemayı desteklemeli" Film sayısının
artması, Türk sinemasının son dönemde çizdiği portreye güvenmenin
hem sebebi hem de sonucu olarak görülebilir. Şimdiye dek
gerçekleştirilen yapımlar, bu filmlerin çekilmesini kolaylaştırdı.
Bu filmler de kendilerinden sonrakilerin önünü açacak. Sinema
Yazarları Derneği (SİYAD) Başkanı Atilla Dorsay'a göre, bu güvenin
tesis edilmesinde Türk sinemasının son dönemdeki olumlu imajının
yanında, televizyonda yerli yapımların hatırı sayılır miktarda
artmasının da etkisi var. Bu durumu 'bizden olana dönüş' şeklinde
açıklayan Dorsay, "Son dönem sinema örnekleri gerçekten bizim
dünyamıza ait öyküler anlatıyor. Bağrımıza bastığımız eski Yeşilçam
bile bu kadar yerel değildi, Batı’nın kopyasıydı. O yüzden ben yeni
kuşak yönetmenlerin filmlerinin talep göreceğine inanıyorum." diye
konuşuyor. Film sayısının artmasıyla oluşan atmosfer, başka
gelişmeler için de itici güç niteliğinde. Bu konuda sinema yazarı
Vecdi Sayar da Dorsay'la aynı görüşleri paylaşıyor: "Film artışı
her halükârda olumlu bir durum. Böylece sektörleşme yolunda adım
atılabilir, hükümetin sinema politikaları konusunda daha duyarlı
olması sağlanabilir." Film sayısının artmasıyla somutlaşan özgüven,
yönetmenlerden yapımcılara ve seyirciye geçtiğinde sacayağı
kurulmuş olacak. Sinema yazarı Alin Taşçıyan, "Yalnızca film
sayısındaki artışı endüstrileşme olarak tanımlayamayız." diyerek bu
noktaya özellikle dikkat çekiyor. Yapım öncesi, yapım ve yapım
sonrası aşamalarını kapsayan süreçte, en önemli unsur, filmin
seyirciyle buluşması. Bağımsız sinemacılar ilk iki aşamayı
kendileri finanse etse bile, kopya çıkarma, dağıtım ve tanıtım gibi
yapım sonrası çalışmalarda güçlü bir yapımcı gerekli. Alin Taşçıyan
bu yüzden sektörleşmenin temel şartı olarak, sadece sinemayla
uğraşan yapımcıların çokluğunu sayıyor. Sevin Okyay da Med Yapım'ın
bir sinema filminin (Hırsız Var/ Oğuzhan Tercan) yapımcılığını
üstlenmesinin ‘sevindirici bir gelişme’ olduğu görüşünde.
Sacayağının son noktası gelip seyirciye dayanıyor. Malum; marifet,
iltifata tâbidir. Bunca emeğin karşılığını bulması ve daha iyi
işlerin yapılması, seyirciden gelecek tepkiye bağlı. Ancak
Taşçıyan’ın deyimiyle, seyirci, ‘orta karar bir Türk filmi yerine,
beşinci sınıf Amerikan filmine gitmeyi’ tercih ettiği sürece, her
şey bir temenniden ibaret kalacak. Türk sineması, bu noktadan sonra
asıl büyük imtihanını seyirciyle verecek aslında. Umulur ki,
yönetmenlerin gösterdiği gayret, seyircinin himmetine örnek olsun.
2004’te Türk sineması “Anlat İstanbul” Ümit Ünal, Kudret Sabancı,
Yücel Yolcu, Selim Demirdelen, Ömür Atay “Hırsız Var” Oğuzhan
Tercan “Yürek Yarası” Yavuz Turgul “Gece 11.45” Ercan Durmuş
“Zaman” Ali Özgentürk “Kenger” Gani Şavata “Kayıp Cennet İnsanları”
Ümit Cin Güven “Hoşgeldin Hayat”Ümit Elçi “Yolda” Erden Kıral
“Eğreti Gelin” Atıf Yılmaz “Pardon” Mert Baykal “Anka Kuşu” Mesut
Uçakan “Büyü” Orhan Oğuz “Yazı Tura” Osman Sınav “Öteki Türkiye'de
Bir Cumhurbaşkanı” Zeki Alasya Haber: Elif Tunca Kaynak: Zaman