Yönetimi ele geçirmek isteyenler var
Abone olAKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, siyasi terör yaşandığını söyleyerek gayrı meşru yollardan yönetimi ele geçirmek isteyenlerin olduğunu savundu.
AKP'li Fırat, siyasi terör yaşandığını, gayrimeşru yollardan
yönetimi ele geçirmek isteyenler olduğunu söyledi. AK Parti Genel
Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, “Birileri, demokrasiyi
kendilerinden menkul bir anlayış içerisinde, yine başka odaklardan
medet umarak, onları imkan olduğu süre içerisinde gayrı meşru
yollarla yönetimi ele geçirmek iddiası içerisinde olmaktadırlar”
diyerek, halktan başka kimseden medet umulmaması gerektiğini
söyledi. Fırat, AK Parti Genel Merkezi'nde düzenlediği basın
toplantısında, Türkiye'de bir siyasi terör yaşandığını savundu.
Fırat, şöyle konuştu: “Ülkemizde çok ciddi bir terör faaliyetiyle
karşı karşıyayız. Ancak bu, ayrılıkçı terör olayı değildir. Son
dönemde giderek artış gösteren Türkiye'deki siyasi hareketler,
temel kurumlar yıpratılarak, toplumun umutları karartılmaktadır. Bu
da çok ciddi bir terör olayıdır. Türkiye'nin, içerisine çekilmek
istenen siyasi terörden kesinlikle kurtarılması gerekmektedir.
Ülkenin temel problemlerinin halli, toplumun mutluluğu, ancak buna
bağlıdır. Dikkat edilecek olursa, toplumun temel kavramları
çarpıtılarak ya da içi boşaltılarak bir toplumsal gündem maddesi
halinde topluma sunulmaktadır. Bunların başında cumhuriyetimiz
gelmektedir. Türkiye'de cumhuriyet hiçbir kişinin, hiçbir kuruluşun
ve hiçbir siyasi partinin ilgi alanında veya gündeminde veya onun
alanı içerisinde mütalaa edilemez. Cumhuriyet tüm halkın sahip
olduğu ve içeriğinde hiçbir şekilde tereddüt edilmeyen bir
kavramdır, bir yaşama biçimidir. DEVLET DİN EMPOZE EDEMEZ 82 yıldır
Türkiye Cumhuriyeti halkı, vatandaşı bunu içselleştirmiştir ve
Türkiye'de bir cumhuriyet problemi yoktur. Bundan hiç kimsenin
şüphesi yoktur ki Türkiye'de iktidarın kaynağı halktır, millettir,
vatandaştır.” Anayasanın ikinci maddesinde cumhuriyetin
niteliklerinin belirtildiğini hatırlatan Fırat, “Eğer bugün meşru
bir seçim ile meşru bir iktidar varsa, bu sistemin adı
demokrasidir. Ancak birileri, demokrasiyi kendilerinden menkul bir
anlayış içerisinde, yine başka odaklardan medet umarak, onları
imkan olduğu süre içerisinde gayrı meşru yollarla yönetimi ele
geçirmek iddiası içerisinde olmaktadırlar” diye konuştu. Laiklikle
ilgili değerlendirmelerde de bulunan Fırat, “Laiklik bir din
değildir. Devlet hiçbir şekilde bunu bir devlet dini olarak
fertlere empoze etme durumunda değildir ve bu söylenen şey de
laiklik değildir” dedi. SİYASİ İKBAL AK Parti'nin, cumhuriyet,
demokrasi, laiklik ve sosyal hukuk devleti kavramlarını laftan
fiiliyata geçiren bir iktidar olduğunu kaydeden Fırat, sözlerine
şöyle devam etti: “Asgari ahlak kurallarını dahi hiçe sayarak ağız
ishaline tutulmuş olan bazı siyasiler, maalesef bu temel kavramları
saptırarak Türkiye'de sanki hiç güzel bir şey olmuyormuş gibi,
Türkiye'de yıkılmış olan ekonominin ayaklandığını görmedikleri
gibi, bir günde 2 milyar dolarlık yabancı sermayenin girdiğini
görmezlikten gelerek, basit polemikler etrafında Türkiye'yi meşgul
etmektedirler. Artık bunun sona ermesi gerektiği kanısındayız. Eğer
bu arkadaşlar, bu siyasi partiler bu alışkanlıklarından
vazgeçmezlerse, bugüne kadar kendilerine halk tarafından verilen
cevabı bundan sonra da ilk seçimlerde kuvvetli bir şekilde
hissedeceklerdir ve siyasi hayattan bir kez daha silineceklerdir.
