Yılmaz'ın Komisyon'daki sözleri
Abone olİşte, Mesut Yılmaz'ın Komisyon'da Mavi Akım'dan Çakıcı'ya kadar değişik konularda çarpıcı açıklamaları...
TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu, komisyona 6 saat ifade
veren ANAP'ın eski Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın konuşma
tutanaklarını açıkladı. Komisyonda, çetelerle mücadele konusunda
kendi partisinin bakanı olan İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ı
suçlayan Yılmaz, operasyonların devlet ciddiyetiyle bağdaşmadığını,
bu nedenle de başarılı olunamadığını söyledi. Yılmaz, Türkbank'ın
Korkmaz Yiğit'ten alınmasını ve POAŞ'ın Hayyam Garipoğlu'na
verilmemesini savunduğu açıklamalarında, MGK toplantısında Anayasa
kitabı fırlatma olayı nedeniyle yaşanan tartışmanın ise ekonomik
krizin sadece tetikleyicisi olduğunu kaydetti. Yılmaz, iddia
edildiği gibi toplantıda Anayasa fırlatma diye bir olayın
yaşanmadığını, Cumhurbaşkanı'nın sadece "alın okuyun" diyerek
kitabı ittiğini açıkladı. Yılmaz, komisyon üyelerinin soruları ise
şöyle cevap verdi: Başkan: Kasım 2001 Şubat 2001 krizlerinin gerçek
nedenlerini açıklar mısınız? "KRİZİN NEDENİ KARARLILIK OLMAYIŞI"
Yılmaz: 2000 sonu ve 2001 başında meydana gelen ekonomik krizler
bana göre herşeyden önce uygulanan ekonomik programda gerekli
kararlılığın gösterilmemesinin sonucudur. Bu konuda maalesef,
koalisyon içerisinde zaman zaman görüş ayrılıkları ortaya çıktı.
Alınması gereken bazı tedbirler gecikerek alındı, alınması gereken
bazı tedbirler alınamadı. Bütün bunlar, hem iç piyasada hem dış
ekonomik çevrelerde, Türk ekonomisinde uygulanmakta olan ekonomik
istikrar programının başarısı konusunda soru işaretleri
yaratmıştır. Maalesef bir bütün halinde uygulanması gereken
ekonomik program koalisyon ortağı partilerin farklı yaklaşımları
dolayısıyla istenen karalılıkta, istenilen bütünlükte
uygulanamamıştır. "SEZER ANAYASA'YI FIRLATMADI, İTTİ" Başkan: Krizi
tetikleyen sebeplerden birinin MGK toplantısında yaşanan olay
olduğu söylenmektedir. Bu konuda yaşadıklarınızı bizimle paylaşır
mısınız? Yılmaz: Toplantı başladığı zaman MGK'nın daimi üyeleri
dışındaki üyelerin yanında Sayın Cumhurbaşkanı gündem dışı bir
konuya değinmek istediğini söyledi ve Sayın Başbakanı gayet ağır
bir şekilde tarizde bulundu. Bunun üzerine Sayın Başbakan, hiçbir
karşılık vermedi. Sayın Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan
zannediyorum bir tepkide bulundu. Bunun üzerine Sayın Cumhurbaşkanı
"alın okuyun" diye Anayasa kitapçığını itti. Öyle atma olayı yok
benim şahit olduğum kadarıyla. Sadece bir Anayasa kitapçığını
Başbakan'ın önüne itti. Sayın Başbakan da tepki olarak ayağa
kalktı, bu durumda toplantıya devam edemeyeceğini ifade etti. Ben
Sayın Başbakan ile beraber toplantıdan çıktım, yandaki odaya
geçtik. Sayın Başbakan gayet sinirliydi, asabiydi. Bunun
doğurabileceği ekonomik komplikasyonlar konusunda kısaca kendisiyle
orada ayaküstü görüştü. Çıkışta beraber çıktık. Cumhurbaşkanlığının
basın odasında bir açıklama yapmayı düşündü. Arabayı durdurdu. Ben
kendisine bunun yanlış olduğunu, Cumhurbaşkanlığı makamında değil,
eğer bir açıklama gerekiyorsa bunu kendi makamında yapması
gerektiğini söyledim. Bunu makul gördü. Başbakanlığa geçtik.
