Üniversitelerde akademik kadro ilanlarında kişiyi tarif eden
açıklamalar uzun süredir kamuoyunda tartışılıyor. Bunun en temel
sebebi, kamuya ait ilanlarda bir kişinin ismi yazılmadan tarif
edildiğine dair intiba.
Bu intibaı pekiştiren ilanlar arttıkça kamuoyunun baskısı ve
YÖK’ün rahatsızlığı da arttı. Bu durumun önüne geçmek
amacıyla YÖK, Öğretim Üyeliğine Yükseltilme ve Atanma
Yönetmeliğinde değişiklik yaptı ve değişiklik 9 Mart 2021 tarihinde
Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Değişiklikle 12 Haziran 2018 tarihli Öğretim Üyeliğine
Yükseltilme ve Atanma Yönetmeliğinin "genel şartları" düzenleyen
maddesine, "İlana başvuru koşulu olarak adayların lisansüstü tez
veya uzmanlık tezi adlarının bir kısmı veya tamamı yazılamayacağı
gibi ilanda sadece belirli bir adayı tanımlayan özel şartlara da
yer verilemez." fıkrası eklendi.
Konuyu birkaç kez gündeme getirmiş, akademideki bu çarpıklığın
sebebini ortaya koymuş ve çözümünü de önermiştim.
Anlaşılmadığından yeniden izah edeyim.
Maalesef şu an yürürlükteki yükseköğretim mevzuatında akademik
kadrolarda yükseltilme öngörülmemiş. Tüm karmaşanın ve
yanlışlıkların asıl sebebi de bu. Örneğin Üniversiteler Arası Kurul
tarafından yapılan değerlendirme sonrasında doçentlik unvanını alan
ve halen üniversitede Dr. Öğretim üyesi kadrosunda çalışan bir
akademisyenin doçentliğe yükseltilmesi yapılamamaktadır. Aynı
şekilde profesörlüğü hak etmiş bir doçent öğretim üyesi de bu
kadroya yükseltilememekte.
Mevcut yasal çerçeve her yükseltilmeyi sanki yeniden bir öğretim
üyesi alınacakmış gibi ulusal düzeyde bir kadro ilanı ile
çözmektedir. Yani Dr. Öğretim üyesi, doçent veya profesörlük kadro
ve unvanını hak etmiş öğretim üyelerinin veya elemanlarının bu
kadrolara atanabilmesi için o bölüme yeni bir öğretim üyesi
alınacakmış gibi ilan verilmesi gerekiyor.
Bu aslında binbaşı olmaya hak kazanmış bir yüzbaşı için ordunun
ilan açıp başvuru alması ve gelen başvurulardan seçim yapmasına
benziyor. Elbette terfi etmeye hak kazanmış bir asker için ilana
çıkmak saçma. Aynı durum akademisyenler için de geçerli. Ama kanun
ve yönetmelik, hak eden akademisyene kadrosunu vermeyi
öngörmüyor.
Bu durumda birçok sorun ortaya çıkıyor.
Üniversiteler, söz konusu sorunu çözmek ve yükselmeyi hak etmiş
akademisyene kadrosunu vermek için ilanlara kişiyi tarif eden
eklemeler yapıyor. Akademik camia çoğunlukla bu kadroların neden bu
şekilde çıktığını biliyor ve tek kişi başvuruyor. Maalesef sorunu
kökten çözmek yerine etrafından dolanınca ortaya bu saçma görüntü
çıkıyor. Bu ilanların ve atama görüntüsündeki yükseltilmenin
üniversitelere idari ve mali bir yükü de var. Ayrıca kurum
içeresinde mobbing enstrümanı olarak kullanılması da yaygın. Bu
özlük hakkı, yer yer idareciler tarafından ceza/ ödül olarak
kullanıldığı için kurum içi rahatsızlık kaynağı da aynı zamanda.
Tabi bu sadece bir görüntü, huzur ve kaynak israfı sorunu olarak da
kalmıyor.
En kötü sonucu ise atama ile yükseltilme arasındaki çizginin
tamamen kaybolması. Üniversite yönetimleri, yükseltilmeyi bu yolla
yaptıkları için atamayı da yükseltilme kılığında kişiye özgü açmayı
yeğliyorlar. Kamuoyunun ve YÖK’ün rahatsızlığına sebep olan tam da
bu durum.
Ancak çözüm, yönetmeliğe eklenecek bir maddeden daha köklü olmak
zoruna. YÖK, yükseltilmeyi atamadan ayıracak, ilana gerek
kalmaksızın kurum içerisinde gerçekleştirebilecek köklü bir çözüm
bulmak zorunda.
Tez konularının yazılmaması kişiye özgü ilanları ortadan
kaldırmayacak. Akademi bununda etrafından dolanacak bir yol bulacak
ve her seferinde başladığımız yere geri geleceğiz.
Akademide idarecilerin idari tasarrufundan azade bir yükseltilme
sistemine ihtiyaç var ve sosyal medya tepkilerini dindirmeye matuf
küçük dokunuşlar ancak günü kurtarır.