Siyasi ikballerine devam etmek için yüzlerine üç yıl içerisinde üç
kez ayrı maske takanlar ve yine tanınmamak için başlarına peruk
takanlar ve bu üç yıl içerisinde üç kez temel söylemlerini
değiştirerek parti parti dolaşanlar bir gecede hidayete erdiklerini
düşünüyorlar. Üç yıl öncesinde kendi siyasi partilerinden istifa
ederek, orada siyasi ikbal görmedikleri için AK Parti'nin kapısında
perende atanlar, burada ikbal kapısını bulup 2.5 yıl bu ikbalden
istifade edip, 2.5 yıl sonra sanki hidayete ermişçesine, yeni
söylemlerle yeni yerlerde yer alıp yüzlerindeki maskelerini
değiştirdiklerinin herkes farkındadır ve aktörlükle siyasi olmanın
farklılığını da bu halk seçimde bu kişilere gösterecektir.
Seçildikleri partide listeye girebilmek için siyasi partileri
önünde perende atanların seçim meydanlarındaki konuşmalarını bir
kez daha aklımıza getirdiğimiz zaman bunu ibretle hatırlamak mümkün
olacaktır. Seçimlere girdikleri siyasi partinin listesinden
seçilenler, o siyasi partinin söylemlerini, siyasi düşüncelerini
benimsemiyorlarsa seçilmiş oldukları mevkiyi terk etmeleri gerekir.
Vekaleti aslına iade etmeleri gerekir.” Asgari ahlak ve namus
anlayışına göre, kişiye verilmiş olan sırların gizlilik içerisinde
kalması gerektiğini de vurgulayan Fırat, hiçbir görevlinin,
devlette almış olduğu görevin ve kanunen gizlilik içeren
konuşmaların arkasına sığınarak politika yapma imkanına sahip
olamayacağını ve bunun ahlaki olmadığını da ifade etti. Fırat,
“Devletin bir hukuki yapı olduğunu unutup, devletin hukuk dışı
işlemlerini yönlendiren faili meçhullerin failleri, bu fiillerinin
gerekçelerini TBMM'de bekleyen dosyalarına devlet sırrı korumasının
ardına sığınmadan, devleti koruma adına kişisel servetlerinin
hesabını verdikten sonra terör konusunda akıl vermelidirler. Yoksa
AK Parti'nin bu şaibeler altında olan kişilerden terörle ilgili
nasihat dinlemesine ihtiyacı yoktur ve dinlememektedir” diye
konuştu. BAŞSAVCININ AÇIKLAMALARI TAKİP ETMESİ NORMAL Fırat, bir
gazetecinin, “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın bugün gazetelerde
beyanı var. AK Parti'yi yakından takip ettiğine ilişkin. Bu konuda
görüşlerinizi alabilir miyiz?” sorusuna, “Hukuk devletlerinde
savcılar herkesin hukuka aykırı hareketleri varsa takip etmek
zorundadır. Bu yalnızca AK Parti ile ilgili değildir. Tabii ki AK
Parti de Türkiye Cumhuriyeti'nin bir siyasi partisidir ve konmuş
olan hukuk kurallarına uymak zorundadır. Cumhuriyet Başsavcı'nın
eylemleri, işlemleri takip etmesinden daha doğal bir şey yok.
Dolayısıyla bunu anormal bir şekilde karşılamıyorum. Normal bir
şekilde karşılıyorum. Var ise tabii ki gereken neyse yapılır ama
yok ise izlemeye devam eder” yanıtını verdi. Fırat, aynı
gazetecinin, “Sayın Başbakan halka sağduyu çağrısı yaptı. Ama Siz,
partinin başkanvekili olarak kendinizi 'Siyasi terör mağduru'
olarak adlandırdınız. Çok sert bir açıklama yaptınız. Bunun nedeni
nedir? sorusuna şu yanıtı verdi: “Tabii ki Biz toplumu itidale
davet ediyoruz. Ama toplumu itidale davet ederken toplumun
umutlarının kırılmasına da karşıyız. Toplumun karamsar bir tablo
içerisine sokulmasının doğru olmadığı kanısındayız. Çünkü Biz AK
Parti olarak yeni bir yönetim anlayışı getirdik. Biz korkular
üstünde yönetilen bir ülkenin mutluluklar üstünde yönetilmesini
ortaya getirdik. Bizim iktidarımıza kadar çok kolay bir yöntem olan
korkularla yönetme, toplumu sınıflara ayırarak, karşıtlıklara
ayırarak, bunlar arasındaki karşıtlıklardan istifade ederek iktidar
olabilmek veya toplumun kendi ülkesi dışındaki ülkeleri kendisine
düşmanmış gibi göstererek ve kendisini onun koruyucusu olarak
göstererek idare etmek çok kolay bir yöntemdir. Bunlar daha önce
sözünü ettiğim dönemlerde de denenmiştir. Stalin denemiştir,
Mussolini denemiştir, Hitler denemiştir. Toplumu korkuyla
yönetmişlerdir. Ama artık 21. yüzyıldaki Türkiye, AB yolunda
ilerleyen demokratik, özgür bir Türkiye bundan kurtulmak
zorundadır.” GÜÇ ALINACAK YER Fırat, “Birileri parlamento dışı
güçleri, demokrasi dışı güçleri kullanarak iktidarı ele geçirmek
istiyor dediniz. Kimlerdir bunlar?” yönündeki soruya da şöyle yanıt
verdi: “Öyle bir şey söylemedim. Ben yöntemden bahsettim.