Başbakanlık'ta Sayın Bahçeli yurtdışındaydı, sayın Özkan'ın
katılımıyla yeniden bir durum değerlendirmesi yaptık. Ben mümkün
olduğu kadar olayı hafifletmesinin daha doğru olacağını kendisine
telkin ettim; fakat fevkalade duygusal bir tepki içindeydi. O tepki
içinde bir basın toplantısı yaptı. Zannediyorum bugün kendisi de
geriye doğru değerlendirdiği zaman o basın toplantısındaki
ifadelerinin doğru olmadığını, ekonomiyi yanlış yönde etkilediğini
kabul eder. Başkan: Eski Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel ve
Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti'yi de dinledik. Krizi
bir anlamda MGK'daki Anayasa fırlatma olayının tetiklediğini
söylediler. Siz bu görüşleri nasıl değerlendiriyorsunuz ? Yılmaz:
Ekonomik program gereken kararlılıkta uygulanamıyordu. Bazı soru
işaretleri piyasalara verilmişti. MGK toplantısı sırasında geçen
olayın sizin de ifade ettiğiniz gibi tetikleyen, bunu acilleştiren
bir olay olduğunu düşünüyorum. Yoksa bunun tek başına bir ekonomik
krize yol açabileceği bana göre doğru bir yaklaşım değil. Başkan:
19, 20, 21 Şubat kriz sürecinde sabit kurdan dalgalı kura geçme
kararı nasıl verildi? Yılmaz: Sabit kurdan dalgalı kura geçilmesi
konusundaki karar bürokratlar düzeyinde oluştuktan sonra bize
geldi. Başkan: Dalgalı kura geçiş gerekçeleri neydi? Öneriler
kimden geldi, siz bunları onayladınız mı, yoksa içinde bulunduğunuz
şartlar dolayısıyla mecbur mu hissettiniz? "DALGALI KURDAN BAŞKA
ÇIKIŞ YOKTU" Yılmaz: Başka çıkış yolu yoktu. Bütün bu
değerlendirmeler yapılırken bir yandan da piyasadaki endikatörleri
takip ediyorduk. Faizler olağanüstü artmıştı. Binlerin üstüne
çıkmıştı. Günlük faiz oranları bunun doğurabileceği ekonomik
sonuçları da birlikte değerlendirdik bunun özellikle bankacılık
sektörünün tamamen çökerteceği, devletin borç yükünü
karşılanamayacak boyutlara ulaştırabileceği konusundaki
değerlendirmeleri de dinledik ve sonunda gönülsüz olarak ama
kaçınılmaz olarak dalgalı kur sistemine geçilmesini kararlaştırdık.
Başkan: Demirbank'ın sahibi Cıngılloğlu'nu dinledik "Kasım 2000
krizinde faiz lobisi beni batırdı'' dedi. Bununla ilgili
görüşleriniz nedir? Yılmaz: Böyle bir lobinin varlığı falan
tartışılabilir ama netice itibari ile ortaya çıkan husus faizlerde
önlenemez bir yükselişin yaşandığı idi. Bütün uzmanlar Hazine
yetkilileri, Merkez Bankası yetkilileri bize sabit kur sistemine
devam etmemiz halinde faizdeki bu olumsuz gidişin önlenemeyeceğini
bunun da ekonominin çökerteceğini ifade ettiler. Biz de gönülsüz
olarak ama kaçınılmaz olarak bu önerilen kararı almak durumunda
kaldık. ÇAKICI'YI TANIMAM Ali Küçükaydın: Alaattin Çakıcı'yı
tanıyor muydunuz? Yılmaz: Ben, Çakıcı'yı tabii sizin kadar
tanıyorum ama hayatımda hiç görmedim Yavuz Ataç'ı hayatımda bir
kere gördüm. Bana geldi. Ali Küçükaydın: Bir taleple mi geldi, onu
açabilir misiniz? Yılmaz: Kendi talebiyle geldi. Bursalı bizim bir
milletvekili arkadaşımızla beraber. Küçükaydın: İstihbaratla ilgili
birisi değil mi? Yılmaz: Tabii, MİT'te çalışan birisi. MİT'te
çalışırken bana geldi, ben başbakan değildim o sırada anamuhalefet
lideriydim. Bana geldi, bir takım şeyler anlattı. Niye geldiğini de
anlamadım ne anlattığını da anlamadım, Azerbaycan falan bir şey.
