Yılmaz'ın Hasan Cemal korkusu
Abone olHürriyet gazetesi yazarı Mehmet Y. Yılmaz'ı bir dönem genel yayın yönetmenliğini yaptığı Hasan Cemal'in "Cumhuriyeti Çok Sevmiştim" isimli kitabı çok korkuttu!
Yılmaz, kitapla ilgili eleştirilerini ve korkularını "Hasan
Cemal’in Cumhuriyet sevgisi" isimli yazısında dile getirdi!
Yazı : Mehmet Y. YILMAZ
www.hurriyet.com.tr
HASAN Cemal’in, ‘Cumhuriyet Gazetesi’ndeki iç savaşın perde
arkası’nı anlattığı kitabı ‘Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim’, bu hafta
başında piyasaya çıktı.
Hasan Cemal’in bu kitabı uzun süredir yazmakta olduğunu biliyor ve
merakla bekliyordum.
Pazar günü neredeyse bütün gazetelerin eklerinin röportaj sayfaları
bu kitap nedeniyle Hasan Cemal’e ayrılmıştı.
Üniversite öğrenciliğim döneminde Cumhuriyet, bizler için çok
önemli bir gazeteydi. Bu nedenle o günlerin ‘içeride’ nasıl
yaşandığını öğrenmek benim için gerçekten ilginç oldu.
Okuma-yazma ile başı hoş olmayan bir toplum olduğumuz için, tarihin
önemli dönemlerine ilişkin tanıklıklar ne yazık ki çoğu olayda
yaşayanlarla birlikte unutulup gidiyor.
Bu nedenle yakın siyasi tarihimizden önemli bir kesit sunan bu
kitabı okumanızı öneriyorum.
Hasan Cemal’i çok severim. Bu sevgimin nedenlerinden biri,
mesleğine olan saygısıysa ötekisi de kendisini ‘orta yaşlı’ olarak
görüyor olmasıdır ki bu da beni ister istemez ‘genç gazeteci’
kategorisine sokuyor. Kitapla ilgili iki eleştirim var: Birincisi
kitap çok uzun, tam 588 sayfa. Gazetedeki beş sütun 20 santimlik
yazısını bütün bir gün boyunca yazan bir insanın kitaplarının 500
sayfadan az olmaması ilginç. Buna bizim meslekte ‘Hasan Cemal
Paradoksu’ deniliyor ki gerçekten açıklanmaya muhtaç bir durum.
İkinci eleştirim ise beni dehşete düşüren bir konu... Kitabı
okurken anlıyorsunuz ki Hasan Cemal, gazetede çalışırken insanlarla
asansörün kapısında yaptığı kısa sohbetleri bile kaydetmiş!
Meslekteki son dört buçuk yılını, yan yana iki odada (üstelik üstü
açık bir bölmeyle birbirinden ayrılmış iki odada) geçirmiş bir
gazeteci olarak ürktüğümü itiraf etmeliyim. Hasan Cemal, Milliyet
günlerini anlatan bir kitap yazdığında benim marifetlerimi de
kaydetmiş mi, ömrüm yeterse anlayacağım.
Başbakan’ın Avustralya merakı nereden kaynaklanıyor?
BAŞBAKAN Recep Tayip Erdoğan’ın Yeni Zelanda ve Avustralya
gezilerini izleyen arkadaşımız Turan Yılmaz’ın dün geçtiği bir
haber dikkatimi çekti.
Meğerse bu gezi, Başbakan’ın bölgeye yaptığı ikinci geziymiş.
Erdoğan, beş yıl önce hapisten çıktıktan dört ay sonra eşiyle
birlikte Avustralya ve Yeni Zelanda’ya iki haftalık bir gezi
yapmış.
Başbakan o zamanki gezisi sırasında Yeni Zelanda’da yerleşik Kázım
Ateş’in misafiri olmuş.
Bu haberi okuyunca ister istemez aklıma geçenlerde Hürriyet’te
yayınlanan bir haber geldi. Haber Korkut Özal’ın, İskender Paşa
Cemaati’nin lideri ve Nakşibendi Şeyhi Mehmet Zahit Kotku ile
kurduğu ‘rabıta’ ile ilgiliydi.
Kotku önde gelen bir Nakşibendi şeyhiydi. Ölümünden sonra
tarikatteki yerini damadı Prof. Dr. Mahmut Esad Coşan’a
bırakmıştı.
Coşan, bir trafik kazasında yaşama veda edene kadar Avustralya’da
yaşadı. Halen de İskender Paşa Cemaati’nin Avustralya’daki
faaliyetleri sürüyor. Turan Yılmaz’ın haberiyle eski bilgilerimi
bir araya getirince Başbakan Erdoğan’ın hapisten çıkar çıkmaz
dünyanın öbür ucuna gitme nedenini merak ettim. Acaba Başbakan,
Esad Coşan’dan, yeni kuracağı parti için ‘icazet almak’ için mi
oraya gitmişti diye düşündüm. İskender Paşa Cemaati’nin internet
sitesine girdim, bu konuyla ilgili bir şey bulabilir miyim
diye.
Sitede Başbakan’ın o eski gezisiyle ilgili bir bilgi yoktu ama
dikkatimi şu çekti. Dün, sitede ‘günün tarihi’ şöyle verilmişti: 4
Zi’l-Ka’de 1426!
Evet, aşkın gözü kördür!
BİLİM adamlarının yaptığı bir araştırma, biten bir aşkın ardından
insanların yeni bir aşka kolayca geçememelerinin ‘beynimizdeki bir
hormondan’ kaynaklandığını ortaya koymuş.
Áşık olduğumuz zaman bunun ‘kalbimizle ilgili’ bir duygu olduğunu
düşünmek genel kabul gören bir davranış. Ama ben, aşkın,
karşımızdaki kişiye beynimizde ithaf ettiğimiz değerlerden
kaynaklandığını düşünürüm hep.
‘Aşkın gözün kör olduğu’ önermesi de biraz bundan kaynaklanır.
Karşımızdakini gözümüzle değil, beynimizle görürüz ve doğal olarak
bizim aslında ne gördüğümüzü dışardan birisinin anlamasına olanak
yoktur.
Zaman zaman magazin dergilerinde şöyle haberler okuruz: Manken
Necla, önceki gün ayrıldığı aşkının acısını yeni sevgilisi galerici
Rüstem’in kollarında unuttu!
Hürriyet’te bugün okuyacağınız haber, bunun gerçekte olamayacağını
ortaya koyuyor. Bu yüzden magazin álemindeki bu tür aşklara ‘aşk’
demek mümkün değil.
Ben bu tür ‘ilişki’lere ‘paşagalaşamdan aşkları’ adını veriyorum ki
ilişki ne kadar ‘düzeyliyse’, öbürüne sıçramak da o kadar kolay
oluyor!