Cumhuriyet kavramına baktığınız zaman, dün de bugün de bunun
devamlı dile, gündeme getirildiğini, birilerinin cumhuriyet düşmanı
olduğunu, birilerinin antilaik olduğunu söyleyenler var. Ben özet
olarak cumhuriyetin ne olduğunun tarifini verdim. Biz bunu tespit
ettik. Türkiye'de cumhuriyetin tehlikede olmadığını, çünkü 72
milyon insanın bunu içselleştirdiğini söyledik. Yoksa Türkiye'de
birilerinin Türkiye'de gayrı meşru güçlerden güç almak istediğini
söylemedim. Ben şunun altını çizerek söylüyorum. Tek güç alınacak,
tek meşruiyet kaynağı halktır diyoruz. Onun dışında başka yerlerden
medet ummanın bir faydası yoktur. Ben, birileri gayrı meşru
yollardan iktidara gelmek istiyorlar demiyorum.” Fırat, soruyu
soran gazetecinin, yaptığı açıklamayı hatırlatması ve “Hangi
odaklar bunlar” şeklinde yeni bir soru sorması üzerine de,
”Türkiye'de meydanlarda pankartlar taşındığını ve bazı güçlerin
göreve çağrıldığını ben hatırlıyorum, ama siz belki
hatırlamıyorsunuz. Ama yazılarını yazan, resimlerini çekenler de
sizlerdiniz” yanıtını verdi. Fırat, aynı gazetecinin, “Ordu Göreve
yazıları vardı bir dönemler. Onu mu kastediyorsunuz” demesi
üzerine, “Onları biliyorsunuz. dolayısıyla Bana değil, onu
taşıyanlara sormalısınız” dedi. Fırat, bu cevabının ardından,
“Efendim askeri darbe konusunda bir duyumunuz mu var?” sorusunun
sorulması üzerine de, “Türkiye o dönemleri çoktan geride bıraktı.
Ben onu irdelemek istiyorum. Türkiye'nin 21. Yüzyılda, 2005 yılında
olduğunu, artık o dönemlerin çok gerilerde kaldığını, ta 1930'larda
kaldığını söylemek istiyorum” yanıtını verdi. KÖKLEŞME BİR SÜREÇ
Fırat, başka bir gazetecinin, “Biraz daha açıklık kazansın diye
soruyorum. Acaba demokrasiye karşı bir komplo mu seziyorsunuz?”
sorusuna da şu yanıtı verdi: “Siz düşünebiliyor musunuz? Bir İsveç
seçiminde bir siyasi parti lideri kalkıp 'İsveç'te demokrasiyi
kökleştireceğiz. Özgürlüklerin önünü açacağız' söyleminde bulunur
mu? Bulunmaz. Çünkü öyle bir problemi yok. Eğer Türkiye'de
siyasiler bunu söylüyorlarsa Türkiye'de demek tam anlamıyla
gelişmiş bir demokrasi yok. Türkiye'de 21. Yüzyıl anlamında
özgürlükler tamamen hatları çizilmiştir deme imkanına sahip
değiliz. Bu kavga veriliyor. Türkiye, daha güçlü, daha yerleşik bir
demokrasinin, daha mutlu bir toplumun kavgasını veriyor. Buna
hepimiz katkıda bulunacağız. Türkiye'de demokrasi tehlikede
değildir. Ama Türkiye'de demokrasinin kökleşmesi bir süreçtir. Bu
süreci kısaltmamız lazım. Ben bunu söylüyorum. Türkiye'nin
demokrasisinde, cumhuriyet anlayışında, laiklik anlayışında, hukuk
devleti oluşunda bir geriye dönüş mümkün değil. O dönem bitti. Yok.
Kimseden medet umulmasın. Medet umulacak yer halk, vatandaş. Ben
bunun altını çiziyorum.”