'YÖK kaldırılsın' önerisi
Abone olÖğretim Üyeleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi İbrahim Ortaş, Yüksek Öğretim Kurumu'nun kaldırılmasını istiyor.. Gerekçe ise..
Öğretim Üyeleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Çukurova
Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ortaş,
"Üniversitelerin gelişmesinin önündeki en büyük engel olan YÖK bir
an önce kaldırılmalıdır" dedi. Prof. Dr. Ortaş, İHA muhabirine
yaptığı açıklamada, kuruluşundan bu yana 23 yıl geçmesine rağmen
Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK) hiç bir olumlu gelişmeye imza
atamadığını belirterek, "Nicel anlamda üniversite, öğrenci sayısı
ve uluslararası yayın sayısı artmış ancak üniversiter anlayış
ilerletilemediği gibi nerdeyse bütünüyle kaybedilmiştir" diye
konuştu. YÖK'ün bugüne kadar ki uygulamaları ile üniversitelerde
bilimselliğin ve bilimsel yaklaşımların kurumsal kimliğe
kavuşturamadığını ileri süren Ortaş, "Sanki gerçeği arama yerine,
gerçeği ve gerçeği arayanı engelleme, denetim altına alma anlayışı
hakim bakışa dönüşmüştür. Akademik nitelikteki kişiler değişik
soruşturmalarla kaçırılmış ve susturulmuştur. Üniversitelilik
bilinci evrensellikten yerelliğe çekilmiştir. Yeni kadroların
oluşturulmasında eleştirel zihniyete sahip gençler dışlanmıştır.
Akademik kadroların alınmasında ciddi kriterlerin olmaması sonucu
oluşan kronikleşmiş dar kadrocu yaklaşımlarının ortaya çıkardığı
kısır öğretim üyesi yetiştirme politikası, üniversiteleri evrensel
kriterlerin gerisine düşürmüştür" şeklinde konuştu. Yapılan bir çok
anket sonucunda öğretim üyelerinin kendi alanları dışında kitap
okumadıkları, toplumdan izole yaşadıkları, yaşadıkları toplumun
sorunları üzerinde düşünmedikleri, sanatsal ve kültürel
etkinliklerle ilgilenmediklerinin ortaya çıktığını vurgulayan
Ortaş, öğretim üyeliği ve bilim adamlığın yurtdışı yayın yapma
zorunluluğu ya da ders verme düzeyine indirgenerek bir yerde
bilimcilik yapılmaya dönüştürüldüğünü kaydetti. Kurumsal ve
akademik ilkeler yerini bireyci ve dostane ilişkiler ile oy
kaygısına yönelik kadro ilanlarının işi iyice içinden çıkılmaz
duruma getirdiğini iddia eden Ortaş, sözlerini söyle sürdürdü: "Bu
anlayışın ortaya çıkardığı öğretim üyeliğinin faturası önümüzdeki
dönemlerde daha da ağır olacağı beklenilmektedir. Üniversiteler son
23 yılda farklı düşüncenin sorgulandığı ve üretildiği yerler değil
daha çok benimsenmiş fikirlerin kabul edildiği ve öğretildiği ileri
lise düzeyine geçmişlerdir. Öğretim üyesi yetiştirme programları
belirli ilkelere göre yürütülmediği için başta Anadolu
üniversiteleri başta olmak üzere basında yansıdığı kadarı ile
altyapıdan yoksun olmalarına, yetişmiş öğretim üyelerinin
olmamasına karşın lisans programında ikili eğitim, yüksek lisans ve
doktora eğitimi vererek üniversitelilik bilincinden yoksun çok
sayıda insan eksik eğitimli olarak mezun edilmişlerdir. Ülkemiz
yükseköğretim kurulunun ülke genelinde herhangi bir bilim
politikası oluşmamış. TÜBİTAK uzun uğraşılar sonucu 2023 vizyonu
oluşturdu ancak bu konuda bir gelenek ve kültür eksikliği yaşandığı
için vizyonun nasıl projelendirileceği, kimin ne görev alacağı
neyin nerde yapılacağı belirsiz ve sahipsiz kalmıştır. Tam bir
plansızlık ve programsızlığın yaşandığı yükseköğretim kurumlarında
kişilerin iyi niyeti ile yinede önemli çalışmalar yapılmaktadır.
Fedakar insanlar maddi ve manevi desteği yeterince görmedikleri
için ya beyin göçüne uğramakta ya da kendi kabuklarına
çekilmektedirler. Üniversiteler en ciddi sorunu üst yönetimlerinin
belirlenmesinde yaşamaktadırlar. Kimi üniversitelerde halen
doğrudan atanma ile kimi üniversitelerde ise eğilim yoklaması ile
belirlenen adaylar arasından rektör atamaları yapılmaktadır. Hiçbir
bilimsel kriterin işletilmediği üst yönetim belirlenmesinde yaşanan
bazı olumsuz gelişmeler üniversitelere ve üniversitelilik bilince
kamuoyu nezdinde ciddi zarar vermiştir". "TÜRKİYE'NİN BİLİM VE
TEKNOLOJİ STRATEJİSİ YOK" YÖK'ün kurulduğundan bu yana üzerinde en
çok konuşulan ve neredeyse herkesin değişmesini istediği 2547
sayılı yasanın Türkiye'yi bilgi çağına taşımakta yetersiz kaldığını
ifade eden Prof. Dr. Ortaş, Avrupa Birliği'ne (AB) adaylık
sürecinde Türkiye'nin bütün sorunlarının temelinde nitelikli insan
gücü ve teknik bilgi eksikliğinin bulunduğunu savundu. Bugün Türk
yükseköğretiminin sorunlarının ve sorumluluklarının görünenden çok
daha büyük olduğunu öne süren Ortaş, şunları kaydetti: "Başta
akademik verimsizlik olmak üzere, bilim ve teknolojide bilgi çağını
yakalama sansına maalesef sahip olamamıştır. Milyonlarca genç
üniversite kapılarında beklemekte, üniversiteyi bitirenler işsiz,
iyi yetişen çok küçük bir grup ise beyin göçüne heba edilmektedir.