Bursalı bir milletvekilimizle geldiler. Nimet Çubukçu: Alaattin
Çakıcı'nın MİT elemanı olduğu konusunda bir bilginiz var mı?
Yılmaz: Korkmaz Yiğit benimle görüşmesinde Çakıcı'yı hiç
tanımadığını, hiç görüşmediğini söyledi. Bana hiçbir zaman Alaattin
Çakıcı'nın böyle bir MİT elemanı olduğu falan konusunda bir
diyalogu olmadı. Nimet Çubukçu: MİT'in gerçekten böyle bir elemanı
olsaydı, size o dönemde bu bilgi verilir miydi? Yılmaz: Emin olun
ki Başbakan, MİT'in hangi kanun dışı kişilerle işbirliği yaptığını
bilmez. Bugünkü başbakan da bilmez, dünkü de bilmez. Ben Çakıcı'nın
resmen MİT ile ilişkili olacağına inanmıyorum. MİT'te görevli olan
bazı kişiler, bazı birimler onu bazı olaylarda kullanmış
olabilirler ama bilgiye istinaden söylemiyorum bunu. Yüksel
Çorbacıoğlu: Güneş Taner, Korkmaz Yiğit olayının hayatının en büyük
siyasi dersi olduğunu söyledi. Siz de, bugünkü koşullar olsa
bugünkü bilgilerim olsa böyle bir ilişkiye girmem diyebiliyor
musunuz? "MAHKEMEDE YÜZLEŞECEĞİM" Yılmaz: Korkmaz Yiğit ile ikili
bir ilişkim söz konusu değildir. Olaydan sonra iki defa
karşılaştık. İkisinde de görüşmedik. Kendisini bir defa telefonla
aradım kaset ortaya çıktıktan sonra. 'Seninle hiçbir ilişkimiz
kalmamıştır. Mahkemede hesaplaşırız' dedim. Ondan sonra bir daha
hiç görüşmedim. 4 seneden beri Ağır ceza mahkemesinde dava devam
ediyor. Eylül-Ekim aylarında müteakip duruşmaya gideceğim. Yüksel
Çorbacıoğlu: Yiğit ısrarla yüzleşmek istiyor. Yılmaz: Eylül, ekim
aylarındaki duruşmaya gideceğim, mahkemede yüzleşeceğim. Bunun
komisyonda olmasını doğru bulmuyorum. Bu şahıs bana yalan
söylemiştir. Benim başıma büyük belalar açmıştır, hükümetin
düşmesine sebep olmuştur. Bu şahısla ilgili duygularımı herhalde
tahmin ediyorsunuz. Onun için herhangi bir şekilde kendisiyle
ilgili mazur görmem falan mümkün değil. Ama sırf gerçeğin ortaya
çıkması için yargıya bu konuda yardımcı olmakla kendimi sorumlu
sayıyorum. Atilla Koç: Halit Cıngıllıoğlu, Hayyam Garipoğlu, Halis
Toprak ve Korkmaz Yiğit size karşı belli düzeyde şikayetçi
suçlayıcı beyanlarda bulundular, bunun sebebini izah edebilir
misiniz? Yılmaz: Sebebi açık değil mi? Adam ihaleye girmiş, en
yüksek teklifi vermiş. Biz adama muteber olmadığı için izin
vermemişiz, ikinciye vermişiz Petrol Ofisi'nde veya üçüncüye
vermişiz. Petrol Ofisi ihalesinde adam hakkının gasp edildiğine
inanıyor, kendisinin muteber birisi olduğuna inanıyor. Onun muteber
birisi olup olmadığını çıkarmak da size düşüyor, yani ben bu konuda
bana ulaşan bilgiler tahtında, ben o kişiye bu satışı
onaylayamazdım diyorum. Nitekim, ÖYK da benim görüşüme katılıyor ve
biz Petrol Ofisi'ni vermiyoruz adama. Adamın bu durumda bana
hasmane duygu beslemesinden daha doğal ne olabilir. ÇETELERLE
MÜCADELE Hamza Albayrak: Kamuran Çörtük ve Korkmaz Yiğit ile
görüşmeleri neden bürokratlara pas etmediniz. Yılmaz: Bir şeyi
dikkate almanız lazım. Bize devamlı bilgiler geliyor. Yani bir
mafya liderinin konuyla ilgilendiği bilgisi geliyor. Bu durumda siz
bilginin gereğini yapmak durumundasınız. Bu bilgileri kurumlara
iletirsiniz onlardan bu görevleri yapmalarını bekleyebilirsiniz.
