Küresel anlamda önemli ancak bireysel olarak vatandaşın
kendisini doğrudan ilgilendirmeyen dış politika konuları, her
seferinde hayatın merkezindeymişçesine Türkiye’de gündem oluyor.
Küresel konuları küçümsemiyorum elbet. Ancak uzak konuların hayat
memat meselesi gibi tüm gündemi doldurmasının çok önemli
sakıncaları var.
Bu sakıncalardan bir tanesi de toplumun acil, can yakıcı
sorunlarını gölgede bırakması…
Türkiye’de herkesi doğrudan ilgilendiren acil problemlerden bir
tanesi de eğitimde fırsat eşitsizliği.
Ülkede eğitimin öneminin anlaşılması konusunda bir sorun
olduğunu düşünmüyorum. Genel anlamda eğitimin önemli olduğuna
herkes kani. Ancak en önemli eksiklik, eğitimde temel sorunların
tespiti ve bu tespitler ışığında sorunun tartışılması… Bu eksiklik
ise sorunun toplumun ana gündemi olmasını engelliyor.
Örneğin ideal bir eğitim sisteminde öğrencilerin akademik
başarısının sosyoekonomik durumundan bağımsız olması beklenir. Yani
fakir zengin ayrımı olmadan herkese sağlanan eğitim imkânının
çocuğun yeteneklerini ve becerisini bütünüyle ortaya çıkarması
beklenir. Bu durumda öğrenci tüm akademik başarı kapasitesini
kullanmış olacaktır.
Öğrencilerin akademik başarısında sosyoekonomik düzeylere göre
ayrışmalar ise eğitim sisteminin bu konuda yetersizliğini
gösterecektir.
Türkiye’de genel anlamda sorunlar tartışılırken, problemli
noktalara dair, veriye dayalı, objektif saptamalarda bulunma
kültürü zayıftır. Konu eğitim olunca tartışmaların derinliği
açısından “eğitim şart” klişesinin çok ötesine geçmiş değiliz.
Ülkemizde akademik başarı ile öğrencilerin sosyoekonomik
düzeylerinin karşılaştırıldığı somut ve objektif veriler sunan
nitelikli çalışmalar, sınırlı da olsa var ve eğitim sisteminin
veyahut MEB’in bir nevi objektif karnesi durumundalar.
Uluslararası hakemli bir dergi olan İnsan ve Toplum dergisinde
yayınlanan yeni bir çalışma, öğrencilerin ailelerinin ekonomik,
sosyal ve kültürel statüsünün öğrencilerin akademik başarısı
üzerine etkisi için oldukça çarpıcı sonuçlar sunuyor. Doç. Dr.
Bekir Gür ve Dr. Zeliha Karaağaç Cingöz tarafından gerçekleştirilen
çalışmada öğrencilerin sosyoekonomik düzeyleri ile TEOG ve PISA
sınav sonuçları ve devam ettikleri okullar değerlendirilmiş.
Çalışmaya göre eğitimde fırsat eşitsizliği oldukça derinleşmiş
durumda. Yani mevcut sistem, öğrencileri akademik
başarısından ziyade ailesinin gelirlerine göre
ayrıştırmaktadır.
Öğrencilerin bulunduğu sosyoekonomik düzey çeyreklere ayrılmış
ve farklı çeyreklerdeki öğrencilerin akademik başarıları
karşılaştırılmış. Sonuçlar, bir sosyoekonomik gelir düzeyi
ile bir üst gelir seviyesi arasında TEOG sınavı puanı açısından
oldukça ciddi farklılıkların varlığını ortaya koyuyor. Bu fark, en
düşük gelir seviyesinden ikinci çeyreğe ve ikinci çeyrekten üçüncü
çeyreğe geçerken TEOG sınav punlarında ortalama 40 puana
ulaşmaktadır. Yüksek gelir çeyreğinde yer alan öğrencilerin
en yüksek çeyrekteki öğrencilerle ortalama TEOG sınavı puan farkı
ise 100 puana yaklaşmaktadır.
Fen lisesi öğrencilerinin %70’inden fazlası toplumun en yüksek
gelirli çeyreğinden gerilirken meslek liseleri ve imam hatip
liselerine devam eden öğrencilerin ezici çoğunluğu ise dar gelirli
ailelerden gelmektedir.
Bu da eğitim sistemimizin mevcut hali ile tüm öğrencilere eşit
akademik başarı imkânı sağlamak konusunda yetersiz kaldığını ve
öğrencilerin gelir seviyelerine göre ayrıştıklarını
göstermektedir.
Eğitimde fırsat eşitliği sağlayacak nitelikli bir eğitim
sisteminin, en az ekonomik talepler kadar önemli bir talep olması
gerekirken politik ajandada yer etmediğini görüyoruz.
Ekonomik açıdan dezavantajlı grupların bu tip yakıcı sorunlarını
gündeme getirip eğitim sisteminde iyileştirme talep etmemiz lazım.
Aksi halde Türkiye’nin diğer ülkelerle rekabet edebilecek nitelikte
bir insan kaynağı oluşturmasını beklemek hayal olur.