Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Avrupa Birliği'ne çektiği
referandum resti, tam da beklediğim şekilde karşılık
buldu.
"Halkımız müzakere masasından kalkmamızı istiyorsa, kalkarız"
söylentisi, hepsini birden hizaya getirmeye yetti.
"İti öldüreceğine korkut" diye boşuna dememiş atalarımız.
Daha dün, "Üyelik müzakereleri hemen dondurulmalı" diyen Federika
Mogherini, "Sözlerimizi özenli seçmeli ve diyalog kapılarını
kapatmamalıyız" demeye başladı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun telefonda görüşmeye tenezzül
etmediği Alman Dışişleri Bakanı apar topar Türkiye'ye
geldi, kapı kapı dolaşıp meramını anlatmaya çalıştı.
Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları da yaptıkları açıklamalarda,
Türkiye ile müzakerelerin devam etmesi gerektiği
yönünde açıklamalar yaptı.
Kısacası; bir kaç haftadır horozlanan kim varsa, Erdoğan'ın
konuşmasından sonra yumurtlamaya hazır tavuk gibi gıdaklamaya
başladı.
Bir önceki yazıda söylediğim gibi...
Yunanistan'daki krizle sendeleyen, İngiltere'nin ayrılmasıyla diz
çöken AB'nin kaderi şu an Türkiye'nin elinde...
Çünkü Türkiye Avrupa'nın güvenlik tamponudur, kaybetmeyi asla göze
alamazlar.
Ancak ülke olarak dikkat etmemiz gereken bir nokta var. Uygulamak
istedikleri yeni oyuna gelmememiz gerekiyor.
Örneğin;
Dün toplanan Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları, "Üyelik
müzakerelerinin hızını korumak Türkiye üzerinde etkili olabilmek
için tek yol..." diye açıklama yaptı ya hani...
Bahsettiğim oyun bu!
Ve takdir edersiniz ki bu cümledeki derinliği çözebilmek için dahi
olmaya gerek yok.
Adamlar açık açık, "Üyeliğe kabul edecekmiş gibi davranalım
ama almayalım. Türkiye'yi ancak bu yolla kontrol altında
tutabiliriz. HDPKK'yı, Fetö'yü, CHP'yi ancak bu şantaj ve
oyunla savunabiliriz. Türkiye'deki terör örgütlerine ancak bu
yolla yardım edebiliriz" diyor.
Daha ne demeleri gerekiyor?
Türkiye'ye düşen, bundan sonra yeni ve daha kararlı adımlar
atmak.
Nedir bu kararlı adımlar?
1- AB ülkelerindeki PKK faliyetlerinin kökünden yasaklanması...
2- AB'deki terör suçlularının derhal iadesi...
3- Suriyeli mültecilerle ilgili verilen sözlerin geciktirilmeden
yerine getirilmesi...
4- Türkiye'nin üyeliğe alınmasıyla ilgili net bir tarih
verilmesi.
Bu kadar basit!
Eğer bu talepler yerine getirilmiyorsa, yapılacak şeyler belli:
1- İdam yasasını ivedilikle Meclis'ten geçirmek.
2- Referandum söylemini sözde bırakmayıp, İngiltere'nin yaptığı
gibi halka gitmek.
3- Mülteci anlaşmasını iptal edip Avrupa'ya gitmek isteyen
Suriyelilerin önünü açmak.
Sergilenecek bu tutum; Avusturya dışındaki 26 AB ülkesinin "Biz
ettik, siz etmeyin" diye eman dilemesine kadar gidecek.
Israrla ve iddiayla söylüyorum. Avrupa Birliği tarihte hiç
olmadığı kadar Türkiye'ye mahkum ve mecbur.
Yıllardır Türkiye'yi işlerine geldiğinde can simidi gibi
kullandılar, işlerine gelmediğinde müdahale edip durdular.
Lamı cimi yok artık bu işin!
"Buraya kadar geldiniz, bundan sonrasını göremeyeceksiniz" demenin
tam zamanıdır.
Özellikle Almanya tarihi bir dersi hakediyor.
Ermeni soykırımını tanıyan onlar. Türkiye'nin kırmızı
bültenle aradığı 4 bin 500 suçluyu ülkende barındıran
onlar. Bu suçluların iadesini isteyen Türkiye'yi alaya alanlar
onlar.
Gurbetçi Türkler'e, "Türkiye'deki sorunlarınızı buraya
getirmeyin, bizim ülkemizi karıştırmayın" diyen onlar. Ama
Türkiye'nin her işine burnunu sokan da onlar.
Yok öyle ich möchte fünf köfte!
Özetle diyorum ki...
Avrupa Birliği üyelik müzekereleri sonlandıracak ve ekonomik
yaptırım uygulayacak diye korkmaya gerek yok. Vallahi Avrupa
yüzünden teröre harcadığımız para kasamıza kalsa bile bize
yeter.
Bişeycik yapamazlar ama velev ki yaptılar diyelim.
Biz de Avrupa Birliği'ne girme hakkımızı Suriyeli mültecilere
devrederiz.
Gerisini onlar düşünsün!