Bunun ben Türkiye gerçeğiyle bağdaşmadığını düşünüyorum.
Düşünmüyorum sadece biliyorum. Nereden biliyorum. Bu çete
liderlerinin yakalanıp, yurt dışından Türkiye'ye getirilmesi
meselesinde, eğer ben hiç müdahil olmasaydım, MİT ile Emniyet
arasında özel bir birim kurmasaydım, bu özel birime gizli çalışma
imkanı, özel fonlar sağlamasaydım, bu adamların hiçbiri yakalanıp
Türkiye'ye gelmezdi. Çünkü maalesef bunların kolları devletin içine
sızmıştır. Bu bilgiler anında bunlara ulaşabilmektedir. Devletin bu
konudaki çabaları neticesiz kalmaktadır. Onun için mafyayla
mücadelede mutlaka tabii yetkinizi aşmadan yasalara aykırı bir
eyleme girmeden yetkilerinizi sonuna kadar kullanmak zorunluluğu
vardır. Bunu yapmazsanız ne olurdu; siz o zaman ne araştırma ne
soruşturma komisyonuna muhatap olurdunuz. Çete olaylarına bir bütün
olarak bakarsanız, Türkiye'de suç işleyip yurt dışına kaçmış olan
bütün çetelerin liderlerinin benim o kısa başbakanlık dönemimde
yakalanıp Türkiye'ye getirildiğini görürsünüz. Türkbank olayında
maalesef Türkbank ile mafya arasındaki kurulan ilişki devlet
kurumlarının bana yeterince zamanında yardımcı olmadıkları için
gecikerek ortaya konulmuştur. BAYKAL'A SUÇLAMA Aslında o bilgi, o
kaset, o şahısta ve o şahsın partisinin başkanında bir hafta on gün
önceden vardı. Eğer 10 gün önceden bize verselerdi 10 gün önce
netice almış olurduk. Ama beklemeyi tercih etmişlerdir. Mesele
kamuoyunda speküle edilmiştir. Neticede bize geldiği anda gereği
yapılmıştı. İçişleri bakanımızın bize verdiği bilgi çerçevesinde
biz zaten kararı almıştık Kaset bana geldiği gün de zaten Hazine bu
ihaleye iptal yazısını yazmıştı. Yüksel Çorbacıoğlu: Bankexpres ile
ilgili el koyma da dahil her türlü süreçte birinci elden yürütme
karar vermiş. Bu tavır diğer bankalarla ilgili neden alınmadı?
