Refah nedir diye sorarsanız, kanaatimce refah, ferah,
müferrih yakın anlamlı kelimeler olup insanın dünyevi ve
ührevi saadeti ile ilgili olumlu halini nitelendirici
kavramlardır.
Dünyaya bakan yönüyle bir yandan hayatın parasal
yönünü anlatırken diğer yandan da kişinin ruh dünyasını, gönül
keyfini ifade ediyor.
Aslına bakılırsa bireyin gönül dünyasında huzur yoksa insanın
hayatta refah bulması kolay değildir. Dolayısıyla insanları doğru
davranışlar adına eğitirken asıl ruhuna terbiye gerek, ne acıdır ki
insan oğlu tanımakta pek başarılı olamadığı ruhu kendi
yöntemleriyle tedavi ediyor ama nafile. Siz hiç aklı dengesi
bozulan kimseyi psikiyatristlerin tedavi ettiğine şahit oldunuz mu?
Ben duymadım. Çünkü teşhiste yetersiz olduğu için tedavisi de cevap
vermiyor.
Demem o ki, kanaat, sevgi, şefkat gibi kavramlar insanın refah
ve huzuruna katkı yapar, yapıyor.
Biz insan olarak yer yüzüne hoplayıp, zıplamaya gelmiş mahlukat
grubundan değiliz.Belli bir süreliğine hayat imtihanını kazanıp,
bir üst makama cenneti alaya, Hak Te’ala’nın rızasına
layık olduğumuzu ispat etmeye gelmişiz.
İnsandaki duygular, nefsani arzular için bu dünyanın nimetleri
cevap veremiyor. İnsan olarak helal dairedeki paylarına razı
olmayıp haddini aşanlar bu geçici hayattan
mutluluğu yakalayamadıkları gibi Yüce Allah’ın
huzuruna da mahcup gidiyorlar.
Bazı dünya ülkelerinden örnekler verelim.
Amerika’nın 11 trilyon euro borcu var yıllık,
hasılatı 3 trilyon 500 milyar eurodur. Bunun anlamı şudur ABD’de
inanılmaz bir israf var ve gittikçe hayat dengeleri bozulacak,
iflası an meselesi.
İtalya’nın borcu milli hasılasını dört katı, Yunanistan’ın
borcu üretiminin üç katı kadardı.Çık çıkabilirsen bu
israf afetinin hortumunda!.. şimdiye kadar nasıl dengeleri
bozulmamış hayret!...
Yüce Allah (cc) ne buyuruyor:
“Yiyin için ama israf etmeyin. Allah israf edenleri
sevmez.”
Ben,TASAM’ın 81 il çalıştayı adıyla çalışmalarını
sürdürdüğü 20023 itibariyle dünyanın durumu ve Türkiye’nin bu yeni
dünya düzenindeki yeri ve rolü temalı bir
panelde bir nükleer enerji profesörüne sorduğum soru
üzerine, on dakikalık bir değerlendirmeden sonra dedi
ki, eğer dünya Avrupa Birliği standartlarında yaşarsa bu dünyanın
nimetleri yetmez ikinci bir dünya lazım, eğer Amerikalılar gibi
yaşamaya çalışsa iki dünya daha lazım.
Peki bu haktan reva mı?
Bunlar bu müsrif hayatı yaşarken, birilerini
sömürmeye ne hakları var? Üstelik bu uğurda gerektiğinde
binlerce on binerce insanları bile ne yazık ki
öldürüyorlar.
Peki dünyanın bu kargaşası sürerken Türkiye neden
normal bir ülke izlenimini veriyor, büyüme
görüntüsü hissettiriyor, bir istikrar havası estiriyor.
Bu iki yönlü bir başarıdır; biri Hükümetin halka verdiği
güven ikincisi de vatandaşların kahir ekseriyetinin kanaatkar
olması. Yani vatandaş ele güne muhtaç olmadan onurlu bir
yaşam sürdürebiliyorsa: yatta katta, yazlıkta kışlıkta gözü yok, aç
ve açıkta kalmadıkça hamd ediyor şükür ediyor. Asgari ihtiyaçları
temin edilmese dahi devletin yakasına yapışma gibi bir niyeti yok,
rızkını Allah’tan bekliyor.
Doğrusu böyle bir vatandaş kitlesi için “oh ne ala,
böyle vatandaş dostlar başına” desek de aslında
günümüz vatandaşlık kavramı açısında kısmi bir kusur da
sayabilirsiniz. Kardeşim Hükümetin hantallığını da israfını da
takip etmeli ona göre haklarına sahip çıkmalı vatandaş. Üretmek
öyle kolay bir şey değildir birileri Hükümeti dürtmezse ne diye
ekonomik dengeleri ayarlamak, hazineye bir şeyler katmak için
gecesini gündüzüne katarak çalışsın değil mi?
Yani her vatandaşımızın oturabilecek kadar bir evi bir de
arabası olmalı bu onun hakkıdır. Ama bu ev ve arabanın
maliyeti toplam (50-100) bin aralığında kalması şartıyla.
Devletimiz vatandaşına bu düzeyde hizmet vermek için çaba
harcamalıdır. Fakat birileri Diyarbakır A ilçesinde bir
trilyon lira değerinde “porsche”
marka arabaya binerse genel olarak vatandaşın hayat
standartlarını yükseltmek, adil bir dağılım yapmak kolay değildir.
Bu tür durumları kontrol etmek de Devletin görevidir. Yani
birileri “benim param var, ben istediğimi alır
istediğimi satarım” diyorsa memlekete kolay kolay
huzur gelmez.
Türkiye’nin her yıl meclisten onay alan belli bir bütçesi vardır
bu bütçeden birileri ayda 50 milyar kaparsa bir diğerine de ancak
500 TL düşer hatta düşmeyebilir de değil mi? Demek ki mesele ruhen
terbiye edilmiş vatandaş yetiştirmekte yatıyor. Manevi
terbiye, manevi terbiye.
Benden söylemesi
Selam ve dua ile…