Türkiye’nin gayrı safi milli hasılasının %33’ünü üreten bir
alana yayılan bölgedeki depremin yaralarının sarılması hiç de kolay
olmamıştı.
Aralarında İstanbul’un da bulunduğu 11 ilin doğrudan
periferideki illerin dolaylı bir şekilde etkilendiği depremlerde
onbinlerce insanımız hayatını kaybetmiş, yaralanmış, evler ve
işyerleri yerle bir olmuştu.
Sonrasında bu ölçekte büyük bir deprem yaşamamakla birlikte bazı
şehirlerimizi etkileyen önemli depremlerle karşılaştık.
Hepsinde de can evinden vurulduk.
Kayıplarımız büyük oldu. Mala gelen yerine konsa da canlar
gidince onun hiçbir şekilde telafisi mümkün olmadı…
Aziz milletimiz kardeşliğini, hamiyetini, merhametini derhal
ortaya koydu ve her nerede bir afet yaşanmış ise orada anında maddi
ve manevi bütün gücü ile bulunma çabasında bulundu. Kenetlendi ve
tek yürek oldu.
Şimdi Elazığ ve Malatya illerimizde etkili olan bir deprem
yaşadık. Canlar kaybettik, yaralı vatandaşlarımız var.
Günlerdir Türkiye ayakta ve afetzede kardeşlerimiz için
dualarımız, çabalarımız.
Yaşananları görünce bu milletin büyüklüğüne bir kez daha hayran
oluyor ve Türklüğün bir ferdi olmaktan gurur duyuyoruz…
Elbette tüm depremlerde kayıplarımızı artıran nedenler benziyor.
Kötü, özensiz yapılmış binalar, genel olarak malzemeden çalınmış
müteahhit işleri… İnsanlarımız ev sahibi olmak ümidi ile bin bir
zahmet ile edindikleri evlerini kaybetmekle kalmıyor, bu
dayanıksız, çürük yapılar içinde canlarını veriyorlar…
Yıllardan beri sürekli deprem uyarısı yapılıyor, binaların
güçlendirilmesi ve deprem önlemlerinin alınmasının önemi üzerinde
duruluyor, depremlerin ilk günlerinde toplumun tüm dikkati bu
konulara yoğunlaşıyor ama depremlerin sıcaklığı geçtikten, acılar
biraz küllendikten sonra yeniden eskiye dönülüyor.
Deprem günlerinde ekranlardan boy gösteren deprem uzmanlarını
uzun süre görmüyoruz. Onlar muhtemelen uyarılarını yapacakları
platformlar arıyor ama gündem dışı kaldıkları için ekranlarda
izlerine rastlanmıyor… Hâlbuki her zaman ekranlarda olsalar, bir
felaket tellalı gibi değil ama uyarıcı olarak bizleri
bilgilendirseler ne kadar yararlı olur…
Eski ve yeni siyasetçiler yerli yersiz konuşuyorlar.
Birbirlerine afetler üzerinden laf söyleme gayretkeşliğine
giriyorlar. Buna ne gerek var. Sonuçta bu ülkenin pek çok yeri
deprem kuşağında ve depreme hazırlıklı olma bilincinin yerleşmesi
gerekiyor. Artık gelinen noktada kimin ne kadar hatası var diye
tartışmak gereksiz. Bundan sonrasına odaklanmak ve depremlerden en
az kayıpla çıkmanın yollarına bakmak lazım.
Depremler üzerinden popülarite yakalama meraklılıkları hiçbir
dönemde eksik olmuyor. Yine böyle tipler bolca ortaya çıktı. Bir
kısmı ise kötü niyetli. Allah ıslah etsin.
Hatta bazıları depremde arama kurtarma faaliyetlerini
geciktirecek neviden sosyal medya paylaşımları yapacak kadar
ahlaksız… Bunları bulup mutlaka cezalandırmak şart. Sorumsuzluğun,
suiistimalin böylesini affetmek hiç de kolay değil.
Afet anlarında telefonlara yüklenmemek gerektiğini bir kez daha
gördük. Hatlar kilitlendi. Lazım olan iletişimin temininde
zorluklar doğdu. Yetkililerin uyarılarını dinlemek ve iletişimi
sosyal ağlar üzerine kaydırmak en doğrusu. Hatlar kilitlenince kamu
görevlileri de işlerini yapamaz durumda kalıyor.
Depremin ilk anlarında kalabalık maiyeti olan, sıkı korunması
icap eden kişilerin müdahalelere katkısı olmuyor. Bu kez tüm kamu
görevlilerinin dikkatleri onlara yöneliyor ve iş gücü, enerji kaybı
ortaya çıkıyor. Özellikle siyasetçilerin böyle anlarda deprem ve
afet bölgelerinden biraz uzakta kalmaları iyidir. İlk kırk sekiz
saat geçince gelmeleri daha iyi. Kimse onları ilgisiz ve duyarsız
kalmakla suçlamaz. Suçlamamalıdır da.
Afet durumları için oluşturulan kurumlarımız iyi sınav veriyor.
Allah yokluklarını ve acziyetlerini göstermesin. Kızılay, AFAD
başta olmak üzere, arama kurtarma çalışmalarında yer alan tüm
kurumlar ve oluşumlar çok başarılı. Bakanlıklarımızın olaylara
müdahalesi yerli yerinde ve hızlı. Şükür.
Uzmanların İstanbul’a ilişkin söylediklerini ciddiye alalım.
Felakete hazırlıksız yakalanmayalım. Korku ve panik ile değil,
hazırlık ile geleceği yönetmeye uğraşalım.
Duamız daim: İnşallah afetleri bir daha yaşamayız, yaşamak
mukadder olursa daha az kayıplarla karşılayacağımız,
tedbirlerimizin tam olduğu günleri de görürüz.