Yılmaz: Her olaya kendi şartları içinde bakmak lazım. Bankexpres'in
devri için Korkmaz Yiğit ile Hazine bu anlaşmayı yaptığı zaman
henüz Bankalar Kanunu değişikliği oluşmamıştı. Bankalar Düzenleme
ve Denetleme Kurulu oluşmamıştı. Diğer bankalara el konulması
bundan sonradır. Fahrettin Poyraz: Hayyam Garipoğlu'nun ifadesi
var. POAŞ ihalesinde biz 1 milyar 160 milyon dolara çıktık, bu
noktada biz hedef seçildik diyor. Bu konuda nasıl bir değerlendirme
yaparsınız? "GARİPOĞLU'NUN MALKİ İLE MALİ İLİŞKİSİ VARDI" Yılmaz:
Daha düşük fiyata da verirsiniz, yasa buna izin veriyor. Biz
üçüncüye verdik. Ama üçüncüye kendi teklifi üzerinden vermedik. En
yüksek teklif üzerinden verdik. Özelleştirme Yüksek Kurulu olarak
orada yetkimizi kullandık. Hayyam Garipoğlu bundan memnun olabilir
mi? Yani adamın hakkını yemişiz. Ama niye, dediğim gibi elimizde
özel bilgiler var. Maalesef Sümerbank'ın satışının onaylanmasında
gerekli inceleme yapılmamış. O şahsın Malki cinayetiyle ilgisi
olmaması demek, o şahısla yani Nesim Malki ile mali ilişkileri
olmadığı anlamına gelmez. Fahrettin Poyraz: Görevde olduğunuz
dönemde çetelerle bir çok mücadele yapıldı. Bu başarıyı neye
bağlıyorsunuz? Yılmaz: Söylediğiniz operasyonların devlet ciddiyeti
içinde yürütülmediği için amacına ulaşmadığına inanıyorum.
Fahrettin Poyraz: Ne anlamda? Yılmaz: Eğer bunlar hakikaten bir
takım önyargılarla değil de tamamen objektif şekilde devlet
ciddiyetiyle yürütülseydi inanıyorum ki, yargıda farklı tezahür
ederdi. Başkan: Sizce eksik olan nedir burada? Yılmaz: Ben o
eksiğin gereğini yaptım. Sayın Tantan'ı çağırın, ona sorun bakalım
niye? Başkan: Ama sizin bakanınızdı neticede? Yılmaz: Değiştirdim.
Ben neticede, bu çıkmaza girdikten sonra Sayın Başbakan'a
kendisinin görevden almasını söyledim, görev yerini değiştirdim, o
da istifa etti. Her tasarrufun bir gerekçesi vardır. Ben şunu
gördüm, herşeyi rutin devlet işleyişine bırakan bir başbakanın bu
alanda netice alması mümkün değildi. Onun için ben sonuna kadar
yetkimi zorladım. Bana kalırsa o şartlarda yapılması gereken de
buydu. Bugün olsa yine aynı şekilde davranırım. Bundan dolayı
düşman kazanacağımı, o düşmanların komplolar hazırlayacağını,
hepsini de tahmin ediyordum. Ama meselelerin başka türlü açığa
çıkması mümkün değildi. Tantan'ın İçişleri Bakanı olarak başında
olduğu operasyonlarda ben İçişleri Bakanı olsaydım, benim arkamda
öylesine bir hükümet desteği olsaydı, Meclis desteği olsaydı, ben
çok daha iyi netice alabileceğimi düşünüyorum. Ama maalesef Sayın
Tantan, meselelere hep polis mantığıyla yaklaştı. Suçludan suça
gitmeyi tercih etti. Önce insanları suçlu ilan etti, suçlu olduğunu
kabul etti. Orada da hiçbir yerde netice alamadık. Bu
operasyonların hiçbiri yargıda istenilen sonucu vermedi. Eğer
meseleye hakikaten önyargısız gidilseydi, objektif yaklaşılsaydı,
kararlılıkla gidilseydi, inanıyorum ki, hepsinden daha farklı
sonuçlar çıkabilirdi. Başkan: Bu yanlış gidişata müdahale
edemediniz mi? Yılmaz: Enerji operasyonu dolayısıyla ben
suçlanıyordum, benim kardeşim, benim partim suçlanıyordu. Benim
burada herhangi bir ani tasarrufa gitmem halinde bu iddialara ben
biraz da haklılık kazandırmış olurdum. Onun için Sayın Tantan'a
dedim ki: Bak bizimle ilgili şeylerin üzerine gidiyorsun, git.
Bunlar da elinde varsa bir sonuç ortaya çıkar, yoksa bu görevi
bırak. Onu görevden almam, konuşmamızdan 1 ay sonradır.