Dünyada ender genç ve dinamik nüfusa sahip ülkemiz insan
potansiyeli nitel düzeye kavuşturacak öncü eğitim ve araştırma
kurumaları yaratılamamıştır. Bu konuda dünyaya örnek gösterilecek
bilimsel kriterleri yüksek üniversite yaratamadık. Bilim politikası
ve stratejilerinin olmaması, alt yapı yetersizliği, öğretim
üyelerinin nitelikleri, eğitimin ezberci ve öğretmen merkezli
olması nedeniyle üniversitelerimiz çağın gerisinde kalmışlardır.
Daha geçtiğimiz hafta gazetelere yansıyan haberler bilimsel
araştırma, alınan ödüller, uluslararası akademik saygınlık gibi
kriterler dikkate alınarak yapılan, 'Dünyanın en iyi 500
üniversitesi' araştırmasında Türkiye'den hiçbir üniversite'nin ilk
500'e giremediğini göstermektedir. Çin'de bulunan Shangai Jiano
Tong Üniversitesi Yükseköğretim Enstitüsü'nün 2004 yılı için
dünyanın en iyi 500 üniversitesini belirlediği araştırması,
Türkiye'nin bilim ve teknoloji alanında geri kalmışlığında
üniversitelerimizin döküldüğünü göstermektedir. Time dergisinin
benzer konudaki haberinde yine Türk üniversiteleri hiçbir
sıralamaya girememektedirler. İletişim çağında atom hızı ile
ilerleyen bilim dünyasını her gün işmiş öğretim üyeleürettiği
binlerce buluş ve bilimsel bilgiyi öğrenmek, ders çıkarmak ve
dönüştürmek bundan bizimde yol almamız korkarım artık zor
olacaktır. Bunda yapısal anlamdaki birincil sorumluluk elbette ki
YÖK'e çıkarılacaktır". "BİLİMSEL DÜŞÜNCENİN İLERLETİLMESİ İÇİN YÖK
KALDIRILMALIDIR" 2547 sayılı YÖK Yasası'na yapılan eleştirilerin
başında YÖK'ün merkeziyetçi tutumu ve rektörlere tanınan
yetkilerinin fazlalığının yer aldığını anlatan Prof. Dr. Ortaş, bu
durumun üniversiteler dışında kamuoyunu da ciddi tenkitlerine neden
olduğunu belirtti. Ortaş, YÖK Yasası'nın Türkiye'yi bilgi çağına
taşımakta yetersiz kaldığının başta Cumhurbaşkanı olmak üzere
hükümet, Yükseköğretim Kurulu, öğretim üyeleri, öğrenciler
tarafından belirtilmesinin yeni bir üniversiteler arası üst
örgütlenme yasasına gereksinim olduğunun en açık ifadesi olduğunun
altını çizdi. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in gerek 2004
TÜBİTAK ödül töreninde ve gerekse değişik üniversite açılışlarında
yaptığı konuşmada, yaşamın her alanına bilimsel düşüncenin
yerleştirilmesi gerekliliğine vurgu yaptığını söyleyen Ortaş, bu
sözlerin devletin üst düzeyde bilim politikasına verdiği önemin bir
göstergesi olarak olumlu karşılandığını kaydetti. Cumhurbaşkanı
Sezer'in özerk üniversite ve akademik bilince en üst düzeyde vurgu
yapmasının sevindirici olduğunu ifade eden Ortaş, "YÖK ise, kuruluş
zihniyetinde ve devamında, tam da bu özerkliğe ve bağımsız
düşünebilmeye karşı akademik oluşumların denetimine yönelik bir
organ olduğu için, üniversitelerin gelişiminin önünde en güçlü
engellerden birini oluşturmakta; bu yüzden de kaldırılmak
durumundadır" şeklinde konuştu. Anayasa'nın 130. ve 131.
maddelerinin değiştirilerek bu maddelerde akademik özgürlük ve
üniversite özerkliğinin açıkça ifade edilmesi gerektiğini belirten
Prof. Dr. İbrahim Ortaş, sözlerini şöyle noktaladı: "Bunu takiben
konu ile ilgili çevrelerden konuyu bilen değişik kesimlerden
uzmanlarca oluşan bir platform çerçevesinde çağa uygun yeni bir
yükseköğretim yasası hazırlanmalıdır. Üniversiteler, TÜBİTAK,
öğretim üyeleri ve öğrenci dernekleri ve sendikaları gibi
kuruluşların temsilcilerinin atölye türü çalışmalarla
şekillendireceği yeni bir yasaya gereksinim bulunmaktadır. Bu yasa
bilim özgürlüğünü güvence altına almalı, üniversiteleri özerk,
demokratik ve çağdaş bir yapıya kavuşturucu asgarileri içermelidir.
Açıkçası yeni üniversite yasası toplum yaşamının her alanına
bilimsel düşünceyi yerleştirmeyi hedeflemelidir. Bunun için de
çağına uygun ve geleceği kazanmaya yönelik köklü bir bilim reformu
yaratmayı ve bunu hayata geçirmeyi sağlamalıdır. Geleceğimize her
alanda ancak akıl ve bilim yoluyla ulaşabiliriz. Artık çağdaş bir
toplum olmayı çok arzulayan bilim insanları olarak bunun yolunun
çağdaş bir yükseköğretim reformundan geçtiğine inanıyoruz".